İNSAN İLİŞKİLERİ
Yıllar önce, her yerleşim yerlerin kabadayıları vardı. Bu kabadayılar, bilindiği üzere vuran, söven, öldüren hayta takımı değillerdi. “O” kabadayılar, bir mahallenin doğumundan ölümüne kadar her türlü ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlardı. Mahalleye gelen bir yabancı, uzun zaman gözetim altında tutulurdu. En ufak bir suiistimalinde, ya bulunduğu semte uymasını, ya da terk etmesini önerirlerdi. Yabancı, bulunduğu semte uyum sağladığında da o kişinin her türlü ihtiyaçlarını görürlerdi. Hastalarına şifa, işsilere iş, gençlere eş bulurlardı. O devirde herkes, canını, malını, parasını, el olduğu halde komşusuna teslim ederlerdi. O günleri anımsayanlar, yüreklerine tatlı bir hüzün kapladığını hissediyorum.
Oysa günümüzde komşuluk ilişkileri, tamamen menfaat üzerine inşa edildiğini görürüz. Son gülerde, çok katlı binalar art arda çoğalmaktadır. Çok katlı bir binada yüzlerce kişi yaşamaktadırlar. Ama kimse birbirini tanımıyor. Birbirlerini tanımak için yıllar geçmesi gerekmektedir. Bir kısmı da tanımak istemiyor. Komşular arası bu kırılganlığın birçok sebepleri var. Bunlardan bazıları şunlardır.
Sağcılık-solculuk. Düşünce farklılığı. Farklı siyasi parti tutmak. Farklı futbol takımı tutmak. Yöresel milliyetçilik. Son günlerde gündemi meşgul eden, Irkçılık, Atatürkçü olan ve olmayan. Dinli dinsiz. Tarikat ayrılığı. Bütün bunlar, bizi birbirimizden koparmaya yetti. Küsler, bayramlarda bile barışmıyorlar. Her yörenin dayanışma ismi altıda dernekleri var. Herkes, kendi bölgesini temsil eden derneğe ve kahvehanesine gidiyor. Demokrasi ile yaşayan ülkelerde, farklı düşünceler, farklı görüşler, farklı ırklar elbette olacaktır. Bu demek değildir ki, benim takımdan olmayana selam vermem. Benim görüşümden olmayanın cenazesine gitmem. Benim ırkımdan olmayana kız vermem veyahut kızlarını almam. Bize neler oluyor bir bilen var mıdır?
Abdullah ziya kabak