Koca Öküz
“-sabah serinliğinde nadastaki öküzleri
boyunduruktan bırakırdık kuşluk vakti”
iki tekerlek üstünde sap yüklü kağnı
boyundurukda da koca öküzler vardı
tarlaya tekerlekleri batıran,
yolda çiğilleri ezen sap yüklü kağnıyı
iniş-yokuş demeden sapları
harman yerine taşırlardı
öğle sıcağında çaresiz hayvanlar
bu defa da harmanda dönmekten usanırlar
taneyi serpine,
samanı-samanlığa taşırlar
gençlerse nallanırlar,
kocamışlarsa satılırlar
celep[1] "-çok dedin arkıdeş len
varıp-gedip de ben bunu
çifte goşmecen"
bir yandan da dişlerine bakmaktadır
ama sözde çifte koşmayacaktır
***
buruk bir bakışma
ala öküzle aramızda
bir mahsunluk çökmekte
ikimize de
ne de olsa
onca yıldır
kahrımızı çekmekte
dün çift süren,
kağnı çeken
dövene yüklenen
sap, zahire, saman
tarlaya gübre
değirmene unluk çeken
kışlık çalı
ev yapılırken taş taşıyan
ve artık
kasaplık olan
ala öküzle
vedalaşma zamanıdır
**
yıllar yılı,
bir köşesinde yattığı
ahır artık dardır
kağnılar dolusu
saman çekip doldurduğu
samanlıkta saman azdır
yıllar yılı
hizmetinden kalmadığı
çiftçiye göre de
artık kocamıştır
ya da
falancada
“eyi bi dana var”dır
koca ala öküzün,
koca koca gözlerinden,
koca-koca kahredici yaşlar süzülür
kuyruğuyla at sineği kovalar
başını bir o, bir bu yana döndürür
ben naçar,
koca ala öküzüm naçar
****
yazın sıcağından değil,
göğenin ısırığından
atsineğinin ısrarından değil
nodulun sızısından
arpa tozunun
kaşındırmasından
hiç değil
işin zorluğundan,
tekinin yan yatmasından,
yükün yuğmasından[2] değil
tarlanın anızından[3],
takmasından[4] hiç değil
kağnının ağırlığından,
yolun yokuşundan değil
sabanın boyunduruğundan
zelvenin sınırından değil
övendirenin nodulundan,
samanın kırmasızlığından,
hiç değil
insanın vefasızlığından değil
ahırın darlığından,
samanın kıtlığından
kırmasızlığından değil
"artık kasaplık" olduğundan hiç değil
işe yaramayacağından
artık;
hizmet edemeyeceğinden
çiftçinin gönlüne giremeyeceğinden
sahibinin işine yaramayacağından
yaşlandığından
kuyruğuyla at sineği kovalar
boğazında bir şeyler düğümlenir
salyası akar
kuyruğunu sallar
geviş getirir
zaman geçirir
zaman
bir parlak paralık çobansalığa
agam
teslim etti
ala öküzün örkenini
ala öküz gördü..!
ala öküz babama baktı,
sonra bana
dünya mı fani,
yoksa insanlar mı
yoksa
yoksa ala öküz mü
peki kim vefalı
şimdi bu kader mi
çevirdi başını
evden yana gitmek istedi
yürüdü,
yarım adım
aldırmadı
ipinden çekilmesine
Topal şıplattdı sopasını
olmadı..
eliyle iteledi
gördünüz mü
ala öküzü
koca ala öküz
koca-koca gözleriyle
bir babama
bir bana bakar
geviş getire-getire
kuyruğunu sallar
ama gönülsüz
bunca yıl kaderini paylaştıklarını
siler mi bir kalemde
hiç yürür mü,
çelilip-itilen yere
koca ala öküz
başkasını görür mü
***
koca öküz önceden tanımadığı
alışık olmadı sesle
“ho” deyen,
ipinden asılan adımı,
babamın müsadesiyle
takip eder
bol paralı şişman adam deynekler
ala öküz
gönüllü-gönülsüz
onu sevmeleri umrunda olmayan
onu sevmek zorunda da olmayan
iki sözde insan arasında
yaşamak zorunda olduğu
kaderinin geri kalanını yaşamaya
adamın biri çeker
diğer iter
Ala Öküz gider
“-hayır” deyip sattırmamaya
ipinden tutup kaçırmaya
ahırı genişletmeye,
samanlığa daha saman depmeye[5]
yetmez ki gücüm,
güle-güle,
ala öküzüm
güle-güle.
alam..
Ala Öküzüm
.........
Koca Ala Öküzüm
celep önde,
Topal arkada
köy odasının köşesini döndüler
“-müooohh”
eve geldiği akşamlardaki gibi
bir defa daha müledi
celep küfretti zannımca
Topalın sopası havada
cebime sıkıştırılan
delikli parayı fırlattım
can havliyle yerden
ilk taşı kavradım
elime geçen ilk taşı
“öbür ayağını da ben”
“-vurma ulaayn
.mına godumun topalı”