İhlâs; gereği gibi kulluk edebilmek için kazanmamız gereken en önemli özelliklerden biri. Halis/katıksız olan din yalnızca Allah’ındır. Dini yalnızca Allah’a halis kılarak ibadet etmek için insan samimi ve ihlâslı olmalı.

Samimiyet ve ihlâsı yaşamak zor değildir. İnsan yalnızca vicdanının sesini dinleyerek bu güzel özellikleri kazanabilir. Vicdan Rahmanî bir rehber gibidir ve her zaman doğruyu işaret eder çünkü.

“Ey âhiret kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur’aniyede arkadaşlarım!” diye sesleniyor Bediüzzaman bize ve “bilirsiniz ve biliniz: Bu dünyada, özellikle ahiret hizmetlerinde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir aracı, en önemli dayanak noktası, en kısa bir hakikat yolu, en makbul bir manevi dua, amaca ulaşmada en kerametli vasıta, en yüksek bir karakter, en safi bir kulluk: İhlâstır” ifadesiyle ihlâsın önemini hatırlatıyor.

En yüksek karakter olan ihlâs ve samimiyet, Allah sevgisi ve korkusu ile kazanılır. Allah korkusu, dünyevi korkulardan farklıdır; müminin imanını, Allah’a olan sevgisini artıran bir duygudur. Bu, kişiyi Allah’ın sınırlarını aşmaktan, nefsinin bencil tutkularından ve sınır tanımaz kötülüklerinden sakındıran bir korkudur. Dünyevi korkular hisseden kişi, paniğe kapılır, aklını kullanamaz, çaresiz duruma düşerken, Allah korkusu insanın aklını ve vicdanını harekete geçirir.

Müminin hissettiği, yoğun şekilde saygı içeren bir korkudur. Bu duygu, Allah’a itaat, Allah’ı sevmek ve O’na güvenmekle birlikte yaşanır. Allah korkusunu samimi olarak içinde taşımak, mümini Allah’ın rızasına, rahmetine ve cennetine yaklaştırır. Bundan dolayı da mümin Allah’ın hoşnutluğunu gözetmede son derece kararlı ve titizdir. Çünkü dünyada yaşadığı bu korku, onu ahiretteki sonsuz korku ve dehşetten kurtaracaktır. Rabbimiz, ahirette müminleri korku içinde bırakmayacağını, “... Artık bunların ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara Suresi, 274) ayetiyle haber verir.

Müminler her an ‘korku ve umut’ içinde yaşadıkları için gevşeklik göstermezler. Allah’ın sevgisini ve rahmetini kaybetme korkusu nedeniyle, O’nun belirlediği helallere ve haramlara titizlik gösterir, O’nun emrettiği ahlâka sahip olmak için çaba harcarlar. Bu da onların cennet umudunu artırır. Yaşadıkları bu iki duygu müminlerin her an teyakkuzda ve şevkli olmalarını sağlar. "... Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar." (Rad Suresi, 21) ayetinde de haber verildiği gibi, Allah’ın huzurunda yalnız başlarına hesaba çekilecekleri anın korkusunu yaşarlar. Allah’ın, iman edip salih amellerde bulunan kullarını cennetle müjdelemiş olduğunu bilmek de onları harekete geçirir, canlandırır ve umutlarını her an taze tutar.

Rabbimizin rahmetini ve sonsuz cennetini umarak, yalnızca Allah’ı hoşnut etmek için yaşamak, bu yolda kararlı, sadık ve fedakâr olmak, kişinin samimi imanının kanıtıdır.

Kalbinde olanı insanlardan gizlemeye çalışan kişinin ise samimiyetinden söz edilemez. Kur’an ahlâkından uzak yaşayan cahiliye insanları, samimiyetsizliğin Allah Katındaki karşılığını düşünmedikleri için, insanlara karşı ikiyüzlü davranır, yapmacık tavırlar sergilerler. Aslında hiç sevgi ve saygı duymadıkları kişilere, çıkarları sebebiyle sahte ilgi ve güler yüz gösterebilirler. Arkalarından konuşur ve birbirlerine sürekli yalan söylerler.

Kur’an ahlâkını yaşayan insan ise bu tür davranışlardan kaçınır; küçük dünyevi çıkarlar gözeterek insanlara yaklaşmaz. Bu tavırların, kendisini hem Rabbimizin hem de insanların gözünde küçük düşüreceğini bilir. Samimi mümin zaten Allah’ın beğenmediği davranışlarda bulunmaya güç yetiremez. Mümin, Allah’ın beğendiği ahlâkın, yalnızca samimiyet ile yaşanabileceğini kavramıştır. “… O, sinelerin özünde olanı bilendir.” (Şura Suresi, 24) ayetinde bildirildiği üzere, Allah insanların kalplerinde gizlediklerini bilir. Gizlinin gizlisini de…

“Sözü açığa vursan da, (gizlesen de birdir). Çünkü şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir.” (Taha Suresi, 7)

Ayrıca, din ahlâkını yaşayan insan, diğer insanların hoşnutluğunu gözetmenin, ne dünyada ne de ahirette bir yararı olmayacağının bilincindedir. Bu nedenle, iman edenler insanların hoşnutluğunu hedeflemekten ve dolayısıyla şirkten dikkatle sakınırlar.
Müminler sevgilerini iman etmeyen insanlar gibi tutkuyla dünyaya değil, kendilerini yaratan, rızık veren, yaşatan, merhamet edenlerin en merhametlisi olan Rabbimize yöneltmişlerdir. Bu sevgi ve bağlılığın sonucudur ki, hayatlarında tek hedefleri Allah’ı hoşnut etmek ve bu amaçla ciddi bir çaba göstermektir.

Hayatını Rabbinin rızasını kazanma amacı üzerine inşa eden mümin, bu yolda asla yorulmaz, bıkkınlık duymaz. Allah’ın hoşnutluğunu kazanabilme umudu, müminlere büyük güç verir ve şevk kazandırır. Müminlerin hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda var güçleriyle çaba göstermeleri, ancak ihlâsla ve Allah’a karşı duyulan samimi sevgiyle mümkündür. İhlâssızlık ve samimiyetsizlik ruhu yakar, kavurur, bitirir. Hayatı azaba çevirir, güçten düşürür. Allah yolundaki ihlâs ise güçtür, kuvvettir.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle “ibadetin ruhu ihlâstır”. Hakîkî iman ihlâs ve samimiyetle kazanılır.
( İhlas Ve Samimiyet başlıklı yazı fuatturker tarafından 22.02.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu