Çirkinim bu gün her şeye inat çirkin
Üşüdüm inanamayacağın kadar
Bekâr odamın duvarları sağır kaldı biraz
Biraz uykusuz yorgun
Sensiz kaldım biraz
Bir ara geldin aldırmazlıkla
Gülümsedin duvarlara bakarak
Çirkinliğime aldırmadan
Sonra kayboldun...
Ak düşlü çocuklar çaldı rüyalarımı
Şehrin briket harmanlarını andırıyordu arsız kalabalık
Şiirler büküyordu kulaklarımı
Güneşe dönmemişti henüz yüzün
Bir parça umutta yoktu ki
Dalgınlık sardı etrafımı
Düşünmeye fırsat yok
Yırtık yüzlerin küfrettim bilmem nerelerine
Hani değmez diyeceksin
Değmiyor zaten
Bir parça huzursa aranılan
Koyuverdim kendimi amansız anaforuna
Sövdüm duraksız
Arandım, boşlukta seni aradım
Gelmedin…
Oysa ne düşler kuruyordum sana dair
Teninde güller açan zamanın
Dudaklarına rujlar sürdüm
Amansız bir harabede
Akmıştı gözlerindeki sürmeler ve üzerinde zift karası rimeller
Anlaşılan kabul etmiyordu cilayı olanca sade yürekler
Bir buselik zaman yetecek dedim
Seni düşledim
Gelmedin…
Gelmelerin kaybolduğu boşlukta
Bir sen bir ben kaldık zamanın kapı aralığında
Sanki, sanki görecektim de gözlerini
Hayır deme bana
Öyle şiirler ısmarlamıyorum gözlerine
Andır seven her yüreğe tazelik
Yazarsam her zaman şimdidir
Tazedir
Yeni pişmiş ekmeğin buğusu gibi
Sabahın ilk ışıklarıyla beraber
Yanaklarından gerdana inen sıcak bir öpücüktür.
Sabahı ısıtmak ve koyu bir çaydır belki sözlerim
Biliyorum, sözlerimi duyunca yanakların ısınacak birazdan
Bir sıcaklık kaplayacak vücudunu
Alabildiğine inatçı çağıracağım gülüşlerini
Her zamanki gibi
Gel! Gel! Dedim de uslanmaz bir çocuğun gözleri gibi
Gel! Dedim ama
Gelmedin…
Mustafa Kılınç
20.11.2012 GAZİANTEP