.....Şimdilerde Sarıveliler’e bağlı olan eski ismi, Muzvadı köyü olan bir köy vardır, bu güzel köy önceden ilçemiz Ermenek’e bağlıydı. Bu köy şehrin Alanya Gazipaşa üçgenindeki en uzak bir köyü idi. 

.....Bu köyü ben ilk gidip gördüğüm yıllarda, köyün etrafı tamamen asırlık balta girmemiş çam sedir ve daha buna benzer nice türlerde çeşitli ağaçları olan ormanlarla çevriliydi.
.....Doğru dürüst ulaşım yolu olmayan, köyün bahçeleri ceviz, kiraz ve çeşitli meyve ağaçları ile özellikle halkı ile ve çevresindeki doğası ile güzel el değmemiş yemyeşil bakir bir orman köyümüz idi.
......Köyün hemen önündeki vadiden, kanyonlar içinde, önce Ermenek-Mut Silifke-ve daha sonra Ak denize doğru akıp giden, Gök su nehri geçtiği yerlerde derin kanyonlar oluşturarak akardı.
.....Bu suyu bol ve de oldukça soğuk olan Taş Eli platosundaki nehrin üzerinde eskiden, ulaşımı sağlayan bir taraftan bir tarafa geçmeye yarayan bildiğim kadarıyla sadece üç adet asma köprüsü vardı.
......Bunlardan biri en baştaki, Ermenek Göktepe üzerinden gelen o zamanlarda sadece bir cipin, gidip gelebileceği kadar genişlikte olan cip yoluna bağlıydı.
.....Şehirde işi olup da, yaya beş altı saatte yürüyerek giden insanlar geri dönüşlerinde şehirden tuttukları bir cip ile, bu köyün girişindeki asma köprüye kadar geri gelirlerdi. Ve sonra rüzgârda yelde, bile kendiliğinden sallanan, bu asma köprünün başında arabadan inerlerdi.
.....Yanlarındaki eşyasını heybesini neyi varsa, onları omuzlayarak aşağıdaki coşkun suyun üstünde bulunan sallanıp duran asma köprünün üzerinden sallana, sallana köylerinden tarafa doğru korku içinde geçerlerdi.
.....İşte böyle bir zamanda görmüştüm, bu güzel bakir köyü ben. Üç ay kadar falan bu köyde kalmıştım gittiğim bir yaz gününde.
......Hiç unutamam bu köyde kaldığım o zamanlarda, bu köyün bir muhtarı vardı.
..... “Allah rahmet eylesin” onun adına mazlum Ali derlerdi, kendisi benim çok sevdiğim biriydi.
.....Bu köyde muhtar olan mazlum Ali, lakaplı kişi oldukça neşeli, misafirperver biriydi. Kendi evinde yemediğini, evine gelen misafirine yedirirdi. Sonra evine ve misafir olanlara, boğma rakılı sazlı sözlü bir de, içki alemi yapmadan göndermeyen biriydi.
......Onun şalvarının küçük cebinde, yeri gelince çıkarıp oynaması için bir çift zil hiç eksik olmazdı. Her zaman hazır olurdu.
.....Bu güzel köyün, bildiğim bir başka âdeti daha vardı hala neden olduğunu tam olarak bilmiyorum, bu bakir güzel köyde yaşan bütün insanlar, köyde bulunduğum o yıllarda, konuşmalarında ( R ) harfini kesinlikle kullanamazlardı.
.....Örneğin bu köyde yaşayan çoluk çocuk bütün insanlar irsi midir yoksa nedendir bilmem, nereden geliyorsun diyeceğine, kelimeyi uzatarak neyyeden Geli yosun derlerdi.
.....Bilmiyorum hala öyle mi, amma, benim gittiğim o zamanlarda bu kesinlikle böyleydi.
.....Bu güzel bakir köyün hatırladığım, çok ilginç hikâyeleri de vardır. Benim gittiğim yıllarda bu köyün halkı çok fakir olduğundan, evlerinde ne doğru dürüst yatacakları bir yatak vardı, ne de doğru dürüst yattıklarında başlarını koyacakları ne bir yastıkları vardı. Bu konuda da bu köyün güzel bir hikâyesi vardır. Amma ben bunu anlatmak burada yazmak istemiyorum. Yastık yerine bunlar yuvarlak ağacın üzerini yattıkları zaman tam başlarının geleceği yeri baltayla oyarlar, yattıklarına yastık yerine bunu kullanırlardı, Sonra yatıp uyuyacakları zaman başlarını da, oydukları çukura koyarlardı.
