Kaldır Başını Kadın Anam Eğdirenler Utansın-1
Ağaç aralarından yükselip, giderek kuvvetlenmeye başlayan gökteki ayın suya vuran titrek şavkını seyretmiştim ta ki gözlerim yorulana dek…Martılar soluk maviden,turuncuya sonrada laciverde dönen pırıltılı loşlukta süzülerek tadını çıkartıyorlardı İstanbul güzünün.Yoğun tempolu bir iş gününün sonunda, başıma üşüşen binlerce düşünceyi def etmenin huzuruyla iki saate yakındır oturduğum verandadan mutfağa geçip kendime bir kupa köpüklü kahve hazırladım.Ayaklarıma ram olmuş, gevşek adımlarla çalışma odama gidip masama oturmuş, alışkanlıkla PC’nin düğmesine basmıştım bile. Önceleri serseri manevralarla zihnimde kalmış olan son kırıntıları da bertaraf etmek fal, oyun sitelerini ziyaret ettim. Hazırlayacağım yazı dizisi için resim seçeceğimi anımsayıp, resim sitelerine göz gezdirmeye başlamıştım ki bir de ne göreyim…
Yaklaşık çeyrek asır öncesinden aşina olduğum; genç ve henüz mesleğime merhaba dediğim ilk yılda bana mutlu, gururlu düşler gördüren, hüzünle heyecanın aynı karede kucaklaştığı çalışmam nete düşmüş elden ele dolaşıyordu benim iznim olmadan…
Henüz duygu ve düşüncelerimi kalem vasıtasıyla kağıtla buluşturmaya başlamadığım yıllardı…Gençtim, gururluydum aynı zamanda da heyecanlı. Yapılan topuzumu beğenmiyor, at kuyruğuma kusur buluyor, gözüme düşen kaküllerime sinirleniyordum. O gece için itinayla seçtiğim pantolon ceketimi giymemeye karar verdim son anda fazla iddialıydı. Beyaz fırfırlı gömlek, siyah keten kapri, deri yelek, boynuma bağladığım beyaz puantiyeli fularla yaşımdan daha olgun gözükmüştüm. Ben olmalıydım biraz çocuk,biraz genç gibi. Henüz yirmili yaşların başındaydım. Vücudumu kalıp gibi saran kotum ve japone kollu toz mavisi fisto bluzum işte aradıklarım oradaydı.Gür saçlarımı omuz hizamda gevşekçe çekmecemden bulduğum bluzumla aynı tonlardaki tokayla topladım. Varla yok arası makyajımı tamamlayıp ödül töreninin yapılacağı mekana gitmek üzere taksiye bindim.
Tüm basın oradaydı,lobi kalabalıklaştıkça bastırmaya çalıştığım heyecanımda o nispette artıyordu. Herkes şık şıkıdım,ben ise kendim gibiydim.Genç, güzel ve sade. Ödül alacaklar birer ikişer gelmeye başlayınca birbirimizle yaptığımız ikili sohbetler kalp çarpıntılarımızı alp götürmüş,sakinliğimi pekiştirmişti…
Nihayet konferans salonuna geçilmiş, çeşitli dialarla konsepte uygun görüntüler, arka fon olarak seçilmiş klasik müziği huzur veren tınılarıyla davetlilere sunulmuştu.Sıra henüz son sınıf öğrencisi olduğum AÜ SBF BYYO’nun tertip ettiği ‘’Genç İletişimciler Yarışması’’n da yarışan kategorileri ve ödül alanların sunumuna gelmişti. Başladı konuşmaya:
Radyo TV Programcılığı
Radyo-TV Teknolojileri
Grafik Tasarım
Kameramanlık
Basın-Yayın Teknolojileri
Halkla İlişkiler ve Tanıtım
Fotoğrafçılık
Reklamcılık…
Sunucu şen,şakrak ,kaygısızca konuştukça heyecanım nüksetmiş deyim yerindeyse hazan yaprağı gibi titremeye başlamıştım .Ödüllendirilen kategoriler ve ödül alacaklar, takdim edecekler açıklandıkça sıranın bana gelmesini hem istiyor, hem de kimseye gözükmeden salondan sıvışmanın yollarını arıyordum.
Nihayet kalbimin atışları kulaklarımda tiz tonda tamtamlar çalmaya başladıkları anda sunucunun anonsuyla irkildim.
‘’Nur Akyürek yarıştığı fotoğrafçılık kategorisinde; Bir Gün Gazetesi Sayı: Şubat 2417 Sayfa 12’de ‘’Yaşlılarımızın Yeri Sokaklar Olmamalı’’ adlı özgün çalışmasıyla Genç İletişimciler 1.lik ödülünü almak ve ödülünü vermek üzere üniversitemiz Fotoğrafçılık ve Grafik Ana Bilim Başkanı sayın Prof.Canan Elçin hocamızı alkışlarınızla sahneye davet ediyorum efendim…
Şayanı hayret endişe veren coşkum kof bir köpük gibi sönüverdi, dingin ve seri adımlarla sahnedeki yerimi almıştım. Mutluluğuma gözyaşlarım eşlik etmiş, çalışma azmim ve gururum kanatlanıp arşa yükselmişti…
O yıllarda ulusal ölçekli ve yüksek tirajlı bir gazetenin imtiyaz sahibi olan,rahmetli dayıcığımın yakın arkadaşlarından Talat amcanın gazetesinde okulumdan arta kalan vakitlerimde muhabirlik yapıyordum.Gazetecilik okuyordum ama gönlüm fotoğraf sanatına kayıyordu o yıllarda bile…
15. yaş günümde rahmetli büyükbabacığım Almanya’dan göndermişti YASHİCA /ELEKTRO 35 marka fotoğraf makinesini. Kara bir büyücü gibiydi, ağırlığıyla henüz açılmamış gül goncası cirmindeki göğüslerimin gelişimini engellemesine bile razı olarak her daim boynuma asılı gururla taşıdığım o benimdi , ilk göz ağrımdı…Neredeyse aldığım harçlığa denkti filim masuralarına verdiğim paralar. Her deklanşöre bastığımda büyüklerimin deyişiyle’’Harika Anların Avcılığını’’yapıyordum. Güya benim ‘’Sanat Gözüm Açıkmış’’ ne demekse…
Ödüllü resmimi çerçeveletmiş odama asmıştım. Aslında bahse konu olan anneyle söyleşide yapmıştım hiç yayınlanmayan.Merakımı yenemeyip hayat örgüsünü anlattırmıştım bir kulağımdan giren,diğerinden çıkan…Toydum, başka hevesler peşindeydim,efsunlu anların,haberlerin avcısıydım.İlgimi çeken konulardan bir diğerine atlamak,kum üzerine çizilmiş resimleri,odanın hararetiyle buharlanan camlara çiziktirdiğimiz yazıları kaybolmadan ölümsüzleştirmekle meşguldüm.Aradan geçen bunca yıl boyunca unutamadığım bir anı olarak kaldı o resim ve ayağına giydiği terliğin birini öne uzatıp, başını, bakışlarını saklayarak üç kuruşa el açan yaşlı kadının içimi acıtan yaşam hikayesi…Ta ki nette tekrar karşılaşıncaya dek…
Utanıyor muydun ?Ağlıyor muydun? Yoksa kaderine mi isyan ediyordun o anda ? Hangi ruh halindeydin anacığım ? ‘’Allah rızası için bir sadaka’’ demiş miydin duymamıştım ama cebimdeki son kuruşa kadar koymuştum ayağında olması gereken terliğe o soğukta gazeteye kadar yürümeyi göze alarak…
Devam edecek…
(
Kaldır Başını Kadın Anam Eğdirenler Utansın-1 başlıklı yazı
F.TÜRKDOĞAN tarafından
19.02.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.