2.. İLK  TAYİNİM  -MERZİFON

       Neticede  kurs  bitti.  Kursa,  23  eylül  1953  tarihinde  katılmış,  eğitim,  5  Aralık  1953    tarihinde  sona  ermişti.  26  subay  içinde,  iyi  derece  ile,  13ncü  olarak  bitirmiştim.  Diplomamı  alırken  de,   sürpriz  olarak,  Merzifon’a,  4ncü  üs  komutanlığına  tayinimin  çıktığını  bildirmişlerdi.  Diğer  arkadaşların  hepsi  de  geldikleri  birliklere  döneceklerdi.

               Yavaş,  yavaş  toparlanmamız  gerekiyordu.   Hoş  bir  miktar   kap,  kacak,   iki  yataktan  başka,  bir şeyimiz  yoktu  ya!.  Anneme  kalsa  hepsini  götürelim  istiyordu.  Bense  ev  sahibi  ile,   eşyaların    fakir  bir  kimseye  verilmesi  hususunda  anlaşmıştık.

       Bir  taksiyle,  tren garına  gittik,  Ankara  için  bilet  aldık  ve  hareket  ettik.  Niyetim  Annemi   köye  gönderilmek  üzere,   Ankara’da  bulunan   Hasan-Hüseyin  amcalara   bırakmak,  doğrudan  Merzifon’a  gitmekti.  Uzun  süren  tren  yolcuğunda,  hem  etrafı  seyretmiş,  hem  de  düşüncelerimi  anneme  anlatma  fırsatı  bulmuştum

             Hasan-Hüseyin  amcalar,  Keçiörende,  geniş  arazisi  olan  bir  villada  oturuyorlardı.  1nci  bölümde  de  anlattığım  gibi,  H.Hüseyin  amca,  övey  babamın  kardeşi  idi.  Genç  yaşta  Ankara’ya  göç  edenlerdendi.  İstiklâl  harbinden  sonraki  yıllarda,  Ankara’nın  yollarını    yapmaya  soyunan  müteahhitlere,  Zir  deresinden  kum  taşımakla  işe  başlamıştı.  Allah  da  yürü  ya  kulum  demişti.   Kamyonlar  bir  derken  giderek  artmıştı.  Yanında  çalışan  insan  çoktu.  Onlara  da  ekmek  kapısı  açanlardandı. Onu  köyde  çocukken  tanımıştım,  Köye  kamyonla  gelir,  birkaç  gün   Övey  babamın  evinde  kaldıktan  sonra  dönerdi. Dişlerimi,  sabun  köpüğü  ile  yıkamayı  Ondan  öğrenmiştim.  Çocukluğumun  acı  hatıraları  sebebiyle,  köye  gitmeyecektim.,   Anemi, onların  emin  ellerine  bıraktıktan  sonra  ki   nasıl  olsa     köye  gönderirlerdi.  Ben  doğrudan  Merzifon’a  gidecektim.   Nitekim,  annemi  oraya  götürdüm,  H.Hüseyin  amca  evde  yoktu.  Karısı  da  zaten  bizim  o  taraftandı.. Birkaç  hoşbeşten  sonra,  otobüs  garajına  gittim,  bilet  aldım  ve  Merzifon’a  hareket  ettim.

       Merzifon  Amasya’ya  bağlı  küçük  bir  kasaba,  kaza  merkezi  idi. Amasyayı  geçtikten  sonra   şoföre  yaklaştım  ve  ‘’ Merzifon da  inmek  istiyorum,   Ordu  evi  varsa,  beni  orada  indiriver’’ dedim.  Ordu  evi,  hemen  kasabanın  girişinde,  sağ  tarafta  idi.  Şoför  orada  durdu  ve  beni  indirdi.   Bavulumu  bagajdan  aldım  ve  ordu  evine  girdim.  Resmî  elbisemle  olduğum  için,  nöbetçi  er,  selam  durdu,  ben   de   içeri  girdim.  Henüz  mesai  bitmemişti.  İçeride  birkaç  subay  oturuyordu.  Selâm  verip  ben  de  oturdum.  Merakla  bana  bakıyorlardı.  Nede  olsa  ilk  defa  görüyorlardı  beni.  İkmal  subayı  olduğumu ,  buraya  tayin  edildiğimi  söyledim.  ‘’Ooo,  ikmalciler  yaşadı,  bir  eleman  daha  kazandılar’’  diyerek, onlara  gönderme  yaptılar.  İçlerinden  esmer  olanı  bir  tğm.di,  Benimle  hemen  konuşmaya  başladı. Yedek  subaylıktan  geçme  idi,  Aslen  Vanlıydı.  Üs’de,  Hizmet    bölük  komutanlığı  yapıyordu.  ‘’henüz  mesai  bitmedi,  mesai  otobüsleri  geldikten  sonra,  akşam  yemeğini  yeriz,  hemen  üsse  gideriz,  senin  şimdi,  bir  oda  ve  bir  yatağa  ihtiyacın  vardır.  Ben  onları  sana  sağlarım, Üsde, saat  11.00de  elektrikler  söner,  bu  sebeple  biraz  erken  gideriz,  karanlığa  kalmadan  çaresine  bakarız’’  dedi.  Ve  bana  bir  çay  ısmarladı.