.....Tabi bu durum bu köyde bir istisnaydı. Daha çok bunu yapanlar şehir görmemiş köyün fakir kesimi bunu yapardı.
.....İşte anlatmak istemediğim köyün hikâyesi de, esas bununla ilgilidir.
.....Sanırım bu olayın hikâyesini, Ermenek’ li olan ya da o çevreden olan çoğu kişi bilirlerdir ya da bunu duymuşlardır.
.....Onun için ben anlatmak lüzumunu hissetmiyorum.
.....Fakat orada yaşayanların birbirleriyle olan konuşmalarında R harfini kullanamadıkları bir hikâye değildir, gerçek ve de doğruydu.
.....Ben böyle bir zamanda bulunmuştum bu köyde. Bu köyün bir de Cennet Cehennem dedikleri güzel bir yeri vardı.
.....Burası, içinden Gök su nehrinin geçtiği etrafı bakir ormanlarla çevrili olan bir kanyon vadisiydi.
.....Etrafında asırlık ağaçlar vardı ve bu ağaçlardan adeta orada baktığınız zaman gökyüzünü göremezdiniz.
.....Nehirde desen kırmızı benekli alabalıkları ile kum gibi kaynardı. O kadar çok kırmızı benekli alabalık vardı ki, olta atmadan bile onları, kolayca suyun içinde yakalamak mümkündü.
.....Temmuz ya da Ağustos ayıydı, günlerden bir gün, kendisini hiç unutamadığım köy muhtarı Mazlum Ali, bizleri bir akşam yemeğine almıştı.
......O gün yemekte o akşam bir sürü yiyeceğin yanında, bol miktarda Alabalık da vardı. Alabalık olunca, onun yanında hiç boğma rakı içkisi olmaz mı, o da vardı. O akşam bol, bol yendi içildi eğlenildi.
.....Köyde ne kadar saz çalan, def çalan zil çalan ve türkü söyleyen kim varsa, herkes o gece oradaydı.
.....Sarhoş olan kendini çalan müziğin ritmine uyduruyor, kimi köçek olup oynuyordu, kimi de Konyalı havası oynuyordu.
.....Şimdi var mı bilmiyorum, bu köyün halkı içinde etrafında zilleri olan def dedikleri çalgı aletini çalanlar o yıllarda bu köyde çok vardı.
......O gece müzik aleti olarak ne varsa çalındı söylendi ve çalınan müziğin ritmine uyan o günkü muhtar Mazlum Ali, cebinde taşıdığı zilleri çıkardı ve onları parmaklarına geçirdi yerinden kalktı. Köçeklerle karşılıklı olarak oynadı, oynadı…
......Hem o kadar güzel oyun oynamıştı’ ki, onun parmaklarına zil takarak orta yerde oynayışına parmaklarındaki ses çıkaran teneke zilleri adeta konuşturmasına orada hayran kalmıştım.
......Ben o gece yanımdakiler de dahil hepimiz eğlenmiş, felekten güzel bir gece çalmıştık.
......Ben bu yemek yediğimiz eğlendiğimiz güzel akşamı ve bu köyün o zamanki muhtarı olan Mazlum Ali denen bu şen ve yüzü güleç ve de oldukça misafirperver olan muhtarını şimdi aradan çok yıllar geçmiş olmasına rağmen hiç unutamam.
.....Bu köyle ilgili daha başka bildiğim “mesela Yalman tepe hikâyesi gibi” bildiğim anılarım, başka hikâyelerim de var amma, neyse şimdi aklıma o çok sevdiğim ve hiç unutamayacağım bu Mazlum Ali ve bir de onların R harfini kullanamayışı geldi de, bunu elim varmışken aklıma gelmişken şunu yazıvereyim dedim.

Yüksel Şanlı er
15 Oca. 2013

Orada bir köy var uzakta
Dağları yeşil bahçeleri yeşil
Ceviz ağaçları bol,
Ormanlarındaki ağaçları balta görmemiş
Bir köy var uzakta.
İşte bu köy, bizim köyümüzdür;

Orada bir köy var uzakta.
Yalansız dolansız riyasız insanların yaşadığı
Onlar misafirperver
Onlar güler yüzlü
Ve neşe dolu insanları olan
Bir köy var uzakta,
İşte bu köy, bizim köyümüzdür;

Orada bir köy var, uzakta
Suları bol
Meyvesi sebzesi bol
Hormonsuz.
Dağlarından kardelen,
Bahçelerinden menekşe sümbül hiç eksik olmayan
Evleri desen ağaçtan, görünmeyen
Bir köy var uzakta,
İşte bu köy bizim köyümüzdür.




( Mazlum Ali başlıklı yazı Ahmet Yüksel tarafından 15.01.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu