Zorlu Dönemeçler-2-b2-c-e
. C..YASEMİNDEN MEKTUP
Ben böyle hay, huyla uğraşırken, Yasemin ablamdan bir mektup aldım.’’kocamdan ayrıldım, senin yanına gelmek istiyorum’’diyordu. Arada bir mektuplaşıyorduk ama, şimdiye kadar durumu hakkında bir şey yazmamıştı. Şaşırmıştım bu mektuba! Merak da etmiştim. Uçucu bekar arkadaşlarla üs de kalıyordum. Bu durumda bir ev tutmam gerekecekti. Bunun için izin almama da gerek yoktu. Nasıl olsa araba altımda hergün satın alma işleri için şehre iniyordum.
Tğm.. maaşımla iyi bir ev kiralayamazdım. Çarşıya, pazara pek uzak bir ev de istemiyordum. Bu sebeple, Asker’i hastane ile Odun pazarı arasında, yeni gelişmekte olan bir semt’te ev bulup kiraladım. Ama Bahçesinden birkaç basamakla aşağıya iniliyordu. Yani oturma odasından yolu görmek için ayağa kalkmak gerekiyordu. Ev sahibesi yaşlıca bir kadındı. Bir de 30 yaşlarında bir kızı vardı.
Yatak, yorgan karyola edindim, birkaç da kap- kacak. İstanbul dan ne taşıyabilecektik ki!?
İstabul’a Cuma akşamı hareket ettim. Doğruca Hatice halanın evine gittim. Çünkü orada olacağını yazmıştı. Karşılaştığımızda gözleri yaşla doldu. Kucaklaştık. Halası (ki benim de öz halamın kızı oluyor) beni görünce sevindi. 1941 yıllarından beri tanıyordum. Kurbağalı derenin yanında, yoğurtçu parkına yakın, kız kardeşinin evinde yalnız yaşıyordu. Geçimini ise biraz kızının yardımı, konu komşunun çoraplarını tamir etmek, biraz da Müvezziinle anlaşmak suretiyle cami yardımlarından sağlıyordu..Ahşap evin üstünde de kızı Fatma, oğluyla oturuyordu. Hatice halanın kocası vaktiyle kendisini terk etmiş, Fatmanın ise kocası ölmüştü. Fakat çalışıyordu. Hatice halanın kız kardeşi, Şükriye hala ise asıl ev sahibiydi . Ankarada oturuyor, ancak yazlarını geçirmek üzere İstanbul’a geldiğinde oturmak üzere, evinin alt katının bir bölümünü kendine ayırmış bulunuyordu.
O akşam , ablam durumu bana uzun anlattı ki bunlardan çoğunu zaten biliyordum. Kocasının, Yaseminin Yeğeni ile ilişkisini, Beykoz’da iken her hafta Polenez köye gidişini, bu yüzden aralarında bir soğukluğun başladığını, Kadıköy’e taşındıklarından itibaren de ayrı odalarda yattıklarını, İki kızının geleceği için, kendi parasıyla alınan arsa üzerinde inşaat başlattığını, İnşaatın parası hariç, her şeyiyle, kendisinin uğraştığını, kocasının inşaatla ilgilenmediğini, binanın ise bitmek üzere olduğunu, artık tahammülü kalmadığını, anlaşarak ayrıldığını, her iki tarafın da avukatının, kocasının arkadaşı olan Esat bey olduğunu, nafaka istemediğini vs…her şeyi anlatmıştı.
Ayrıldıktan sonra, bir müddet, oturdukları evin karşısında bulunan komşusu ve arkadaşı Perihan hanımlarda kalmıştı. Sonra, rahmetli babasının İzmit’te bulunan evine, bir odasında oturmak ümidiyle gitmişti. Alt ve üst katta oturan kardeşleri, bilhassa ikinci katta oturan, Erkanın itirazı ile karşılaşmıştı. Halbuki evin üçüncü katında müstakil bir oda, tuvalet ve banyo vardı ve Hasan dayısı orasını elden geçirecek, oturulacak hale getirecekti. Yalnız mutfak Erkanla müşterek olacaktı. Ama maalesef Erkan, ‘’ katiyen olmaz’’ demişti. Sebebi de güya yumruk, yumruğa kavga ettiği, benim oraya gelmem düşüncesiydi.
Halbuki, babaları öldükten sonra, ve bilhassa anneleri de ölünce, yasemin, abla olarak Onlara kol kanat germişti. Ne evden, ne de eşyalardan miras olarak bir şey istememiş, üstelik uzun yıllar anasından kalan dükkanın kirasından kardeşlerine yardım etmişti. Velhasılı, İzmitten hâyal kırıklığı ile ayrılmıştı.