               Saat  1730   doğru  mesai  otobüsleri  geldi,  evli  olanlar  evlerine,  bekâr  olanlarsa, akşam  yemeği   yemek  üzere  ordu  evine  girdiler. Gelenler,  daha  ziyade  gençler,  Tğm. ve  Ütğm, rütbesinde,  uçucu  idiler.  Birkaçı    binbaşı,  yarbay  gibi  üst  subaylardı..  Onlar  da  eşlerini  getirmiyenlerdendi.   Zaten  Merzifon da   kiralık   ev  bulmak  da  oldukça   zor  imiş. Üst  rütbeliler,  karargahın  üstündeki  misafirhanede  kalıyorlarmış,  Benim   gibi   rütbesi  küçük  subaylar  barakalarda,  kulübelerde  yatıyorlarmış.  Bunları   bana,  ilk  tanıştığım,  hizmet  bölük  komutanı,  Aydın  Tğm.  Anlatıyordu.

               Akşam  yemeğinden  bir  müddet  sonra,  bir  otobüs  geldi.  Üsse  gidecek  olanlar  otobüse  bindik,  normal  olarak  üst  subaylar,  otobüsün  ön  tarafındaki  koltuklara  oturdular.  Otobüsteki  konuşmalardan  anladığıma  göre,  herkes  biribirleriyle  oldukça  samimi  idiler. Aydın  Tğm.  Herkesle  senli,  benli  konuşuyordu.

               Nizamiyeden  girer,  girmez  bazı  barakaları  ve  üs  karargah  binasını  gördüm.  Diğer  binalar  ve  pist  daha  uzaktaydı  anlaşılan.  Hava  kararmaya  başlamıştı  ve  ışıklar  da  zayıftı.

               Biz   Aydın  tğm.ile  beraber  indik  ve  soldaki,  kerpiçten  yapılmış  kulübelere  doğru  yürüdük.  Her  gören  er  ona  selâm  duruyordu. Bu  normaldi,  çünkü  o, Hizmet  Bölük  Komutanıydı.  O  kadar  fark  olacaktı. Kulübelerden  birisinin  içine  girdik. ‘ İşte  burası   benim  yattığım  yer,  şimdi  erleri  seferber  ederim,  senin  için  bir  karyola,  bir   temiz  yatak, nevresim  ve  battaniye  bulup  getirirler’  dedi..  gerçekten  erlere  emrini  verdikten  sonra  üssün  gazinosuna  doğru  yürüyüp  gittik.  Gazino  karargah  binasının  yakınındaydı.  Ordu  evinde  gördüklerimin  çoğu  oradaydı.  Tavla , biriç  oynuyorlardı.  Diğerleri  de  seyrediyorlardı.  Bana   da   Onları  seyretmek  düşüyordu.  Bir  müddet  geçtikten  sonra  kalabalıkta  bir  kıpırdanma  başladı.  Anladım  ki  saat  23.00  e  geliyordu.  Herkes  elektrikler  sönmeden  yatacakları  yerlere  gitmek  istiyordu.  Aydın  tğm.  İle  ben  yatacağımız  kulübeye  gittik.  Bizim  kulübeyle  ilgilenen  er  de  gemici  fenerini  yakmıştı. Elektrikler  sönünce  loş  bir  ışıkla  kalakaldık.  Artık  bu  duruma  alışmam  gerekiyordu. Erler  yatağımı  hazırlamışlardı. Yatıp  uyuduk.  Zaten  bir  hayli  yorulmuştum.  Sabah   olduğunda,  Aydınla  subay  gazinosuna  gittik,  kahvaltımızı  yaptık,  bu  arada  mesai  arabaları  da  geldi.  Aydın  beni  ikmal  komutanlığına  götürdü. Komutanlık, Yan yana  duran  birkaç  Amerikan  malı  sac  barakalardan  oluşuyordu.  çalışma  yerleri  buradaydı.  Aydın  beni,  önce  ikmal  komutanı  Ahmet  Sayır  Bnb.  İle  tanıştırdı.  Uzun  boylu,  kırmızı  yüzlü,  dolgun  vücutlu  biri  idi.  Nazik  ve  efendi  bir  insana  benziyordu.  Fazla  konuşmayan,  konuştuğu  zaman  da  kibar  konuşan  bir  insandı.

