Pazartesi
sabahı Cihan bey için çok önemli bir gündü.
Ve
farkında olmadan kaderi değişecekti.
Ama
olacakları bilme şansı yoktu.
Erkenden
kalktı, alel acele giyinip koşar adımlarla arabasına doğru ilerledi…
Doktoruyla
randevusu vardı, tahlil sonuçlarını öğrenecekti (neyim var acaba bu halsizlik
bu bitkinlik ?) yaşlılıktandır diyor telkin ediyordu kendini…
Muayenehaneye
uçarak gelmişti sanki.
Asansörün
kapısını açtığında, kalbi duracak bibi olmuştu.
Doktorun
odasına yaklaştığında sırada iki kişi vardı.
Biraz onlarla sohbet etti.
Geçmiş olsun neyiniz var? Acil
şifalar diliyorum dedi ve muayene sırası
ona gelmişti.
Hemşire seslendi, Cihan bey
buyurun efendim
Doktor
bey sizi bekliyor.
Cihan
bey; biraz korku biraz merak doktorunun karşısına oturdu.
Neyim
var doktor bey?
Kötüye
bir şey olmaz biliyorum,diyerek hafifçe gülümsedi.
‘’Doktor
elinde tahlil sonuçları, kaşının birini kaldırarak sert yüz hatlarıyla Cihan beye
baktı, başını sallayarak olumsuz olduğunu mimikleriyle anlatıyordu’’…
Cihan
bey kansersiniz! Şansınız var ki erken teşhis ettik. Biz elimizden geleni yapacağız
endişelenmeyin dedi.
Hiç
vakit kaybetmeden tedaviye başlayacağız, bir hafta sonrasına yeni randevu
verildi.
Cihan
bey mutsuz ve oldukça hüzünlü canı sıkkın bir şekilde oradan ayrıldı.
Arabasını
sahilde bir yere park edip, bankta oturdu.
Yüzünü
denize çevirmiş tüm yaşadıkları, siyah beyaz film gibi gözünün önünden geçmeye
başlamıştı…
Ne
kadar bir zaman orada oturduğunun farkında değildi…
Sermin
Hanım orta yaşlarda, bir kızıyla yaşayan neşeli bir kadındı.
Yaşamın
getirdiği yorgunluğu evden dışarı çıkıp, gezip dolaşarak birde ara sıra parka
giderek, bir nebze de olsa dinlendiğini düşünüyordu…
O
günde kızını gezdirmek için dışarı çıkmışlardı.
Alış
veriş yapmışlar, dinlenmek için sahile gelmişlerdi.
Havanın
ılık olması nedeniyle parkta oturacak yer bulamamışlardı.
İlerde
ki bir bankta yaşlı beyin yalnız oturduğunu
gördüler.
Yanına
gidip oraya oturmak için izin istediler…
Cihan
bey kendi derdine öyle üzülüyordu ki Sermin hanımın sesini duymadı.
Sermin
hanım yeniden seslendi (burası müsaitse biraz dinlenmek için oturabilir miyiz?)
Pardon
lütfen! Lütfen buyurun dedi Cihan Bey.
Sermin
Hanımın kızı, Cihan beyi rahat bırakmıyor laf atıyor, ilgisini çekecek ne varsa
yapıyordu.
Senin
adı nedir bakayım güzel kız?
Adım;
Sudenur efendim diyerek güldü.
Annesi;
kızım gel amcayı rahatsız etme!
Cihan
Bey; yok rahatsız olmadım bilakis bana yakınlık duyması hoşuma gitti…
Cihan
bey anlatmaya başladı ’’Annem alman babam Türk, ömrüm Türkiye ile Almanya
arasında gidip gelmekle geçti.
Eşim
vefat edince bir daha Almanya’ya dönmedim.
İki
oğlum var onlar arada telefon edip sağlığımı sorarlar…
Ah…
Ah efendim, şimdiki gençlik bizim zamanımızın gençliği gibi değil, tembeller
bir vurdumduymazlık ki aman efendim sormayın.
Kadın
kızına söyleniyor kızım yavaş ol amcayı rahatsız ediyorsun… Adam halinden
hoşnut şikâyet etmiyordu.
Güzel
bir sohbetti dedi adam, iyi akşamlar deyip ayrıldılar.
Adam
bağırdı. Hey güzel prenses! Seni yarında görebilecek miyim?
Sudenur
annesine baktı, annesi gülümseyince evet yarın yine buraya geleceğiz dedi ve
uzaklaştılar…
Cihan
Bey evine gitmek için arabasına ilerledi. Canı sıkkın, morali bozulmuştu.
Kanser
olduğunu öğrenmiş, bu meret er geç beni götürür diye söyleniyordu…
Sudenur;
anneciğim yarın ne olur beni o amcanın yanına götür diye sıkıştırıyor, baskı
yapıyordu.
Sermin
Hanım, Cihan Beyin konuşmalarından etkilenmiş, birazda onun rahatsızlığına
üzülmüştü.
