Beklenmeyen bir bilinmişlik gibi, ezberlere ekledin beni. Başladığı gün ayrılığa el vermiş bir hikâyeydi aşk ve biz kendimizi kandırmak için bitmez diyorduk her cümlemizde. Şimdi bitmezlerin çöplüğünde kalmış hayaller ile zehirlenen iki tanışamayanız. Elveda demeye gücümüz susmaya cesaretimiz el vermiyor. Kim daha çok kandırabildi kendini?
Sondan başlayan bir yazgının ilk kurbanları olursunuz ayrılık doğunca zamana. Bu sizin sürgününüzdür. Bir başkası yol boyunca aczedilir dünyanızdan. Yol bitince yalnızlığın kucağına düşen sefil olursunuz. İki kişilik bir dünyanın sadakasını vermeyi unutmuş kadar mağdur olur hisleriniz. Nereye uzansan pişmanlık bulaşır ellerine. “Keşke”lerle doyan bir depremzede gibi çaresiz olursun. Yollara çadır kurar gözlerin. Beklersin, beklediğini kendinden bile inkâr ederek. Ne yazık ki çok geçtir. Zaman çoktan takılı kalmıştır kaybetmişliklere. O geriye dönmez sen önüne dönemezsin. O yeni hayatına başlarken sen eskisine eski diyemezsin…
Kimden nefret etmeliyim? Diye sorarsın kendine. Varken varlığımı adadığımdan mı yokken yokluklarda yaşattığım varlığımdan mı? Velhasıl benden mi ondan mı? Suçlu herkestir o anda. Yolda yürürken karşılaşıp, hiç tanımadığınız bir adam bile suçludur. Ayrılık şiirleri yazan bütün şairler sizinle alay ediyordur aslında. En büyük dostunuz yalnızlıktır. Öyle bir yalnızlık ki sizi ona hiç olmadığınız kadar yakınlaştıracak. Sorduğunuz tüm soruların cevabını alabileceğiniz bir sesi vardır kulağınızda. Çünkü sizi her şeyin nedenini bildiğiniz halde bunları ondan duyamayışınız çıldırtır.
Karanlıklara emreder nefesiniz “kal öyle dokunduğum her yerde” diye. Yıldızlar ölüm kusar gökyüzünden. Beklediğiniz bir sabahınız yoktur ve gündüz sizi biraz daha öldürerek solmuştur. Yapabildiğiniz tek şey neden yaşadığını bilmediğiniz dünyada bir şey yapamamaktır.
Belki de gerçek burada saklıdır. Siz bu gerçeği göremeyecek kadar kör olmuşsunuzdur. Belki doğru olan olmamasıdır. Sizi nedensiz kılan tüm doğrularınızı tek bir kişi üzerine kurduğunuz için yıkılan bir dünyanız olmasıdır.
Yaşarken ölmeyi öğrenirsiniz. Koca bir yıl geçmiştir üzerinizden ve siz doğmak için yeniden baharı beklemelisiniz. Oysa hiçbir bahar bir önceki kadar temiz olamaz. Kırılan her dalınız bir sonraki doğumu kirletecek ölüm kalıntılarıdır. Ne yapsanız da olmaz. Neye başlarsanız başlayın, hiçbir yeni eskisinden kopuk düşünceler ile sizin başlangıcınız olamaz. Giden kazanmıştır. Siz ne kadar o kaybetti deseniz de yalan. Çünkü giden gitmeden önce sen olmadan yaşamayı öğrenmiştir. O seninle beraberken sensizliği öğrenmiştir ve sana kalan tek başına bir kaybetmişliğin yüküdür.
Sessizce yürüdün hayatımı, ne seni anımsayabiliyorum şimdi ne sensizliği. Ne varlığını hissedebiliyorum ne de yokluğundan hissizleşebiliyorum. Uyusam, zaman sarar mı geri?
Erdal ŞAHİN (Ayral)
Beni benden başkasının kelimeleri anlatamaz…