               İkinci   tanıştırdığı  kişi  ise  Ramiz  Ütğm.di.  Laz  şivesiyle  konuşuyordu..  Stok  kontrol  subayı  idi.  Kısa  boylu  tıknaz, her  hareketiyle  aceleci  bir  insana  benziyordu.  daha  sonraları  anlayacağıma  göre,  kızdığı  zaman  alevlenen   ve  akabinde  saman  alevi  gibi  sönen  bir  karaktere  sahipti.  Çalışkan,  fakat  ikmal  komutanlığının  bütün  işlerini    yüklenmiş  biri  gibi  davranıyordu.

                Sonradan.  Nihat  Tğm.la  de  tanıştım. Yakışıklı,  davranışlarıyla  efendi  bir  insan  olduğu  intibaını  edinmiştim.  Aynı  gün,  İkmal-bakım  komutanı,  İbrahim  yarbayla  tanıştırdılar.  Esmer,  uzun  boylu,  bıyıklı  bir  kimse  idi.  Onun  bürosu  harar gah  binasındaydı.  Hem  ikmalcilerin,  hem  de  bakım  personelinin  komutanı  idi.  Üs  komutanına  yakın  oturmasının  sebebi,  her  iki    komutanlık  konusunda  idareci  olarak.  üs Komutanına   karşı  sorumlu   olmasıydı.  Kendisini  bıyığı  ile  yadırgamıştım,  neyse  ki  benim  gibi  küçük  rütbelilerle  ilgilenmesi  gerekmiyordu.  Daha  sonra  da  astsubaylarla  tanışacaktım.

               Üsse  intibak  sağlamakta  pek  zorlanmadım.  Hem  saha  olarak ,  hem  de  birlik  olarak  oldukça  küçüktü.   Şimdilik    uçucu  personel  ile  pek ilişkim  olmayacaktı.  Uçuş  filoları  ile  bakım  hangarları  çalışacağım  yere  uzaktı.  Ama  bakımcılarla,  ikmalcilerin  ilişkileri  çok  olacaktı.  Her  ne  kadar  Malzeme  istekleri  ilgili  astsubaylar  tarafından  yapılıyor  olsa  da   bakım subaylarıyla  tanışmaya  başlamıştık  bile.  Bilhassa,  Kd.Ütğm.  Rafet  Ergun,  sık,  sık  ikmal  komutanlığına  gelir,  uçak  bakım  malzemesi  konularını  sık,  sık  dile  getirirdi.  Samimiyet  ilerledikçe,  O  artık  benim  Rafet  agam  olacaktı.  Ona  Rafet  aga  diye  sesleniyordum.  Bana  oldukça  destek  sağlıyordu.  Kendisi  Bursalı  idi. Karısı  ise  Merzifonlu,  bir  de  küçük  kız  bebekleri  vardı.  Merzifon dan  evlenen  başka  biri  daha  vardı.  Maliyeci  Talat  İpek  Yzb. Para  deyince  akla  O  geliyordu. (ilerde  O,  en  çok  tanıyacağım  irtibat  sağlayacağım  insanlardan  olacaktı.)

               İkmal  komutanlığında  çalışan  astsubaylarla  aramız  çok  iyi  idi.  Onları  tanıdıkça  sevmiştim.  Fikret,  İrfan,  Fethi.  Salih,  Muzaffer. Ve    Bakımcı  Halil  Kunt….

