Humus'ta kaldı yüreğim.
Esad ağlasın Humus ağlayacağına
Kader utanacağına Esad utansın.
Bir kere bir cana kıydıktan sonra nahak yere orada bir daha adaletin gülü bitivermez. Bir kere top tüfekle halkın üzerine hücum ettiyse bir ülke o ülkede barışın çiçeği çıkıvermez.
Ve lider olduğunu zanneden bir fani binlerce insanın ölümüne razı oluyorsa yok yere Allah onun belasını er geç vere.
Yüreğim Humus’ta kaldı.
Şeytan taşlama için hacca gitmeye gerek yok.
Şeytan karşımızda. Halkına kıyan “kankasıdır” şeytanın; ‘kan ka’rdeşi.
Kudüs' e atanan bir Amerikalı gazeteci, Ağlama Duvarı’nın önünden gelip geçerken, bir Musevi’nin her gün duvarın önünde diz çöküp dua ettiğini fark etmiş. Haftalarca aynı manzarayı görünce dayanamamış ve sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş.
Adamdan izin aldıktan sonra teybini açmış ve konuşmaya başlamış:
"İsminiz?"
"David. Polonya Yahudisi’yim. 65 yaşındayım. Smalla'da bir manav dükkânım var. Evliyim. İki çocuğum Tel Aviv’de bir çiçek serasında çalışıyorlar."
"Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı’nda, dua ederken görüyorum."
"Evet, her sabah dükkânımı açmadan önce buraya gelir, dünya barışı ve ulusların kardeşliği için dua ederim. Öğle tatilinde yine gelir; bu kez yeryüzündeki acıların ortadan kalkması ve bütün insanların refaha kavuşması için dilekte bulunurum. Akşam da eve dönmeden önce yine uğrar; bu kez iyi ve dürüst insanların esenliği için dua ederim. Cumartesi günlerimin tamamını da burada geçiririm, aynı şeyler için dua ederek."
" Çok güzel. Ne kadardır sürüyor bu?"
" İsrail kurulup da buraya göç ettiğimden bu yana... Yani 40 yıldan fazla oldu."
Gazeteci etkilenmiştir. Duygulu bir ses tonuyla sorar:
" 40 yıldır burada dua ediyorsunuz. Bunca yıl sonra nasıl bir duygu var içinizde? Nasıl hissediyorsunuz?"
Yaşlı Musevi; ümitsiz, bitkin ve üzgün bir ifadeyle duvara bakar ve kırgın bir ifadeyle cevap verir: " Bilmiyorum. Sanki duvara konuşuyormuşum gibi bir duygu var içimde."
Mehmet Akif; “Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer” demişti ya işte Ağlama Duvarı’nın önünde ağlayanlar. Suriye’de ölen her bir canın karşısında timsah gözyaşları dökenler. Yavrusunu yemesine müsaade ediyorlar bu timsahın sonra onunla beraber hamasi nutuklar atarak demokrasi için el uzatıyoruz diyorlar. Ölme eşeğim ölme. Demokrasi için insanların önce bir güzel öldürülmesi, bir güzel kurşundan geçirilmesi, bir güzel hor görülmesi, bir güzel eşek sudan gelinceye kadar dövülmesi mi gerekir?
Ah demokrasi herkese kaş göz yapan işveli bir hayat kadınısın. Lakin sadece ucundan gösteriyorsun güzelliğini. Sonra senin uğruna savaşlar çıkıyor, canlar ölüyor.
Ağlama Duvarı’ndan beter bir yüzyıldayız. Bu yüzyıl insanlığını yitirmiş, kendinden olmayana düşman kesilmiş, başkasını yok saymış,
Humus'ta kaldı yüreğim.
Esad ağlasın Humus ağlayacağına.
Kader utanacağına Esad utansın.
Yüreğimiz Suriye için atıyor bugün.
Yüreği olanlara ithaf olunur.
Esat kastediyor halkına, “zulüm ile abad olanın ahiri berbad olur” Esat bundan sonrası için dünya ve ahiret makamı için işler kesat.
Dün Irak’tı, Filistin’di.
Bugün Humus. Ne fark eder allahaşkına?
Ölenler hep belli öldürenler kerli ferli!
Esat vaktin kesat!