Ayrıldığı kocasının akrabaları ise, gerek Beykoz’da, ziyarete gittikleri zaman, gerekse Kadıköy’de, duruma bakarak, Yaseminin tarafını tutuyorlardı. Hattâ ayrılması için Yasemini teşvik bile ediyorlardı. Ne bilsinlerdi ki, kocasından nafaka bile istemeyecek, ve böyle çaresiz duruma düşecekti. Bu arada, aynı akrabalarının (Bahri ağabey ve Bedia yenge) oğlu Sedat yengesine şöyle bir teklif yapmıştı.’’Yenge, ben yakında Almanyaya çalışmaya gideceğim. Biliyorsun, karım da orada, istersen seni de oraya çalışmak üzere götüreyim, Nasıl olsa bir iş buluruz, ’’ demişti. Yasemin, önce, bu teklifi kabul etmişti , ama birkaç gün geçtikten sonra aklı başına gelmiş, O uzak diyardan çocuklarımı özlediğimde nasıl gelirim düşüncesiyle vaz geçtiğini bildirmişti. Çünkü çocuklarını çok seviyor, Onlara hasret kalmak istemiyordu. İşte tam o sırada ben aklına gelmiştim ve mektup yazmıştı. Başka tutunabileceği bir dalı kalmamıştı…...
Bunları bana anlatırken gözyaşları sicim gibi akıyordu. Şimdi Onun elinden tutma sırası bana gelmişti. Çünkü vaktiyle O da benim elimden tutmuştu.
İkimiz de sabaha kadar, gözyaşları içinde oturup dertleşmiştik, uyku falan hak getireydi.
Sabahleyin saat ona doğru, Hatice hala ile vedalaştıktan sora, babalarının işe gittiğini düşünerek, çocuklarını görmeye, vedalaşmaya gittik. Çocuklar annelerine, O da onlara sarıldı, öyle duygulandım ki ağlamamak için kendimi zor tuttum .Hele küçük kız anne gitme diyor, başka bir şey demiyordu. Büyüğü ise duygularını pek belli etmiyordu.
Elbiselerini toplayıp bir bavula koydu, bir kutuya da bir kaç kapkacak. İstasyona gitmek üzere araba çağırdım. Ayrılırken, büyük değil ama, küçüğün feryadı kulaklarımızdaydı, İkimize de ayrılmak zor gelmişti. ‘ Muhakkak sizi, en kısa zamanda görmeye geleceğim, merak etmeyin Yusuf ağabeyiniz söz verdi’ diyerek onları ve kendini teselliye çalışıyordu.
D. ESKİŞEHİR-İLK KİRALIK EV
Haydarpaşa İstasyonuna vardıktan sonra, bavulları ve eşyaları yerleştirdik, sonra trenden indik, zar, zor da olsa bir şeyler yedik, tekrar trene döndük, neredeyse akşam oluyordu ve tren hareket etti.
Yol boyunca, bütün gece, gözümüze uyku girmedi. O ağladı, Onu ağlar görünce ben de ağlıyordum. Ağlıya, ağlıya Eskişehir’e ulaştık. Artık sabah olmuştu. Bir arabaya binerek eve gittik. Güzel gözleri hâlâ yaşlıydı. Benzi sapsarıydı. Sanki, zayıflamış, çökmüş gibiydi. Sandalyelerden birinin üzerine çöker gibi oturdu. Gözleri kapalıydı, hiç bir yere bakmıyor, öylece oturuyordu. Yavaş, yavaş kendine geldi, etrafına bakmaya başladı. Çıplak bir evdi, sükûtu hayale uğramış gibiydi, ama bir şey demedi. Gururlu bir insandı. Her şeyi sineye çekecekti anlaşılan.
Bu gün pazardı, Sabaha kadar beraberdik, Pazartesi günü mesai başlayınca nasıl yalnız kalacaktı acaba? Ben de Onun için üzülüyor, Onu düşünüyordum.
Serde ikmalcilik vardı ya! Yiyecek bir şeyler alıp eve koymuştum, İyi ki öyle yapmışım, Pazar günü olduğuna göre yiyecek bir şey bulamayacaktık. Basit bir kahvaltı yaptıktan sonra öyle yemeği için ne yaparız diye düşünürken kapı çaldı. Ev sahibesi Yaşlı kadının kızı, elinde bir tepsi ile kapıda göründü. ‘’Annem bir şeyler gönderdi, afiyetle yiyin’’ dedi. Ablama dönerek de, ‘’hoş geldiniz, çok da güzelmişsiniz, ben yine gelirim’’ diyerek çıkıp gitti.