                Kış  mevsimi  dolayısıyla,   bilhassa   sis  ve   buzlanmadan  dolayı üsde  fazla  uçuş  olmuyordu  Filolardaki  uçaklar,  ikinci  dünya  harbinde  oldukça  başarılı  olmuş,  tek  pervaneli,  Spitefire  uçakları idi.  .İngilizler  tarafından, 1948  yılında   verilmiş  ve  Türk  Hava  Kuvvetlerinin  envanterine  girmişti.  Bidayette,  4ncü  Üs(alay) komutanlığı,1,2,3,4,filolara (bölüklere)  verilmiş,  1951  yılından  itibaren  de  6ncı  üsse  de  verilmeye   başlanmıştı.  Motor  gücü   1030h/p,  Kanat  uzunluğu.9.15m.,  Kanat  aralığı: 11.25m,  Hızı: 590km/H.,  Tavan  yüksekliği: 10500m.  Silahları: 8  veya 4  adet  0.303 kalibre  Mk.  tüfek  ve  iki  adet  20  mm.lik  top..  Ayrıca  keşif  ve fotoğraf  için  kullanılan  cinsleri  de  vardı.

               Yavaş,  yavaş  gerçekten,  ikmalciliği  öğrenmeye  başlamıştım.  Nazariyat  başka,  tatbikat   biraz daha  farklı   idi.  İnsanlarla  tanışıp,  görüşüp,  konuşurken  çok  şeyler  öğreniyordum. Tabii  ki  intibak  kolay  değildi.  Kendime  bir  de  eylence  bulmuştum.  İşe  yaramaz  diye   kâl  deposuna  atılan  bir  bisikleti,  bakımcı  astsubay  Halil  Kunt’un  da  yardımıyla,  kullanılır  hale  getirmiş,  bisiklete  binmesini  öğrenmeye  başlamıştı

 

                        A. -TEĞMENLİK 

               Mart  ayının  sonuna  gelmiştik.  Nisanın  birinci  günü,  kanuna  göre  terfi  etmem  gerekiyordu. Nisan  geldiği  halde,  beklediğim  şey  olmamıştı.  Kimseden  de  ses  çıkmıyordu.   Beş  nisan  günü, insanların  telaşla  sağa.  Sola  koşuştuğunun  farkına  vardık.  Her   tarafı  birden  bire  sis  kaplamıştı. Yakın  olan  binaları  bile  zor  görüyorduk,  hele  pist  ve  hangarlar  hiç  görünmez  olmuştu. Nelerin  olup,  bittiğini  anlamaya  çalışıyorduk. Nihayet  kötü  haber  ağızlarda  dolaşmaya  başlamıştı.  Sis  oluşmadan,  yarım  saat,  kırk beş  dakika  önce,  uçuş  eğitimi  için  havalanan  pilotlar, sis  bastırınca  pisti  görememişler, kimi  karineyle,  başka,  başka  yerlere  giderek  inmeye  çalışmışlar  ve  yere  çakılmışlar,  kimi  de   uzaklardaki  dağlara  çarpıp  parçalanmışlardı.  Kimi,  15,  kimi  de  17  pilotun  şehit  olduğundan  ve   parçalanan   uçaklardan  bahsediyordu.  Üs  büyük  bir  yasa  bürünmüştü,  hiç  kurtulan  olmamıştı.

               Dağınık  yerlerden  Şehit  cesetlerinin  toplanması,  cenaze  namazlarının  kılınması,  hatta  Mevlüt  okunması  ve  Uçak  parçalarının   hurdalığa  taşınması,    derken  aradan  bir  aya  yakın  zaman  geçmişti.  Bu  arada  benim  terfiğim  kaynadı  diye  düşünürken,  üsde  bir  merasim  yapılacağı  haberi  geldi.  Merasim  Üs  karargahının  önünde  yapılacaktı. Ahmet  Sayır  Bnb..,Ramiz,  Nihat  ve  ben  merasim  için  toplanan  subayların  arasına  karıştık..  Rütbem  icabı  ben  arka  sıralarda  idim.  Üs  komutanı,  Bakî  Yeğin  Alb.dı.   O  da  geldi  ve  topluluğun  önünde,  yüzü  topluluğa  doğru  olmak  üzere   durdu.  Beni  çağırdıklarını  duydum.  Hemen  koştum..  Komutan,   ’’ Gel,  gel.  bu  hay,  huy  içinde  senin  yıldızını  takamaya  vakit  bulamadık,  Terfiine  ait  emir  çoktan  gelmişti,  ama  üzücü  hadiseler  geciktirdi.  Şimdi  tam  sırası,  haydi  gel  yıldızını  takayım’’  dedi.  Heyecanlanmıştım.  Kendi  eliyle  yıldızlarımı  taktı,  tebrik  etti  ve   yanaklarından  öperken  toplananlardan  bir  alkış  tufanı  koptu.  Meğer  bu  kadar  tantana  benim  için  düzenlenmişti.  İçimi  bir  gurur  ve  sevinç  kapladı.

