Rabbimiz eşsiz yaratma sanatını kâinatta kusursuzca sergiler. Var olan her güzellik, hayranlık uyandıran her detay, Allah’ın üstün kudretinin bir tecellisidir. Tüm bu nimetleri ve yaratılış delillerini fark edebilenler ise Allah’a gönülden iman eden müminlerdir.

Allah her şeyi oldukça detaylı yaratır. Yakından baktığımız bir çiçekte, bir kelebeğin kanadında hatta minik bir böcekte O’nun yaratmasındaki inceliği görebiliriz. O halde, O’nun gücünü, sanatını gereğince takdir edebilmek için mükemmel detaylar ve incelikler yaratan Allah’a karşı daha ince düşünmeli.

Her güzellikte, Sâni olan Allah’ın ilmini ve sanatını görmeli, tüm bunların bir sebeple yaratıldığının bilincinde, Allah’ı yücelterek O’na yakınlaşmaya yol aramalı. O’nun rızasının en çoğunu en ufak detayda dahi gözetmeli. İman delillerini görebilen, yaratılmış her şeyi Rabbine yönelmek için bir yol sayan insanın Kur’an’ın da tarif ettiği gibi önemli özellikleri olmalı. Düşünmeli, tefekkür etmeli, sevgisini ve korkusunu artırmalı...

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 191)

Birçok insan sunulan güzelliklerin gerçekte Allah’a ait ve O’nun tecellileri olduğunun şuurunda değildir. Oysa kim kendi çabasıyla güzel saçlara, güzel bir burna, güzel gözlere sahip olabilir? Güzellikleri Allah yaratır ve dilediği kuluna dilediği kadar bahşeder.

Bu gerçeğin bilincinde olmayan insan, nefsanî tutkuları yüzünden her güzelliğe kendisi sahip olmak ister. Bir başkasındaki daha güzel şey sıkıntı olur, onu strese sokar. Kıskançlık ve haset duygularını körükler.

Güzellikleri gereği gibi takdir edemez, sahip oldukları için şükretmez, hep daha iyisini daha güzelini ister; tahammülsüzdür. İmtihanın sırrını bilmediğinden azap içinde yaşar. Ne kadar nimet içinde ve nerede yaşarsa yaşasın mutlu olamaz. Haz alamamak bir yana, her güzellik ruhunu yakar kavurur, işkence olur.

Oysa dünya hayatında sahip olmak için çaba gösterdiğimiz ve zamanla eskimeyen, bozulmayan ya da çürümeyen hiçbir şey yoktur.

Bu ’şeyler’e ömrümüz boyunca bakım yaptığımız, görünümüyle övündüğümüz, herhangi bir özelliği nedeniyle gurur duyduğunuz kendi bedenimiz de dâhildir.

Dünya mükemmel yaratılmış bir imtihan mekânıdır ve dünya hayatında her insan farklı şekillerde sınanır. Kimi varlıkla, kimi yoklukla imtihan olur. Yaratılmış her şey gibi, güzelliklerin de gerçek sahibi olan Allah’tan kendilerine güzellik geçmiş kullar ise verilenlere şükredici olurlar.

Dünya üzerinde zamanın yıpratıcı özelliği ile yok olmayacak tek bir güzellik yoktur. İnsan yaşlanır, çiçek solar, en güzel ev zamanla yıpranır. Bu Allah’ın hikmetli yaratmasıdır.

Allah dileseydi sonsuza kadar bozulmayacak güzelliklerle dünyayı doldurabilirdi. Ancak eksiklik ve acizlikleri yaratır ki insanlar O’nu tanısınlar, gücünü anlasınlar, kusursuz güzellik ve nimetlerin yurdu olan cennete özlem duysunlar. İnsandaki güzelliği arzu etme duygusu da zaten bir ’kusursuzluk’ arayışı değil midir?

Ancak bunca aczine rağmen insanın dünyaya bu kadar bağlanması çok hayret vericidir. Bu büyüklük hissi, bu enaniyet, büyük bir mucizedir. Her gün defalarca aczini ve zavallılığını gören insanın bunu yapamaması gerekir. Nefsi bu denli azgın olan insanı Allah, "insan çok zalim, çok cahildir" ifadesiyle tarif eder.

Âcizlikler insanı uzaklaştırmak değil, Allah’a yaklaştırmak için vardır; insanı en kısa yoldan Rabbine bağlar. Bediüzzaman’ın ifadeleriyle insan, sınırsız fakirliğiyle Allah’ın rahmetini ve rahmetinin derecelerini idrak eder ve zaafıyla O’nun kuvvetini anlar. Kendi noksan sıfatlarıyla Hâlık’ının mükemmel sıfatlarına ayna olur. Gece karanlığının elektrik lâmbalarını göstermeye mükemmel bir âyine olduğu gibi, insan da böyle noksan sıfatlarıyla Allah’a ait mükemmelliklere ayna tutar. İnsan sınırsız acziyle, Rabbinin sınırsız gücünü kavrar.

İnsanın görevi aczinin kanatlarıyla Allah’a kulluğun en yüce makamlarına uçmak iken, hırsla dünyevî güzelliklerin ardında koşar, boşa bir çaba harcar. Bilinçsizce, seraba ulaşmak için uğraşır, yorulur. Oysa geçici güzellikler için bu kadar çaba içinde olmanın bir anlamı var mı?

Ey Rabbim! Aczimin bilincinde bile değilken, Barî isminle beni hiçten yarattın. Muhyî isminle can bağışladın, rûhunla dirilttin. Rezzak isminle rızık verdin, nimetler bahşettin. Samed isminle ızdıraplarımı giderdin. Kirlendikçe, Müzekkî isminle temizledin. Müyessir isminle gücümün üstünde güç yüklemedin. Mucib’sin; her istediğimi verdin. Müheymin’sin; gözettin korudun.

Kâfi’sin; varlığı mevcûdatın bütün ihtiyaçlarına yetensin. Sensin Ganiy Rabbim; "sen aczini bil!" dedin...
( Sen Aczini Bil başlıklı yazı fuatturker tarafından 11.12.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu