“Ümit, güvenlik yolunun başıdır. Yolda yürümesen de daima yolun başını
gözet. “Doğru olmayan şeyler yaptım.” deme, doğruluğu tut. O zaman
hiçbir eğrilik kalmaz. Doğruluk Musa’nın âsâsı gibidir. Eğrilik ise
sihirbazın sihrine benzer. Doğruluk ortaya çıkınca onların hepsini
yutar.” (Mevlânâ Celâleddin)
Kur’an’daki bir kıssada Hz. Musa
(as)’ın Firavun’un sarayına gidişi anlatılır. Firavun, Hz. Musa’nın
âsâsının mucizesine şahit olur ama sihir olduğunu düşünür. Kendince
küçük duruma düşürmek için bilgin-sihirbazlarıyla bir karşılaşma
yapmasını teklif eder. Mısır’ın dört bir yanından toplanan sihirbazlar,
Firavun’a gelirler. Bir bayram günü, Firavun’un sarayının bahçesinde,
büyük bir kalabalık önünde karşılaşma başlar. Firavun’un, üstün
geleceğine kanaati tamdır. Böylece kendi zâlimâne hükümdarlığını
koruyacaktır. Ancak Firavun ve çevresi kendi düşük akıllarınca düzen
plânlasa da düzen kurucuların en büyüğü ve en hayırlısı Allah’tır. O,
küfrün tüm tuzaklarını bozandır, galip gelenler hep Allah
taraftarlarıdır.
Musa(as) büyücülere "önce siz atın" der.
"Büyücüler asalarını atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler,
onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular.
(Araf Suresi, 116)
Sıra Musa(as)’dadır. Daha önce âsâsının yılana
dönüştüğünü görmesine rağmen kendi içinde bir tür korku duyar. “Korkma"
diye buyurur Allah, “muhakkak sen üstün geleceksin. Sağ elindekini
atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları
yalnızca bir büyücü hilesidir, büyücü ise nereye varsa kurtulamaz."
Allah
Musa(as)’a: "Âsânı fırlatıver" diye vahyeder. Musa(as) fırlatınca bir
de bakarlar ki, "o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor."
(Araf Suresi, 117)
Hz. Musa(as)’ın âsâsının yılana dönüşmesi,
büyücülerin yaptıkları gibi bir illüzyon değildir. Allah bir mucize
yaratır ve böylece büyücülerin tuzakları kendi tepelerine iner. Allah,
şeytanî olan tuzağı Kendi Rahmanî tuzağını sebep kılarak giderir.
İnkârcılar
müminleri zor durumlara soktuklarını, korkuttuklarını zannettikleri
anda tuzakları yine musibet olarak kendilerine dönmüştür.
Böylece
Firavun, büyücülerinin galip geleceğini zannederken, galip gelen Hz.
Musa (as) olur. Ve herkes Allah’ın vaadinin hak olduğunu görür.
Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı. (Araf Suresi, 118)
Allah
her şeye gücü yetendir. Sihirbazlar, Musa’nın âsâsının sihir olmadığını
anlayınca akıllarının ihtiyarı kalkar. Bunun üzerine secdeye kapanıp,
"Harun ve Musa’nın Rabbine iman ettik" derler.
Firavun,
büyücülerin iman etmelerini kabullenemez. Çünkü ona göre insanlar dâhil
her şeyin sahibi kendisidir. Önce, “Ben size izin vermeden önce O’na
iman ettiniz, öyle mi?” diyerek kızar. Bu mûcizeyi görüp îman etmesi
gerekirken, yalanlarına devam eder. Düşük aklınca onların Hz. Musa (as)
ile birlik olduklarını ve Mısır’da hâkim olmak için böyle bir şey
düzenlediklerini iddia eder. Ve "Şüphesiz o, size büyüyü öğreten
büyüğünüzdür... (Taha Suresi, 71) diyerek, Hz. Musa(as)’a büyücülük
iftirası atar.
İnkârda direnen kişiler, en açık mucizeyi görseler
bile onu yalanlayacak bir ruh halindedirler. Allah’ın varlığını,
birliğini, dininin hak olduğunu kabul etmek istememe hâli her çağdaki
inkârcı karakteridir.
Hakîki îmâna kavuşan insan kâinata meydan
okur. Sihirbazlar da, "Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni
asla ’tercih edip-seçmeyiz." Neyde hükmünü yürütebileceksen,
durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü
yürütebilirsin. Gerçekten biz Rabbimiz’e iman ettik; günahlarımızı ve
sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin
(suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir." (Taha
Suresi, 72-73) diyerek kâinatın -haşa-sahibi olduğunu iddia eden
Firavun’a karşı dururlar.
Hatta bu, kayıtsız şartsız bir îman
etmedir. Çünkü Firavun’un yanında olmak onların çıkarlarına olacak iken
onlar hakkı seçerler.
İnsan, fıtratı ve özü gereği hep hakkı ve
doğruyu arar, bâtıla talip olmaz. Bediüzzaman’a göre hak galebe
çalıcıdır, hakka galebe çalınamaz. Bâtılın hakka galebesi geçicidir.
Hedefe meşru olmayan bir yolla gitmek mağlubiyet getirir. Başarı yolunda
esas alınması gereken hak ve sıdktır, doğruluktur.
Yine
Bediüzzaman’a göre İslam’ın doğruluğunu ispatlayan delil öncelikle
sıdktır. "Bir tane sıdk, bir harman yalanları yakar. Bir tane hakikat,
bir harman hayalâta müreccahtır(tercih edilir)..."
Hakikat
hayallerden üstündür. Hakikat her şeyin özünün ve gerçekliğinin
yansımasıdır; hayali şeylerden daha güzel ve daha tesirlidir. İnsan
sayısız hayal üretse tesiri çok azdır. Ancak hakikati yansıtan tek bir
cümle, binlerce insanı-Allah’ın dilemesiyle- etkisi altına alır.
İnsanı
yükselten doğruluğu ve samimiyetidir. Şöyle söyler Bediüzzaman: "Ciddî
sadakat ve samimî ihlâsa muvaffak olarak, kemalâtı ve hasletleri o
nispette, derecelerine göre yükselmeye başlar, insaniyeti teali
eder(yücelir)." (11. Şua)
Hak ve doğru olan Musa(as)’ın âsâsı,
bâtıl ve yalan olan sihirbazların âsâlarıdır. Önce bâtıl ortaya dökülür,
ardından hak ortaya çıkar ve bâtılı yutar, yok eder. Allah’ın
sünnetidir; inkâr içindeki yalancılar hiç beklemedikleri bir zamanda ve
hiç beklemedikleri bir şekilde hakikatin galibiyetine şahit olacak,
akılları hayrete düşecektir. Hak gelecek bâtıl zâil olacaktır.
Fuat Türker, Yeni Asya
(
Doğruluk Musa’nın Âsâsı Gibidir başlıklı yazı
fuatturker tarafından
22.01.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.