Allah, ezeli ve ebedidir; "Ol" buyruğuyla yaratandır. O, hiç kuşkusuz
tüm eksikliklerden, acizliklerden münezzehtir. Evrendeki her şey Yüce
Allah’ın eseridir, göklerin ve yerin mülkü yalnızca O’na aittir. O, tek
Yaratıcı, tek güç ve kudret sahibidir. O, yoktan var ettiği her şey
üzerinde mutlak hâkimiyet sahibi olandır. Allah her yerdedir. Her varlık
Allah’ın tecellisidir.
Allah’ın Birliğini, büyüklüğünü ve
yüceliğini anlayamamak ise O’nun İlahi gücünü kavrayamamaktır. Allah
dışında hiçbir varlık, Güneş’i batıdan getiremez, kimse uzayda akıl
almaz bir hızla genişleyen evreni durdurmaya güç yetiremez, kimse göğü
ve yeri tutamaz. Bunları ancak evrende tek olan ve eşi bulunmayan Allah
yapar. Yaratan’la yaratılan ise asla eşit değildir.
Tevhid,
Allah’ın varlığını ve O’ndan başka İlâh olmadığını bilmek, Allah’ı Rabb
olarak kavramaktır. İslâm, tüm hayatı bu gerçek üzerine kurmaktır. Yüce
Allah, tek olandır; Zat’ında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde,
hükümlerinde, asla ortağı, benzeri ve dengi bulunmayandır; O, Vahid’dir.
Allah,
insanı din fıtratı üzerine, tevhid inancına uygun yaşayacak
özelliklerle yaratmıştır. "Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir
hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun
üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur.
İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler."
(Rum Suresi, 30) buyurur Allah ve bu gerçeği haber verir. Öyle ki insan,
yerde yürüyen bir karıncaya, ağaçtan Allah’ın dilemesiyle düşen bir
yaprağa baktığında dahi bu gerçeği görebilir.
Ancak insan, bu
gerçeklerin bilincinde olsa da, "işittim, iman ettim" dediğinde konunun
kapandığını zannetmemeli. Şimdi onu bekleyen bir başka tehlike vardır;
şirk,. Özellikle de gizli şirk tehlikesi.
Şirk koşmak din dışı
toplum bireyleri için adeta bir ’yaşam biçimi’dir. Bu toplumda doğan her
çocuk, genellikle o toplumun Allah yerine benimsediği ilahları
tanıyarak gaflet içinde büyür. Bu yüzden ortak koşan kişi, yaptığının
Allah’a karşı isyan ve iftira anlamına geldiğini, karşılığında büyük bir
ceza ile karşılaşabileceğini düşünmez.
Peygamberimiz(sav)
döneminde Mekke müşriklerinin durumunu düşünelim. Onlar da Allah
inancına sahiplerdi ancak çok sayıda küçük ilahları bulunuyordu. Sevgi,
savaş, ticaret ve tarım gibi dünyevi işleri için ayrı ayrı ilahları
vardı. Peygamberimiz (sav)’in tek kudret sahibinin Allah olduğunu ve
taptıkları bu sözde ilahların hiçbir gücünün olmadığını söylemesi,
müşriklere çok anlaşılmaz gelmişti. Bu kişiler, tek bir İlaha kulluk
edilen bir düzenin nasıl işleyeceğini anlayamıyorlardı. Onlara göre her
tanrının bir görevi vardı ve örneğin ticaret tanrısını terk ettikleri
takdirde ticaretleri karmaşaya dönüşürdü, bereket tanrısını
bıraktıklarında ise rızıklarını nasıl kazanacaklardı?..
Günümüz
toplumlarında da Kureyşliler’in içinde bulundukları sapkın duruma
düşerek, tek İlâh olan Allah’a iman etme çağrısını şaşkınlıkla
karşılayan insanlar vardır. Oysa tevhid inancının içi ihlâs, itaat,
samimiyetle dolu olmalı ki insan, Allah’ı bir tanıyan (Hanif)ler olarak
İbrahim’in dinine uyabilsin.
Allah’a ait olan sıfatları,
kendisine veya bir başka varlığa atfetmesi, insanı tevhid inancından
saptırır, şirke götürür. Allah dışındaki bir varlığa benlik vermek, ona
daha fazla sevgi beslemek, ondan korku duymak ve yardım ummak, onun
rızasını Allah’ın rızasından önde tutmak şirktir. Her şeyi yaratan Yüce
Allah, her an bir iştedir ve her şey O’nun kontrolündedir. Ancak insan
bunu unuttuğunda çocuğu, eşi, babası, doktoru hatta patronu gibi onlarca
putu hayatına sokar.
Tevhidi yaşamak, insanı gelecek ve hastalık
korkusundan, işini, mallarını, sahip olduklarını yitirmeye dair
endişelerden uzaklaştırır. İnsan, yaşamındaki onlarca sahte ilaha kulluk
etmenin baskısından kurtulur. Sonsuz akıl ve güç sahibi, her şeyi
denetimi altında tutan Allah’a yönelip bağlanır. Ve sımsıkı sarıldığı bu
’ip’ sapasağlamdır; asla gevşemez, kopmaz. Yaratıcısından uzak yaşayan
insan ise tutkularının tutsağı olmuş, ağır zincirleri yüklenmiştir.
O
halde Allah’a bir olarak imandan alıkoyan putların kırılması
gereklidir. Peygamber kıssalarında görüyoruz ki, Hz. İbrahim(as),
kavminin önlerinde bel büktüğü putlarını, Peygamberimiz Hz.
Muhammed(sav) Kâbe’deki putları fiili olarak kırmışlardır. Hz. Musa(as)
da kavminin taptığı buzağıyı yakıp küllerini denize savurmuştur. Tüm
bunlar şirkin sembollerinin yok edilişidir.
Şirkin mantığını yok
ederek hayatımızdaki putları kalben kırabiliriz. Dilimiz ve kalbimizle
söylediğimiz "lâ ilâhe illAllah" kelimesi büyük bir reddiyedir. Bu
reddiye, bütün kâinatın sahibi ve mutlak surette hükümdarı Melik olan
Allah’tan başkalarının ilâhlığınadır.
Peygamberimiz (sav)
Allah’ın varlığı ve birliğini anlamamız için, yarattıkları hakkında
düşünmemizi öğütler: "Allah’ın varlığını ve birliğini bulmak için
göklere bakın, yeryüzüne bakın, kendinize bakın. Bunların kendiliğinden
olup olmadığına bakın. Bütün bunların yaratılışındaki incelikleri
düşünün. Çünkü bunlar Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren
delillerdir."
Tevhid, Allah’a yakınlaşmanın, Allah’ı dost
edinmenin yoludur. Allah’a kopmaz, sarsılmaz bir bağla bağlanmanın
yoludur. Allah’a bir kez aşık oldu mu insan, bir daha asla bırakamaz.
… "Allah hakkında mı şüphe (ediyorsunuz)? O, gökleri ve yeri yaratandır…"(İbrahim Suresi, 10)
(
Allaha Kopmaz Bir Bağla Bağlanmanın Yolu başlıklı yazı
fuatturker tarafından
5.06.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.