Onların evine de, bizimkine de bahçeden giriliyordu. Onların merdivenleri yukarı, bizimki de kapımızı açtıktan sonra, birkaç basamak aşağı iniyordu. Bahçe yüksek duvarlarla çevriliydi ama bahçeye daha bir şey ekilmemişti. Çünkü evin inşaatı daha yeni bitmişti.
Artık benim de bir evim olmuştu. Akşamları, eve dönmemi bekleyen bir insan vardı. Gerçi görev icabı, vaktimin çoğunu şehirde geçiriyordum, ve bazen de öğle yemeği için eve uğruyordum. O zaman ablam da seviniyordu.
Artık mesaiden sonra, yavaş, yavaş şehri dolaşmaya, ev için ufak, tefek bazı şeyler almaya başlamıştık. Aldığımız şeyler ufak da olsa geçekten seviniyorduk. Hele bir seferinde, tanıdık bir yerden, elektrikli ızgara almıştık, ikimiz de çok sevinmiştik, Bu ızgara alışverişini, uzun zaman hatırlayacaktık. Bir hatıra olarak beynimizde yer edecekti.
Geceleri de dışarıya çıkmaya başlamıştık. Eskişehir’in ortasından geçen Porsuk nehri ve üzerinden geçen köprüler vardı. Nehir boyu, sanki mesire yeri gibi, kalabalık insanlar dolaşıyordu. Bazen biz de onların arasına katılıyorduk. Geceleri de sinemaya gider olmuştuk. Tabii, dramatik Türk flimleri olduğunda, ikimiz de duygulanıyor, ağlamaktan filmi izleyemiyorduk.
Ağlamak deyince, bir gün yaşlı ev sahibemiz, bahçede beni gördü ve konuşmak istedi. Meğer ablam, ben mesaiye gidince, evde yalnız kalıyor, v e yüksek sesle, çocuklarım, çocuklarımı özledim diye, feryat-figan ağlıyormuş.(bu satırları yazarken benim ağladığım gibi)
Bu durumu ablama söylediğimde, ‘doğru’’ dedi ve ilâve etti. ‘ ‘’ben çocuklarım diye feryat, figan ağlarken, yaşlı kadın kapıyı çalıyor, elinde, ya bir süt kabı, ya yumurta, ya da yoğurt çanağı ile geliyor ,’ bunlar Çitteler’den geldi, sana da getirdim’’ diyerek içeri giriyor ve Onu teselli etmeye çalışıyormuş. Hiç bir gün de, ‘niye ağlıyorsun!?, neden çocuklarından uzak burada kalıyorsun diye soru, sual etmezdi’ dedi. Aradan zaman geçti, ev sahibesi yaşlı kadın hastalandı ve Yaseminin kucağında ruhunu teslim etti. Yasemin çok üzülmüştü ama cesur olduğu için kadının çenesini bile bağlamak Ona düşmüştü. Yaşlı kadının Kendi kızı üzüntüden bir şey yapacak durumda değildi.
E. ESKİŞEHİRDE İKİNCİ EV
Bu ölüm hadisesinden sonra Yasemin, ‘ ‘burada fazla kalmayalım, bir ev bulalım’’ diye bana yalvardı. Artık kiralık bir ev aramaya başlamıştık. Oturduğu yerden sokak bile görünmüyordu. Arayıp tararken İstasyon caddesine yakın bir ev bulduk Artık oraya taşınacaktık Kendisine de gösterdim. ‘Eh ne yapalım, hiç olmazsa burası caddeye daha yakın, sokak da görüyor, şimdilik idare eder’ dedi. Eski tipte bir evdi ama, hiç olmazsa merdivenleri, zeminden aşağı değil, yukarı doğru çıkıyordu. Evin içini şöyle bir badana yaptırttım temizlettim ve eşyaları taşıttık.. Hatta, kasım ayı içinde olduğumuzdan sobayı bile kurdurmuşduk..
. Benim de daha iyisini tutmak için imkanım olmadığını biliyordu. Hiç olmazsa, istasyon caddesine çok yakındı, o caddede güzel evler, caddede dolaşan insanlar ve canlılık vardı. Bazı insanlarla ahbaplık etme imkanımız da muhtemeldi
(
Zorlu Dönemeçler-2-b2-c-e başlıklı yazı
coni tarafından
26.02.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.