Seyyareler arası gezmek istedi canım,
Dom hava limanında karşıladı coşkuyla,
Benliğimi kavurdu vaz geçilmez aşkıyla.
Seksen katlı gökdelen kamaştırdı gözümü,
Misafir odaları uçak salonu gibi,
Tavanda bir avize uzay balonu gibi.
Televizyon dünyadan veriyor bir belgesel,
Kediler kaplan gibi, aslanlar denizatı.
Ağaçkakan öğretmiş nakkaşlara sanatı.
Kökleri bulutlarda, yerlerde yaprakları
Zürafalar geziyor maki yapraklarında,
Kuşkonmaz diliyorlar tomruk katraklarında.
Kabak ağaçlarına villaları kurmuşlar,
Parkların girişinde insan yiyen bitkiler,
Görünümleri bile insanları etkiler.
Çiçek koparmak değil basamazsın çimlere
Fıskiyenin birinden beyaz şarap akıyor,
Öteki fıskiyenin suyu eli yakıyor.
Bu acayip yıldızda daha neler görmedim,
Kaplumbağalardan tank, kokarca’dan harp gazı,
Kırkayaktan tramvay, köstebeklerden tazı.
Yolcuları besliyor, bila ücret han’ları,
Dolaşırken acıktık, hemen girdik bir hana
Yemek hazırlanırken dinlen dediler bana …
Orta boy yumurtadan yaptılar kırk tür yemek,
Bu ne yumurtasıdır? diye hayretle sordum,
Kendimce devekuşu yumurtası diyordum.
Tavuk yumurtasıymış gördüğüm nesne meğer,
Oturup afiyetle öğle yemeği yedim.
Tavuklar nerededir, görmek mümkün mü ? Dedim.
Bizim köyden oraya on saatte varırız,
Deyince Merkür'lüler, üstelik kuş gribi,
Görmekten vazgeçirdi, bu havadis garibi.
Ayak uyduramadım bunca garipliklere,
Martha’nın ebeveyni bana onay verdiler,
Kelebek filosuyla dünyaya gönderdiler.
Bir daha asla gitmem dünyamızın dışına,
Yüz binlerce uzaylı, feda olsun taşına.