Kalbindeki nurun yüzüne yansıdığı canım arkadaşım Betül beş ve üç yaşlarındaki evlatlarımı kucağıma alıp ak sütümle beslemeye başladığım  o güzel anların en
yakın şahidiydi her zamanki gibi… İkimizde prensip ve yüklendiğimiz misyondan ödün vermeyen iki idealist öğretmendik. Tek farkımız benim evli ve çocuklu olmamdı sadece. 
‘’ Hadi kızım elini çabuk tut bak damat adayın hızla büyüyor, yoksa    kaptırırsın başkalarına           ‘’ diye şaka yollu takılmalarıma itibar etmez,   yıllarda çocukların adeta yarış atı gibi hazırlandıkları Anadolu Lisesi, kolej,  Devlet  Parasız Yatılı Okulları, Darüşşafaka Lisesi sınavları için ücretsiz çalıştırdığı  öğrencilerinin başarı ve başarısızlıklarından bahsederdi her mektubunda fasılasız…


Bir gün çift tedrisat yapan okulumuzdan öğlen üzeri  yorgun argın çıkmış anasınıfına giden iki çocuğumu adeta sürükleyerek eve getirmiştim. Hava puslu, rüzgarı kamçılıydı. Sabahın köründe etrafı iyice dağıtarak çıktığımız evi bir yandan toplamaya çalışıyor, bir yandan da iyice sağırlaşmış sobanın ferini  artırmak için küllerini eşelemeye çabalıyordum. Çay demlenmiş ekmekler nar gibi kızarmıştı. Hafif fiskelerle kapıya dokunulmuştu,  benden önce fırlayan çocukların önünü keserek kedi gözünden kapıyı kimin tıklattığını seçmeye çalışıyordum. Habersizce gelen Tanrı misafiri miydi  yoksa  gönlümün sultanı can dostum muydu ? Birden sarmaş dolaş olduk , hasretle kucaklaştık uzun uzun beraberinde getirdiği erkeği sonradan fark ederek mahcupça içeriye buyur etmiştim. Kızımız meğer e v l e n i y o r m u ş !! Sürprizi ziyadesiyle mutlu etti beni. Uzunca anlattırdım damat beyin  çocuklarımla hemhal olduğu zaman diliminde, güya bana yardım bahanesiyle kaş göz işaretiyle çağırdığım mutfakta tost hazırlarken, hem sucuklu hem de bol kaşarlı... Yıllar önce okul kantininde ben çaysız, soğumuş, gevrekliğini kaybetmiş simidi kuru kuru kemirirken onun karşımda yemeden önce mutlaka içi dolgun tostunun bir köşesini sevgiyle bana uzattığı zamanlardaki tostlar gibi…Günlük harçlığım yol ve öğle yemeği dahil 50 kuruştu o zamanlar. Yatılısını, gündüzlüsünü kazandığım ilimizdeki öğretmen okulunun yatılı bölümüne göndermemişti rahmetli babacığım kuru inadı yüzünden. Oysa sekiz kişilik ailesinin nafakasını keserinin ucuyla çıkarıyordu halbuki bir boğaz eksilecekti yaya olarak 1,5 saat süren okula, sert karakterli iklimin azizliğine uğrayarak ayakta yok, sırtta yok yürümeyecektim, öğlenleri kayış gibi olmuş simidi  yemeyecektim…Oh ne güzel sıcacık koridorlu yemekhane, yatakhane, sınıf üçgeninde  yaşıtlarımla birlikte olacaktım, aynı okuduğum romanlardaki o çok özendiğim roman kahramanlarım gibi … İkram sırası bendeydi her gün ısrarla almaya zorladığı birikmiş borçlarımı sevgiyle ödeme fırsatı  veren canım dostuma…


Boylu, poslu birazda yakışıklı biriydi nişanlım diye tanıttığı genç, meslektaşmışız meğerse. İlköğretim müfettişiymiş, okullarına teftişe geldiğinde kaptırmışlarmış gönüllerini birbirlerine , bir çocuklu dulmuş, nişan alışverişine gelmişlermiş, benim onayımı alacakmış, beni görme bahanesiyle getirmişmiş ayaküstü aldım şeceresini damat beyin. Gözüm tutmuştu, pekte yakışmışlardı sevgiyle ışıldıyordu gözleri birbirlerine kaçamak nazarlarla baktıklarını yakaladığımda… Çok ısrar ettim o  gece  kalmaları için, hazır eşim yurtdışı görevindeyken bizde yalnızdık ne güzel hep beraber olacaktık diye. Hatta çocuklaşıp  tehdit bile ettim kalmazsanız bende ne nişanınıza ne de düğününüze gelmem diyerek ama nafile oldu tüm çabalarım…Yakışık almazmış, henüz nişanlılarmış, yanlış anlaşılırmış, kaçtılar derlermiş, evlenince geleceklermiş peki dedim mecburen, benden davete icabet etme sözü alarak üstelik...


Kahvaltı keyfinden sonra içilen kahvelerin ardından getirdim gofretleri yan gözümle Betül’ ümü süzerek. Hani ben öğle yemeğinde kuru simit sen ise bir ucunu sevgili arkadaşına vermeyi alışkanlık haline getirdiğin tostunu yedikten sonra sınıfa çıktığımızda tüm sınıfı o çıtırdak sesi ve çukulatanın iç gıcıklatan kokusunu duyup yutkunduğum, o zamanın parasıyla şu an 35 kuruş muydu, 65 kuruş muydu hatırlamıyorum yenice piyasaya sürülmüş NESTLE gofreti vardı ya  işte aynısıydı servis tabağına özenle yerleştirip dostlarıma ikram ettiğim…


Ne çok anılarımız varmış be gülüm düşündükçe aklıma geliveren. Hani bir gün müzik odasında hocamız piyanoyla bize eşlik ederek mandolinle İstiklal Marşını çaldırıp not verecekti ya sıranın bana gelmesini beklerken nasıl dua ediyordum dudaklarım yapraklara denk biran evvel zil çalsa da kurtulsam diye sanki gelecek hafta daha iyi çalarım saikiyle… Ya 16 Mart Öğretmen Okullarının Kuruluş gününde okul öğrencilerinden seçilerek sahneye konan ‘’ Himmet’ in Oğlu ‘’ adlı piyeste o kadar inandırıcı oynamışız ki oyun sırasında protokol sıralarında oturan İlin Garnizon Komutanı  ‘’ Bu köylü kızlarını nereden bulmuşlar acaba, ne kadar doğal rol yapıyorlar ‘’ Sorusunu ve beğenisini  yöneltmiş yanı başında oturan beyefendiye. Daha niceleri var buna benzer anılarımızın arasında…

Betül’ üm hala ses vermedin bana nerdesin
?...


( Betülüm Ses Ver Bana Nerdesin-4 başlıklı yazı F.TÜRKDOĞAN tarafından 20.10.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu