Milattan önceye varır tarihin,
Neden değişmedi makûs talihin?
On dokuz yangını henüz sönmeden,
Afetin verdiği acı dinmeden,
Efsun askerleri her yeri sardı,
Silahsız millette bir umut vardı:
Süvari fırkamız ve Derviş paşa...
Milisler hükmetti dağlara, taşa...
Trikopis oldu Gediz’de tutsak,
O büyük yangını nasıl unutsak?
Eylülde denize döküldü düşman,
Gelip geleceğine olarak pişman...
Evler onarıldı, sürüldü bağlar,
Yeniden yeşerdi yakılan dağlar...
Tekmen bağlarında üzümler oldu,
Bozbelen, Gök oluk, sularla doldu...
Sıcak soğuk sular, yan yana hepsi,
Ekici yaylası kirazlı tepsi.
Murat Dağı yüksek, kış, yaz serindir,
Çatalçam aşkları daha derindir...
Bu minval üzere giderken işler,
Geçti nice yazlar, baharlar, kışlar.
Gediz’in talihi değişti birden,
Cehennem fışkırdı, adeta yerden.
Mart yirmi sekiz, bin dokuz yüz yetmiş,
Gediz’in neşeli günleri bitmiş,
Akçaalan yanmış, tütmede duman,
Enkazda kalanın hali çok yaman...
Kaya köyde yangın çok canlar almış,
Ana baba gitmiş, çocuklar kalmış.
Açlık bir taraftan, soğuk bir yandan,
Kimi evden olmuş, kimisi candan...
Halkımız ulvidir, yakışmaz zillet,
El ele verince devletle millet,
Yıkılan yuvalar inşa edildi.
Gelen yardımlara yardım katıldı...
Yaralar sarıldı, gülmede yüzler,
Yuvaya kavuştu nice öksüzler.
Bundan sonra Gediz, neşe’yle dolsun,
Dilerim Tanrım bu, son afet olsun…