Seviyordu adam.
Suçu buydu.
Adam aklına koymuştu gönlüne koyduğunu.
Bir de söze dökebilseydi arzusunu.
Mesele hallolacaktı elbette.
Gönül ferman dinlemiyordu lakin bazen dut yemiş bülbüle dönüyordu yüreği.
Hükmü ise başka yoruma gerek kalmadan kıza itiraf etmesiydi aşkını.
Ya hükme rıza gösterecek mantığının sesini dinleyecek aşkını itiraf edecekti ve kızla bir ömür boyu bahtiyar olacaktı. Ya da arıza çıkaracak inkâr edecekti aşkını bile bile. Ve bir ömür boyu belki de karalar bağlayacaktı.
Adam yanaşmıyordu itirafa. Yok sayıyordu kendisine isnat edilen sevda sözcüklerini. Reddediyordu yazmış olduğu şiirleri. Ucu yanık mektupları kabullenmiyordu, sprey boya ile duvarlara çizmiş olduğu kalpleri sahiplenmiyordu.
Kız ise ısrarcıydı ve o kadar emindi kendisinden. Adamın bakışından tutun da konuşmasına değin her şeyi bir sünger gibi çekip almıştı kız. Ve bu yüzden çok iyi tanıyordu kara sevdalısını. Elbette seviyordu kendisini.Yüzde yüz hem de!
Sevmeye başlamıştı kız
İsteği buydu: “Adam sevdiğine sevdiğini söylesin”di.
Gerisi kolaydı.
Adam suçlu değilmiş gibi baktı kızın gözlerine. Oysa her ikisi de biliyordu ki adam bal gibi de suçlu. Kızın tavrı netti, alnı açık, yüzü pak idi. İsmine herhangi bir halel gelmemişti ama olsun. Adam ona doğruyu söylemeliydi. İnkâr ediyordu aşkını, saklıyordu yüreğindeki hisleri, saklamaya çalışıyordu sebepsiz sancılarını içindeki. Ama başarılı değildi işte! Adam yakayı ele veriyordu her bakışında kıza.
Adam seviyordu besbelli. Ama açılamıyordu bir türlü. Dalgalıydı sevda ummanları, başında esiyordu kavak yelleri.Kız da ilgilenmiyor gibi görünse de aslında açık kapı bırakıyordu. Hoşlanıyordu adamdan, gönlü akıyordu ona yer altı nehirleri gibi.
Adam itiraf edemiyordu kız ise itirafsızlığı kabullenemiyordu. Âşıksa söyleyecekti, seviyorsa beyan edecekti hali pür melalini. Bu ilanı aşk olmalıydı bir nevi!
Kız ise umut etti adamın sözlerini.
Arafta kaldılar bir süre. Sırat önlerindeydi.
Adam konuşma ihtiyacı hissetti terlerken yerinde. “Gönlüm sevdi seni, tamam mı? Varsa kusurum geç dalganı ey yâr!” dedi cesaretli bir şekilde. Kız yine alaya aldı bu sözleri. “Gönlü sevmişmiş peh peh peh! Külahıma anlat bunları.” dedi akilâne bir şekilde. Cahilane cahilane konuşup nefesini tüketme! Mazeret üreterek bir yere varamazsın kabul et sevdiğini, suçu üstlen aslanlar gibi. Ben sevdim de, ben âşık oldum, ben vuruldum sana diye haykır. Kır içindeki zincirleri aşkına mani olan. Sevdana bant olanı sök, set olanı yık.
Adam biraz daha suçlama gereği duydu uzuvlarını. “Seni ellerim sevdi, hep dokunmak isterdi.” Nasıl da yalanlar söylüyorsun. Kendini kandırabilirsin beni asla! Seni gözlerim sevdi diyebilirsin, gönlüm hoşlandı senden diye anlatabilirsin, ellerim arzuladı da diyebilirsin ama ben toplama bakarım parçaya değil, ben bütünü görürüm tek olanı değil. Bunların hepsi sana ait, senin olan her bir parça elbette senin ruhunun ırmağından akan sudan içer ve başkasına içirir. Göz de sensin kalp de, beyin de sensin akıl da! Oysa sevdiğini söylemelisin ulu orta! Sağa sola sapmadan aşkını resmileştirmelisin. Söz ruhun imzasıdır bil!
Adam sıkışmıştı hem de nasıl? Kapana kısılan bir fare gibiydi artık.
Kız ise almıştı sazı eline dokunuyordu adamın bam teline.
Artık adam sayacak yahut suçlayacak organ bulamadı bedeninde.
Kızın ısrarı ile kabul etti sevdiğini mahcup bir şekilde.
Kız zaferin tadını çıkartıyordu zevkten dört köşe, adam ise mağluptu ama gayet mesuttu bu işte.
Aşkını itiraf etti seviyordu kızı delice.
Kızın hali de ondan pek aşağı kalır değildi bence.
Seviyordu adam suçu buydu âlemde. Âdem’den beri kanun buydu kalpte.
Seviyordu kız isteği buydu âlemde. Havva’dan beri kanun buydu yürekte.