Oysa Allah
Rahman’dır, Rahim’dir, Erhamurrahimin’dir; tevbeleri kabul eden, sonsuz
bağış sahibidir, merhamet edenlerin en merhametlisidir. Bu sözleri
telkin ederek insanı din ahlakını yaşamaktan alıkoyan, gerçekte
şeytandır. Şeytan, Allah’ın merhametini unutturduğu kişiye "sen
düzelemezsin, bunu kabullen artık" gibi telkinler vererek, onu kendi
bataklığına çekmeye çalışır. Kişi zaten hatası yüzünden Allah’a karşı
utanç duymaktadır ve pişmanlık içerisindedir.
Ancak şeytan ne
kadar çaba gösterse de zorlayıcı gücü yoktur. Ayrıca kişinin hata
yapması, artık doğru yolu bulamayacağı anlamına gelmez. En büyük hatayı
da yapsa, her insan gönülden Rabb’ine yönelebilir. Allah, samimiyetle
bağışlanma dileyen, kesin bir tevbeyle tevbe eden ve o hataya yeniden
dönmemekte kararlı olan kullarını bağışlayacağını haber verir:
"Ancak
kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse,
şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır,
esirgeyendir." (Maide Suresi, 39)
İman sahibi insan
kuşkusuz hata ve günahtan, Allah’ın sınırlarına yaklaşmaktan titizlikle
sakınır. Ancak hatasız insan yoktur; imtihan gereği her insan hata
yapabilecek acizlikle yaratılmıştır. Hata yaptığında hemen pişmanlık
duyup, Allah’a yönelmesi samimi inanan insanın güzel bir ahlak
özelliğidir. Mümin, hatasından ders çıkarır, öğüt alır ve tekrarlamamak
için çaba gösterir. Böylece Allah’ın Gaffar (merhametlilerin en
merhametlisi), Halim, (kullarına karşı çok yumuşak olan) ve Tevvab
(bağışlayan ve esirgeyen, tevbeleri kabul edip günahları iyiliklere
çeviren) isimleri, üzerinde tecelli eder. Rabb’ine ne denli yakın olursa
tecellileri o denli artar.
Allah rahmeti Kendi üzerine yazmıştır;
"... kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve
(kendini) ıslah ederse şüphesiz, O, bağışlayandır, esirgeyendir." (Enam Suresi, 54)
Allah, işledikleri günahın boyutları ne denli büyük olursa olsun, pişmanlık hisseden kullarına, "…
Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah’ın
rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar.
Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir." (Zümer Suresi, 53) ayetiyle rahmetinden umut kesmemelerini buyurur.
Hz.
Ali(as) ile ümidini kaybetmiş bir kişi arasında geçen konuşma bu konuda
çok hikmetli bir örnektir. "Ben yaptığım hatalar yüzünden ümidimi
kaybettim, ne dersiniz bana?” diye soran kişiye Hz. Ali (as) şöyle cevap
verir:
-Henüz tevbe kapısı kapanmadı ki ümidini kaybedesin. Ben tevbe et ve yoluna devam et! derim.
-Ama benim günahım öyle çok ki, tevbe ile affedilecek gibi değildir!
-Hiç düşündün mü, senin günahın mı çok, yoksa Rahman olan Rabb’imizin affı mı?
-Kuşkusuz Rabb’imizin affı çok!.
-Öyle ise affı senin günahından çok olan Rabb’inden ümidini kesmeden tevbe ile yoluna devam et.
-Ya imam! Ne zamana kadar bu tevbe?
Cevap çok nettir: - Tevbe ettiğin günahı terk edinceye kadar tevbe!..
Ne
denli günahkar olursa olsun, hiçbir insan Allah’ın hoşnut olduğu bir
kul olabilmek için asla geç kalmış değildir. Yaşamı süresince Allah’tan
uzak, O’nun sınırlarını ihlal ederek, hata ve günah içinde yaşamış da
olsa, samimi bir tevbe ile Allah’a gönülden yönelmek bağışlanma
ümididir. Önemli olan ise hatadan ders çıkarabilmek ve tekrar aynı
hataya düşmemek için dikkatli olmaktır.
Boş geçireceğimiz,
kaybedeceğimiz tek bir an dahi yok. Geçen her saniye bizi ölüme
yaklaştırır. Öldükten sonra ise dünyada yaptığımız hataların,
işlediğimiz günahların telafisi mümkün değil. Hepimiz yaşadığımız hayat
ve davranışlarımızdan sorgulanacağız. Ölümü sıkça hatırlayalım ve
ahiretteki hesaptan önce kendimizi gözden geçirip hesaba çekelim. O
büyük günün azabından korkan ve gönülden arınmayı dileyen her
insan-Allah’ın dilemesiyle- iflah olabilir, kurtuluşa ulaşabilir.
Doğrusu, temizlenip arınan felah bulmuştur; (A’la Suresi, 14)