Hikaye / Anı Hikayeler

Eklenme Tarihi : 26.02.2013
Okunma Sayısı : 1558
Yorum Sayısı : 1
Günün Yazısı

Bu Yazı 27.02.2013 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
.                             C..YASEMİNDEN    MEKTUP

               Ben  böyle  hay,  huyla  uğraşırken,  Yasemin  ablamdan  bir  mektup  aldım.’’kocamdan  ayrıldım,  senin  yanına  gelmek  istiyorum’’diyordu.   Arada  bir  mektuplaşıyorduk  ama,  şimdiye  kadar  durumu  hakkında   bir şey  yazmamıştı.  Şaşırmıştım  bu  mektuba!  Merak  da  etmiştim. Uçucu  bekar  arkadaşlarla  üs de  kalıyordum.  Bu  durumda  bir  ev  tutmam  gerekecekti.  Bunun  için  izin  almama  da   gerek  yoktu.  Nasıl  olsa   araba  altımda   hergün   satın alma  işleri  için  şehre  iniyordum.

               Tğm.. maaşımla  iyi  bir  ev  kiralayamazdım.  Çarşıya,  pazara  pek  uzak  bir  ev  de  istemiyordum.  Bu  sebeple, Asker’i  hastane  ile  Odun  pazarı  arasında,  yeni  gelişmekte  olan  bir  semt’te  ev  bulup  kiraladım.   Ama Bahçesinden  birkaç  basamakla  aşağıya  iniliyordu.  Yani  oturma  odasından yolu  görmek  için  ayağa  kalkmak  gerekiyordu.   Ev  sahibesi  yaşlıca  bir  kadındı.  Bir  de  30  yaşlarında  bir  kızı  vardı.

               Yatak,  yorgan  karyola  edindim,  birkaç  da   kap-  kacak.   İstanbul dan  ne  taşıyabilecektik  ki!?

               İstabul’a  Cuma  akşamı  hareket  ettim.  Doğruca  Hatice  halanın  evine  gittim.  Çünkü  orada  olacağını  yazmıştı. Karşılaştığımızda  gözleri  yaşla  doldu.  Kucaklaştık.  Halası  (ki  benim  de  öz  halamın  kızı  oluyor)  beni  görünce  sevindi.  1941  yıllarından  beri  tanıyordum.  Kurbağalı  derenin  yanında,  yoğurtçu  parkına  yakın,  kız  kardeşinin  evinde  yalnız  yaşıyordu.  Geçimini  ise  biraz  kızının  yardımı,  konu   komşunun  çoraplarını  tamir  etmek,  biraz  da   Müvezziinle  anlaşmak  suretiyle  cami  yardımlarından  sağlıyordu..Ahşap  evin  üstünde  de kızı  Fatma,  oğluyla  oturuyordu. Hatice  halanın  kocası  vaktiyle  kendisini  terk  etmiş,  Fatmanın    ise  kocası  ölmüştü.  Fakat  çalışıyordu.   Hatice  halanın  kız  kardeşi,   Şükriye  hala  ise   asıl  ev  sahibiydi . Ankarada oturuyor,  ancak   yazlarını  geçirmek  üzere  İstanbul’a  geldiğinde  oturmak  üzere, evinin  alt  katının  bir  bölümünü  kendine  ayırmış  bulunuyordu.

               O akşam ,  ablam  durumu  bana  uzun  anlattı  ki  bunlardan  çoğunu  zaten  biliyordum.  Kocasının,   Yaseminin  Yeğeni  ile    ilişkisini,  Beykoz’da  iken  her  hafta  Polenez  köye  gidişini,   bu  yüzden  aralarında  bir  soğukluğun  başladığını,  Kadıköy’e   taşındıklarından    itibaren  de  ayrı  odalarda  yattıklarını,  İki  kızının  geleceği  için,  kendi  parasıyla  alınan  arsa  üzerinde  inşaat  başlattığını,  İnşaatın  parası  hariç,   her  şeyiyle,  kendisinin  uğraştığını,  kocasının  inşaatla  ilgilenmediğini,  binanın  ise  bitmek  üzere  olduğunu,   artık  tahammülü  kalmadığını,  anlaşarak  ayrıldığını,  her  iki  tarafın  da  avukatının,    kocasının  arkadaşı  olan  Esat  bey    olduğunu,  nafaka  istemediğini  vs…her  şeyi  anlatmıştı.

