Aruz ölçüsüyle yazmış olduğum
şiirler hiç okunmuyor, mahzun kaldı derken siz dostlarımın son günlerde
göstermiş olduğu ilgi inanın beni çok çok mutlu etti.
Amacım, nesillerden nesillere
süzülerek gelen ta yadigârı bu derin kültürümüzün taşıyıcılığını yapmaktı. Genç
kuşaklarımıza bunu öğretmek en büyük idealimdi. Sabrettim ve sabrımın
meyvelerini çok şükür toplamaya başladım. Bana bu konuda destek verenlerin
hepsinden Allah razı olsun.
Tabii ki dostlarım amaç
halisane olunca Allah da “ Yürü ya kulum! “ diyor ve siz de emin adımlarla
ilerliyorsunuz. Allah’tan dileğim, bu uğurda direncimi kırmamasıdır.
Evet dostlar, elimize kalem
alıp da hayatın merkezinden topladıklarımızı mısra mısra döktüğümüzde ortaya
güzelliklerin çıktığını görüyoruz. Bu güzellikleri gördükçe de saadetimiz kat
be kat artıyor.
İster serbest, ister hece
yazalım içimizdeki bu duygu değişmiyor. Çünkü, şairin duygu ve düşünceleri “gönül
“ denen otağda toplanır ve dilden kaleme geçer. Şair, nakış nakış işler bunları.
İşledikten sonra da baktığında duyduğu haz, hiçbir şey de yoktur.
Ancak duygularımızı da bir
yığın halinde aktaramayız. Girişilen her işin kendine mahsus kural/kuralları
vardır. Bu kuralları göz ardı ederek kalem oynatmaya kalkacak olursak, saadetin
şarkısını söyleyemeyiz.
Yazmak çok kolaydır dostlarım
ama işlemek çok zor. Hele hele aruz ölçüsüyle işlemek, abartmıyorum zorun
zorudur.
Serbest ölçüde hareket alanınız
çok geniş. Hece de biraz geniş. Ama aruzda bu imkan hemen hemen yok gibidir.
Çünkü serbest de size sınırlandırmalar getirilmez. İstediğiniz gibi ele aldığınız
konuyu dile getirebilirsiniz. Hecede özellikle size sayı olarak
sınırlandırmalar getirilir. 11’li,14’lü vs… Bu rakamların içine şiirin
estetiğini bozmadan arzu ettiğiniz kelimeleri yerleştirebilirsiniz. Ancak
aruzda durum hiç de öyle değildir. Kendinizi hecelere hapsetmek zorundasınız.
Elinizdeki kalıbın dışına tek hece de bile olsa çıkamazsınız. İşte zorluk
burada başlıyor: Mesela “ fâ i lâ tün “ kalıbını ele alalım. “ağlıyorken”
dediğinizde kalıp “ cuk “ diye oturur. Ama “ağlıyordu “ derseniz, tek bir
hecede bile kalıp yerinden oynar. Çünkü aruzdaki ilk esas budur. Yani hecelerin
uzun ya da kısa oluşlarına göre kalıplar meydana gelmiştir.
Tabii ki aruzda bununla da iş
bitmiyor. Tıpkı hecede olduğu gibi onda da kafiye sistemi vardır. Yani düz kafiyenin,çapraz
kafiyenin,sarmal kafiyenin kendine mahsus bir oluşumu varsa aruzla yazarken de
gazelde,şarkıda,mesnevide,tardiyyede… Kendine has bir kafiye sistemi vardır.
Ayrıca kalıba oturma kaygınız olduğundan
dolayı, tamamen Türkçeyle aruz oluşturabilmeniz de oldukça zordur. Yeri
geldiğinde Arapça ve Farsça kelimelere de ihtiyaç vardır.
Değerli Dostlarım,
Zaman zaman şahsıma mesajlar
göndererek aruz öğrenme isteğinizi bana bildiriyorsunuz. Yazımın başında da
belirtmiş olduğum gibi bundan mutluluk duydum. Kiminize kestirmeden cevaplar
verdim, kiminize veremedim. İçinizdeki merakı şimdiye kadar gideremediğim için
şimdiden sizlerden özür diliyorum.
Keşke çabuk öğretilerle sizlere
mesafeler aldırabilsem! Ama “Çabuk öğrenirsiniz “ dersem hem sizleri hem de
kendimi kandırmış olurum. Böyle bir yolu da tercih etmem.
Merakı olanlar için sadece şunu
söylerim: İlk önce hece şiirlerinizde adamakıllı olgunlaşın, istikrarı elden
bırakmayın. Bu konuda sabırla yolculuk yapın. Daha sonra zaten içteki
merakınız, sizi o yöne sürükleyecektir.
Bir de tavsiyem şu: Sitemizde
bol bol aruz şiirleri takip edin. Sitede aruz yazan sadece ben değilim. Başka
dostlarım da var. Onları da takip edin. Göreceksiniz mesafeler alacaksınız.
Ben, şimdiden ata mirasımıza
sahip çıktığınız için sizleri gönülden tebrik ediyor ve bu konuda yardımlarımı
esirgemeyeceğimi siz dostlarıma duyuruyorum. Sağlıcakla kalın. Ömer Öner