Bir çocuk tanıdım 14 Şubat’ın
ertesinde. Ağlıyordu delice. Hali vardı çaresizce. Etrafında onlarca… Belliydi gönülden
yana şikâyeti vardı inceden ince.
Yanaştım ve sordum: “Kalp
ağrısı ağırdır ama geçer sabredince.” Bayıldı bunu duyunca.
“Bu da geçer” dedim
bilgece… Ayıldı bunu da duyunca.
Harbice aşklar biteli
kaç yıl oldu, gözyaşlarıyla yıkanan kalplerin nesli tükeneli kaç yıl oldu?
Hesaba gelmez günümüz aşkları, teraziye vurulmaz,
kitaba uydurulmaz. Bu yüzden ağlama çocuk; kimi gülerek yavrusunu yer, kimi
ağlayarak. Sakın takılma oltasına aşk illetinin. Kalbini sallama, engereklerle
dolu yolda en gerekli adamları nafile bekleme!
Sancıların olacak, inim
inim inleyeceksin. Kusmaların olacak öfke öfke kusacaksın içindeki zehirleri. Rengin
atacak belki de bir şafak vakti, ellerini duaya açıp onu dileyeceksin belki de
milyon kez. Ama o bir daha gelmeyecek asla! Öğreneceksin öle öle… Kalacaksın
bekleye bekleye… Çıldırmak kaderin olacak.
Ağlama çocuk! Senden daha
kıymetli olan nedir? Daha önceliği olan
kimdir senden? Değer mi gözlerini yaşlarla süslemeye ve kirpiklerini ıslatmaya.
Canını acıtmasına izin verme asla hiçbir kimsenin. Seni ve sevenlerini hüzne
salacak olanların keyfini gıcır yapma! Değse gözyaşlarını değil gözlerini dahi
feda et diyeceğim. Değse ömrünü dahi gözünü kırpmadan onun uğruna heba et
diyeceğim. Ama diyemiyorum işte!
Kim var şimdi sevgilin
aklında onu meşgul ediyor, kalbinde kim salınıyor şimdi seni deli ediyor? Sevgilinin
çok da umurunda halin! Çok da takmışlığında…
Değmiyor hiç kimseye. Değmiyor
hiçbir özlemeye. Değse can feda! Değmiyor maalesef! Değse can sefa!
Ağlama çocuk! Gözyaşlarını
boşa harcama! Kalbini karartma, aklını kaybetme! İçini kapalı tutma, millete
malzeme verme! Gerekirse dişini etine geçir ve ağlama sakın! Ana vardır
herkesten önce, ağlarsan o da ağlar seninle yaş yaş. Kanarsan o da kanar
seninle damar damar. Başkasına bel bağlama, el sallama, medet umma, söz bekleme
umuda dair hiç kimseden, göz bakışıdır sadece haline acıyan.
Ağlama çocuk! Yüreğimi
bir de sen dağlama akşam akşam. Ocak’a kızgınım, Şubat’a gıcık oldum şimdi! Aylardan
yana şikâyetim var şimdi!
Ağlayıp yazımı kış
yapma!
Yüreğini ayaza salıp
hislerini dondurma!
Hüzün içre demdeyim,
aklımı bir de sen meşgul etme çocuk! Yüreğimi bir de sen dağlama, öyle yaralı
yaralı ağlama, beni derdine bağlama! Kaç geceyi güne bağladım, sayamadım. Gün
ne vakit gece ne vakit hesap edemedim. Gözlerimin yaşını kuruttum, ayrılığı
sünger oldu sevgilinin. Canım çekti,
ruhum emdi. O yâri sıksan ben çıkar
damla damla…
İşte, sevgiliyi sıksan ben
dökülürüm yüzüne ayrılığın. Beni sıksan damla damla sevgiliye akarım. Yolu yordamı
belli bu aşkın, şekli şemaili net.
Ağlama çocuk!
Dağlama kalbini çocuk.
Bağlama nefretini çocuk.
Sal kendini aleme,
perde perde koş, seyyare seyyare çıldır, tabaka tabaka ilerle, makam makam aş,
tabaka tabaka uğraş. Arşa karşı aşkı sür masaya. Aşkı sür yüreğine...
Aş kendini çocuk, aşk
olsun sana!
Aş kendini çocuk aş
olsun terin sana!