Ertesi
gün kızını aldı dolaşmaya çıktı aynı yere gittiler.
Sudenur, oynuyor bir taraftan da Cihan Beyi bekliyor, annesine
de belli etmiyordu.
Uzaktan
Cihan beyin gelişini görünce ona doğru koştu.
Adamın
hoşuna gitmişti; yıllardır böyle sevilmedim dedi.
Kucağına
aldı başladılar sohbet etmeye kız soruyor Cihan Bey cevaplıyordu…
Böyle
günler bir birini kovaladı.
Dıştan
görenler onları aile zannediyordu.
Ve
bir gün aynı yerde yine beklemeye başladılar.
Diğer
günlerde beklediler, gelen giden yoktu, anne kız üzgün olarak evlerine
dönüyorlardı…
Aradan
bir hafta geçmişti. Dışarıda yağmur yağıyor göz gözü görmüyordu.
Sudenur
annesine rahat vermiyor hadi parka gidelim diye tutturuyordu.
Sermin
Hanım dayanamadı parka gittiler.
İlerde
arabanın içinde Cihan Beyi gördü, kız bir çığlık attı
Ah!
Geldi işte! Geldi diyor zıplıyordu.
Sermin
Hanım; sizi merak etti Sudenur diye söze başladı.
Adam
elinde çiçek demetini Sermin hanıma uzattı.
(Benimle
evlenir misin?) dedi ve devam etti…
Tedavim
için yurt dışına gitmem gerekiyor seni peşimde sürüklemek istemem, ne kadar
yaşayacağımı Allah biliyor,
Benimle
bir yolculuğa çıkar mısın? Ömrümün kalanını sizlerle geçirmek istiyorum, ama
sakın acıyıp da kabul etmeyin.
Biraz
düşünün kararınıza saygı duyacağım.
Sermin
Hanım şaşkındı, ne diyeceğini bilemedi.
Konuşmaları
kısa sürdü, evlerine döndüler, ikisi de dalgın ve düşünceliydi…
Cihan
Bey heyecanlı bir türlü uyku tutmuyordu.
Sabaha
kadar odanın etrafında dönüyor geziniyor, mahkûm gibi volta atıyordu.
(Ya
kabul etmezse, Sudenur’a da çok alıştım, hay Allah iyimi ettim, ya şimdi hepten
kaybedersem?)
Sermin
Hanım, Sudenur’u karşısına aldı, onun anlayacağı şekilde durumu anlattı, kız
çok sevinmişti.
Lütfen
anne evlenin benimde bir babam olsun dedi…
Kolay
değildi kadın için…
Belki
hayatının şansı, belki de şansızlığı olacaktı!
Ama
adam âşıktı…
Yaşı
yetmişlere gelmişti, Yaşlı ve hastaydı…
Adam.
Çok
da seviyordu kadını,
Benimle
evlenir misin? Dedi…
Kadın
sustu! Zor bir karardı…
Kadın,
her şeyden vazgeçmek zorundaydı.
Yaşadığı
şehirden,
Arkadaşlarından…
Sevdiklerinden…
Adamı
düşündü… O zaten vazgeçmişti kendinden,
İki
günlük ömrü varsa…
Sevdiği
kadınla olmaktı amacı.
Dili,
dini yabancıydı…
Yabancıydı
memleketi, ama…
Fark
etmiyordu, onu çok seviyordu.
Adam
korkuyordu, sarılıp koklamaya…
Kırar,
üzer miyim incinir mi Nazenim?
Diyor… Mesafeli seviyordu kadını…
Ne
kadar severse,
Ne
zamana kadar yanında olursa,
Mutluluğu
eksilmeyecekti,
Belki
de hayatımın en güzel yıllarını yaşıyorum,
Şanslıyım
diyordu kendine.
Ölümden
ilk kez bu kadar korkuyor,
Getireceği
ayrılığı düşündükçe içi acıyordu.
Sırası
mıydı şimdi derken, farkındaydı aslında,
Kaçınılmaz
olduğunun,
Ve…
Her
gün biraz daha sona yaklaştığının…
Ama
onu da çok seviyordu adam!
Hayatında,
hazandan başka mevsim tanımamış,
Nereye
baksa sapsarı dünya vardı hafızasında!
Yeşile
dönerken hayalleri,
Mavi
tutmuştu ellerinden, kısa süreliğine,
Çeyrek
kalmıştı ölümüne!
Henüz
baharı yeni tanıyordu,
Emekleme
safhasını çoktan geçmişti mutluluk!
Düşündükçe…
Sol
yanı daha çok acıyordu…
Çisil…
Çisil gözyaşları dökülüyordu yüreğine.
Hayallerim
kurumadan…
Yaşasam
sevgimi doyasıya…
Sen…
Benden önce, bırakıp gitme!
Gitme
buralardan!
Her
sabah aynı hayalle uyanıyordu adam...
Gamze
YAĞMUR.
23/12/2012