                             B.   İ N T  İ  K A L

               Hv  k. K. Lığından  gelen  son  emre  göre,  Spitefire  uçakları  servis  dışı  kalacak,  4ncü  Üs  K.lığı   üç  ay  içinde   Eskişehir’e  intikal  edecekti  .Eskişehir’de,  Kanada  hükümeti  tarafından  hibe  edilecek,  F-86  jet  uçaklarıyla  yeni  filolar  teşkil  edilecekti.  Artık  yeni  bir  devir  başlıyordu,    Bu  jet  uçakları  devri  olacaktı.

                Bu  intikalin  en  büyük  yükü  muhtemeldir ki   ikmal  komutanlığına  yüklenecekti. Binlerce kalem malzeme,  eğer başka kullanıcı varsa oraya gönderilecek,  yoksa,  HEK’e ayrılacak  ve  piyasada  hurda  niyetine  satılacaktı.  Stok  kontrol  ve  Depolar  Amirliğine  çok    düşüyordu. Ayrıca   kendi  bünyesinde   ve   uçuş  birliklerinde  olan  uçuşla  ilgili  demirbaş  malzemelerin  nakliyatını   da    ikmal  komutanlığı    düşünmesi  gerekiyordu.  Bunlar  kamyonlarla, Amasya ya  götürülecek,  trene  yüklenecek  ve  Eskişehir’e  nakledilecekti.   Bu  işler,  aylar  sürecek  bir  çalışmayı   gerektiriyordu. V e  bu  proje  benim  omuzlarıma  yüklenmişti.  Neyse  ki  Oto  Ulaştırma  ve  Bakım  elemanlarıyla  koordine  ederek,  bu  projenin  üstesinden  gelmiş,  bu  sayede  de  trenle  geçerken  ilk  defa  Kayseri’yi  görmüştüm.  Yine  bu  sayede, orta  Anadoluyu  dolaşarak,  Eskişehir’e  vasıl  olmuştuk.  Böyle  bir  demir  yolu  seyahati,  benim  için  Orta  Anadoluyu  görmek  bakımından,  ilk  ve  son  olacaktı.        Eskişehir  garına  giren  tren,  yük  vagonlarını  ayrı  bir  hatta  çekip  bıraktı.  Oradan  malzemeler,  Üsse,    İkmal- Bakım  Merkezinin  kamyonlarıyla,  4ncü  üs  komutanlığına  ayrılan  bölgeye  taşındı. Buraları  benim  tanıdığım  yerlerdi.  Hava  Harp  Okulu  İzmir’e  taşındığından  dolayı,  boşalan  saha  ve  binalar,  4ncü  Üs  Komutanlığına  tahsis  edilmişti

               Şimdi  de,  F-86  jet  uçaklarına  ait  on  binlerce  kalem  malzeme, C-130  nakliye  uçaklarıyla  gelmeye  başlamıştı.. Bunların  da  depolara  taşınması ,  yer  bulma  kartlarının  açılması,  küçük  parçaların  raflara,  büyüklerin  uygun  yerlere  yerleştirilmesi,  ayrıca,  stok  kontrol  subaylığında  da  Stok  kontrol  seviyelerinin  tutulması  için  yeni  kartların  açılması  gerekecekti.  Uçakla  gelen   Malzemelerin  taşınması  için  ilave  kamyonlara  ve  erlere  ihtiyaç  duyuluyordu.  Oto  Bölük  ve  Hizmet  Bölük  komutanlıklarıyla,  koordineli  çalışıyorduk.  Bu  işler  göründüğü  gibi  kolay  değildi.  Ayrıca  nakliye  uçaklarının  ne  zaman  gelecekleri  tam  olarak  bilinemiyordu.  Neyse  ki  ben  bekardım  ve  üsteki  misafirhanede  kalıyordum.  Uçak  veya  uçaklar  üsse  indikleri  zaman.  Karşılarında  muhatap  olarak  beni  buluyorlardı.  Bazı  durumlarda,  mesai  dışında  da  geliyorlardı,  bu  durumda,  Vasıta  göndererek,  ilgili  astsubayları  çağırtmam  da  gerekebiliyordu.

               Yedek  parçalar  geldikten  sonra  sıra  F-86  uçaklarının  üsse  intikaline  gelmişti.  Bu  sebeple  de  bir  merasim  yapılacaktı.

