Bu mektubumu çoktandır sitemize asmayı
düşünüyordum. Ancak yazdıklarımın okunmama gibi bir durumla karşı karşıya
kalacağını bildiğimden dolayı asıp asmamakta bir hayli tereddüt yaşadım.
Yine de 1 ( bir ) kişi dahi okusa benim için
kârdır düşüncesiyle düşüncelerimi karalamaya çalışıyorum.
Bu yazıyı yazmaktaki amacım, yönetime ve siz
dostlarıma sitem etmek değil. Aksine edebiyat yolunda hasbelkader şimdiye kadar
belli bir tecrübem olmuşsa, bunları yansıtabilmek.
Sen de yaz sitesi, kurulduğundan bugüne Türk
yazı hayatında önemli katkıları olmuş, her geçen gün çıtasını yükselterek
kendisini yenileyen/yenilemeye çalışan, hepimizin gönül verdiği bir sitedir.
Amaç gönüller kırmak değil, gönüller yapmak
olduğuna göre elbette sitemizin işlevleri, diğerlerinden çok çok farklı
olacaktır. Olması da gerekir zaten…
Hepimiz hayattan farklı lezzetler alarak
yolumuza devam ediyoruz. Kimimiz acıyı fazla, kimimiz de mutluluğu fazla
yaşıyor ve tadıyor. Kimimiz normalden fazla hassas, kimimiz haddinden fazla
duyarsız. İşte bu bağlamda biz olabilmek oldukça zor, hem de zorun zoru. Ama mademki
gönüllere hitap edecek bir yolculuğa çıktık, bu farklılıkları içimizde bir
sentez haline getirerek BİZ olabilmeyi başarmalıyız.
Şairin ve şiirin küçümsendiği bir günümüzde
bizde bu işin sevdalıları olarak elimize baltayı alıp da birbirimize veryansın
edersek, kendi ölümümüze zemin hazırlamış olmaz mıyız?
O zaman ne yapmalıyız?
Gerçi yönetime aktara aktara dilimde tüy
bitti ama ben yine de tekrarlayayım: SİTEMİZ BÜNYESİNDE BİR EDEBİYAT OKULU
AÇMALIYIZ…
Şiirler ve yazılar burada tedavi görmeli. Bu
işi bilen uzman kişiler, burada bilmeyenleri yönlendirmeli. Çünkü hepimiz
biliyoruz ki alt yapı sağlam oluşmadan ne yaparsak yapalım, kaliteden söz
edemeyiz. Devamlı sızlanıp dururuz ama bir türlü çareyi bulamayız. Sorunlar
yumak yumak karşımıza çıkarlar.
Düşünün bir kere bir dostumuz hece şiiri
yazıyor ve asıyor, bu astığı kimi zaman güne düşüyor. Ama hecenin alt
yapısından olan AYAK’tan haberi yok. ( Dostlarım lütfen beni yanlış anlamayın,
amacım insanları karalamak değil, bir gerçeği dile getirmek için örnek verdim.
) Hatta ölçüden, kafiyeden haberi yok. Noktalamaları nerede, nasıl
kullanacağını bilmiyor.
Ya da DENEME türü olan bir yazıya HİKAYE,
HİKAYE’ye DENEME diyor.
Örnekleri çoğaltarak kimseyi incitmek
istemiyorum. Ama bütün bunlar, edebiyat okulu açıldığında düzelir. Kalite ışıl
ışıl ortaya çıkar.
Edebiyat okulu sadece yanlışların
düzeltildiği bir yer de olmamalı tabiî ki. Aynı zamanda yazan kişilerde sağlam
bir alt yapıyı oluşturacak zemin de hazırlamalıdır. Yine edebiyat okulundan
vize alınmadan sıradan şiir ve yazıların rastgele asılmaması gerekir. İşte o
zaman sitemizin çıtası alçalır. Yoksa yaptıklarımız havanda su dövmeye benzer
ki, mesafeler alamayız.
Bana yönetim, şöyle diyebilir: “ Hocam, biz
böylesine bir uygulamayı gerçekleştirirsek küskünler ordusunu giderek
çoğaltırız. “
Belki bu düşüncelerinde haklı olabilirler.
Ama mesafe almak istiyorsak, buna mecburuz. Çünkü edebiyat okulunda şiir ve
yazılara verilecek vizeler, rast gele olmayacaktır. Neden vize verilmediği
muhataplarına gerekçeleriyle birlikte sunulacaktır.
Değerli Yönetim,
Tabii ki uygulayıp uygulamamak sizin
elinizde. Ben sadece bir üye olarak teklifimi sunuyorum. Uygulamazsanız sonunda
“Edebiyatımız yara alıyor, kan kaybediyor. “ diye de hiç sızlanmayın. Hürmet ve
selamlarımla efendim. Ömer Öner