Demagoji yapmayalı yıllar oldu, belki de hiç yapmadım farkında değilim. Kafamın içindeki nöronlar ben istemesem de çalışmaya devam ediyor. Size durun demedim mi !
Ağır usul ilerliyorum yolumda. Kimseyle bir alıp veremediğim yok ve de çelme takma gibi bir isteğim. Suskunlar sokağından geçmeyeli uzun yıllar olmuşçasına şaşkın şaşkın bakınıyorum etrafıma. Bu konuşan ben miyim? Ya bu sesler? Yazılanlar kimin eseri?
Kendimi bildim bile eteğimde topladığım bütün deniz taşlarını döküyorum bir çırpıda. İnsan kaynayan sahil kenarı hüznümle boğuluyor biçare kalmış denizin hırçın dalgalarında. Ben demedim balıkların kıyıya vurmasını, ben söylemedim her dökülen gözyaşımla birlikte denizin de kabarmasını! Ben söylemedim, seni çok severken; bir başkasının kolumdan tutup sarp kayalardan aşağıya atmasını ihaneti tattığımda ve yine söylüyorum ki ben söylemedim aşkın her halinin güzel olmasındaki sebebin varoluşundaki senin hiç yok olmayacağını parçalanmış kalbimde.
Çok sevdiğin saçlarım, şimdi dökülüyor bir bir... Her tutamında hasret ve sevgi gizli... Saklayamıyorum... Kimsesizliğin koymuşluğu yetmezmiş gibi bir de taş basar bağrım koca kayaları yoldaş belleyip kendine.
Ben Eylül'düm.. Her Ekimde biçtiğin ot kadar değerimin kaç kuruş ederini hesap ederken Kasımlardan yol beğendim kendime. Kışa kapak atacağımı düşünürken açılan bir Aralık kapı olmadı ve yanan Ocak'a hasret kalmışlığımla erişemedim hiçbir bahara.
Her dokunuş, tenimde parmak izlerin ve dudağımda mühürlenmiş şehvetsi sözlerin eşliğinde arzulanan gecelere inat ve karanlık güne karşı dünlerde kaybolmayı diliyorum.
Bir tutam daha düştü işte hüzün gecesi...
Bir ah çekemeden döküldü serzenişler
Bir tutku idi hayata bağlayan ve yine koparan o sen
Kaç beden kaldırabilir insan yüklü mesuliyeti?
Makasların şık şık sesleri eşliğinde kesilirken taranmamışlıktan birbirine karışan saçlarım, arındığını sanar aklı sıra kirlenmiş halsizliğim.
Ben aslında kimseyi sevmedim bir kuru yapraktan başka.
Ki ne yapraklar düştü, o koptuktan sonra ardından...
*
*
*
Sevinçli