               Uçaklar  aslında  Amerikan  orijinliydi.  Kanada,  NATO ya  girdikten  sonra,  bunların  imalatını Amerika’dan   satın  almış,  1954  yılında  da  modifiye  ettikten  sonra  107  adedini  Türk  Hv.  Kuvvetlerine  vermişti.  Önce  141  ve  143  filolar  teşkil  edilecekti.   Daha  sonra  da  142  filo.

               Saatler  öyle  ayarlanmıştı  ki,  uçaklar  havadan   piste  süzülürken,  merasim  başlamıştı.  Merasime  iştirak  edenler  arasında,  1nci  Kuvvet  Komutanı  Enver  paşa,  dahil  yüksek  rütbeli  subaylar, üs  komutanları,  ikmal  merkezinden  Alb.  Adil   giray,  diğerleri   ve  Kanada  temsilcileri  de  vardı.

               Artık  üs  olarak  yerleşmiş,  eğitim  uçuşlarına  başlanmıştı. Bu  arada  İzmir  ikmal  kursunda  beraber  kurs  gördüğümüz  Hamdi  Ütğm..  de  ikmal  komutanlığına  tayin  olmuştu.  Sayır  Yb.  ikmal  komutanı, Ramiz  Ütğm. Stok  kontrol sb.,(Nihat  Tğm.  Yolsuzluk  sebebiyle  Merzifon dayken  tutuklanmıştı)  ben  de  depolar  subayı  olarak  göreve    devam  ediyorduk,  Hamdi  Ütğm.  Birinci  Üs den  buraya    tayin  olunca  depolar  subayı  olarak  görevlendirilmişti..  Beni  de     piyasa  alımları  için   Mutemet  olarak   görevlendirmişlerdi..

                  Piyasa  ile  ilgili,  istek  ve  ihtiyaç  hasıl  olduğunda,  bir  vasıta  ile  şehre  iniyor,  kırtasiye,  oto  parçaları, muhabere  cihazlarıyla  ilgili  parçalar  vs. satın  alıyordum.  Bunların  kayıtları  tutuluyor,  ihtiyaç  sahibi  birliklere  veriliyordu.  Satın  alırken,   ilgili  mağazaları  dolaşıp,  kaliteli  ve   ucuz  olmasına  dikkat  ediyordum. Para  tahsisi   1nci  Kuvvet  Komutanlığı  tarafından  sağlanıyordu.  Dolayısıyla   1nci  Kuvvet  Komutanlığı   Lojiktik  başkanlığına  hesap  vermem  gerekiyordu.  Bu  sebeple  Lojistik  Başkanı  Alb. Özcan  ve  sivil  memur  Refik  bey  ile  tanışmıştım.  İkisi  de  beni  sevmişlerdi. Özcan  Alb.  Yaşlı,  saçları  ağarmış,  kısa  boylu, iyi  bir  insandı.  Genellikle   Ona  uğradığım  zamanlar,  kuvvet  komutanı  Enver  paşa  da  Onu  ziyarete  gelmiş  oluyordu.  Anlaşılan  arkadaştılar,  Enver  paşa  beni  görünce ‘’ kestir  şu  bıyıklarını’’  diye  söylenir,  Özcan  Alb.  da ‘ ‘uğraşma  çocukla’’  diye  beni  müdafaa  ederdi.  İngilizce  çalıştığımı  bildiği  için  Özcan  Alb.  Bana  büyük  bir  İngilizce  lügat ı(Laruz)  hediye  etmişti.  Ondan  çok  istifade  etmiş,  lügati  her  zaman   kullanırken,  kendisini  yâd  etmeyi  alışkanlık  haline  getirmiştim. Sivil  memur  Refik  bey  de uzun  boylu,  40-50  yaşlarında  efendi  bir  insandı, Ondan  da  satın alma  konularında  çok  şey  öğrenmiştim.  Bu  hususta,   çok  bilgi  ve  tecrübe  sahibiydi.

               Üs  komutanlığının  daha  kapsamlı  ve  büyük  ihtiyaçları  ise,  Eskişehir’de  bulunan  Satın alma  Komisyonu   tarafından  sağlanıyordu.

Ben  de  bir-  bir  buçuk  sene  süren  mutemetliğim  süresince,  her  yönüyle  bilgilenmiş  ve  tecrübe  sahibi  olmuştum

( Zorlu Dönemeçler-2-b2-2c başlıklı yazı coni tarafından 25.02.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu