Hikmet, insanlara, Allah’ın Katından nimet olarak
bahşettiği bir özellik. Kur’an’ın, "Kime dilerse hikmeti ona verir;
şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir. Temiz
akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. "(Bakara Suresi, 269)
ayetinden de anlaşılacağı gibi hikmet, ancak Allah’ın dilemesi ile
kazanılabilir.
Yüce Allah, Kendisi’nden korkup sakınan, emir ve
yasaklarına gönülden itaat eden kullarına doğruyu yanlıştan ayıran bir
anlayış, yani akıl vereceğini müjdeler. Samimiyetle iman eden insan
Kur’an ahlakını yaşadığı ve vicdanını tam kapasite kullandığında akıl ve
hikmet sahibi olabilir.
Birçok Kur’an ayetinin sonunda, "Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır "
ifadesi görürüz. Hikmetin asıl sahibi yalnızca Yüce Allah’tır ve
dilediği kullarında bu sıfatını tecelli ettirir. Bu, Allah’ın samimi
kullarına dünya hayatında lütfettiği bir ödüldür.
Hikmet Allah’ın elçilerinin önemli özelliklerindendir. “... Ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik.” (Sad Suresi, 20) ayetiyle Hz. Davud’a özel bir hikmet ve anlatım çarpıcılığı verildiği haber verilir.
“Yoksa onlar, Allah’ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi
kıskanıyorlar? Doğrusu Biz, İbrahim ailesine kitabı ve hikmeti verdik;
onlara büyük bir mülk de verdik.” (Nisa Suresi, 54) ayetiyle ise Allah, Hz. İbrahim ve ailesine hikmet verdiğini bildirir.
Hikmet,
yaşla orantılı olarak kazanılan bir nimet değildir. Allah, yaşı kaç
olursa olsun imanında samimi olan kuluna hikmet verebilir.
Örneğin, “(Çocuğun doğup büyümesinden sonra ona dedik ki:) “Ey Yahya, kitabı kuvvetle tut.” Daha çocuk iken ona hikmet verdik .” (Meryem Suresi, 12) ayetiyle, Hz. Yahya’ya henüz çocukken hikmet verildiği bildirilir.
Allah,
“Erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir ‘hüküm ve hikmet’ ve ilim
verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.” (Kasas Suresi, 14) ayetiyle de Hz. Musa’ya genç yaşta bu nimeti verdiğini açıklar.
Peygamberimiz (sav), Hz. Lokman’ın, oğluna hikmet konusunda şu tavsiyelerde bulunduğunu bildirir:
“Yavrucuğum!
Âlim kimselerle beraber ol ve onlardan ayrılmamaya çalış. Hikmet
ehlinin sözlerini dinle! Zîrâ Allah Teâlâ, bol yağmurla toprağa hayat
verdiği gibi, hikmet nûruyla da kalplere hayat bahşeder.” (Heysemî, I,
125)
İnsanın bilgisi Allah’ın bildirdiği kadardır. Meleklerin,
“Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok.
Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.” (Bakara Suresi, 32) ayetindeki sözlerindeki gibi Allah, dilediği kuluna dilediği kadar bilgi verir.
Hikmet
sahibi insan, Allah’ın hoşnut olacağı tarzda konuşur, insanlara güzel
ahlakı en anlaşılır ve en etkili şekilde anlatır. Onun hikmetli sözleri
çevresindeki kişilerin, olayların fark edemedikleri yönlerini
görmelerine ve böylece akla uygun tavırlara yönelmelerine yardımcı olur.
Akıl ve hikmet sahibi insanın sözleri hep hayra, güzelliklere ve
iyiliklere vesile olur.
Örneğin Bediüzzaman’ın eserlerindeki hikmetli açıklamaları, pek çok
insanın manevi hastalıklarına şifa olmuştur. Bu konuda Bediüzaman
şunları söyler; "Risale-i nur’un gıda ve yemek hükmündeki
hakikatlerinden hem akıl, hem kalp, hem ruh, hem nefis, hem his
hisselerini alabilir. Yoksa yalnız akıl cüz’i bir hisse alır, ötekiler
gıdasız kalabilir."
"Nutku verip konuşturan" yalnızca Allah’tır.
Rabb’imiz, kibirlenmeyen, kendisine benlik vermeyen ve gönülden teslim
olan kullarına en içten, en hikmetli, en etkileyici ve en doğru
konuşmayı ilham eder.
Hepimiz yaşadığımız hak dini, Allah’ın
varlığını, birliğini ve yüceliğini insanlara anlatarak, onları Kur’an
ahlakına çağırmakla sorumluyuz. Gerçekleri samimi bir şekilde ifade
edebilmek, din ahlakından uzak yaşayan bilgisiz birçok insanın kalbinin
İslam’a ısınmasına vesile olabilir. Bu nedenle Allah’tan her zaman
hikmetli ve hayra yöneltecek konuşma yapabilmeyi dileyelim.
Doğru
ve güzel konuşabilmek ve kalplerde etki uyandıracak çarpıcı anlatım
özelliğine sahip olabilmek için, Hz. İbrahim (as)’ın duası, duamız
olsun:
"Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni
salih olanlara kat; Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili
(lisan-ı sıdk) ver." (Şuara Suresi, 83-84)