               Ayrıldıktan  sonra,  bir  müddet,  oturdukları  evin  karşısında  bulunan  komşusu  ve  arkadaşı  Perihan  hanımlarda  kalmıştı.  Sonra,  rahmetli  babasının  İzmit’te  bulunan  evine,  bir  odasında  oturmak  ümidiyle  gitmişti.  Alt  ve  üst  katta  oturan  kardeşleri,  bilhassa  ikinci  katta  oturan,  Erkanın    itirazı  ile  karşılaşmıştı.  Halbuki  evin  üçüncü  katında  müstakil  bir  oda,  tuvalet  ve  banyo  vardı  ve  Hasan  dayısı  orasını elden  geçirecek,  oturulacak  hale  getirecekti.  Yalnız  mutfak  Erkanla    müşterek  olacaktı. Ama  maalesef  Erkan, ‘’ katiyen  olmaz’’  demişti.  Sebebi  de  güya  yumruk,  yumruğa  kavga  ettiği,  benim  oraya  gelmem  düşüncesiydi.

               Halbuki,  babaları  öldükten  sonra,  ve  bilhassa  anneleri  de  ölünce, yasemin,  abla  olarak  Onlara  kol  kanat  germişti.  Ne  evden,  ne  de  eşyalardan  miras  olarak  bir şey  istememiş,  üstelik  uzun  yıllar  anasından  kalan  dükkanın  kirasından  kardeşlerine  yardım  etmişti.  Velhasılı, İzmitten  hâyal  kırıklığı  ile  ayrılmıştı.

Ayrıldığı  kocasının    akrabaları  ise,  gerek  Beykoz’da,  ziyarete  gittikleri  zaman,  gerekse  Kadıköy’de,  duruma  bakarak,  Yaseminin  tarafını  tutuyorlardı.  Hattâ  ayrılması  için  Yasemini  teşvik  bile  ediyorlardı. Ne  bilsinlerdi  ki,  kocasından  nafaka  bile  istemeyecek, ve  böyle  çaresiz  duruma  düşecekti.   Bu  arada,  aynı  akrabalarının  (Bahri  ağabey  ve  Bedia  yenge)  oğlu  Sedat  yengesine  şöyle  bir  teklif  yapmıştı.’’Yenge,  ben  yakında  Almanyaya  çalışmaya  gideceğim.   Biliyorsun,  karım  da  orada,   istersen  seni  de oraya  çalışmak  üzere  götüreyim,  Nasıl  olsa  bir  iş  buluruz, ’’  demişti.  Yasemin,   önce,  bu  teklifi   kabul  etmişti , ama  birkaç  gün  geçtikten  sonra  aklı  başına  gelmiş, O  uzak  diyardan  çocuklarımı  özlediğimde  nasıl  gelirim  düşüncesiyle  vaz  geçtiğini  bildirmişti.  Çünkü  çocuklarını  çok  seviyor,  Onlara  hasret  kalmak  istemiyordu.  İşte  tam   o sırada  ben  aklına  gelmiştim  ve  mektup  yazmıştı.  Başka   tutunabileceği  bir  dalı  kalmamıştı…...

               Bunları  bana  anlatırken  gözyaşları  sicim  gibi  akıyordu.  Şimdi  Onun  elinden  tutma  sırası  bana  gelmişti.  Çünkü  vaktiyle  O da  benim  elimden  tutmuştu.

               İkimiz  de  sabaha  kadar,  gözyaşları  içinde  oturup  dertleşmiştik,    uyku  falan  hak  getireydi.

                Sabahleyin  saat  ona  doğru,  Hatice  hala  ile  vedalaştıktan  sora, babalarının  işe  gittiğini  düşünerek,   çocuklarını  görmeye,  vedalaşmaya  gittik.   Çocuklar  annelerine,  O  da onlara  sarıldı, öyle  duygulandım  ki  ağlamamak  için  kendimi  zor  tuttum .Hele  küçük  kız  anne  gitme  diyor,  başka  bir şey  demiyordu.  Büyüğü  ise  duygularını  pek  belli   etmiyordu.

               Elbiselerini   toplayıp  bir  bavula  koydu,  bir  kutuya  da   bir  kaç  kapkacak.  İstasyona  gitmek  üzere   araba  çağırdım.  Ayrılırken, büyük  değil  ama,  küçüğün  feryadı  kulaklarımızdaydı,  İkimize  de ayrılmak  zor  gelmişti. ‘ Muhakkak   sizi,  en  kısa  zamanda  görmeye  geleceğim,  merak  etmeyin  Yusuf  ağabeyiniz  söz  verdi’  diyerek  onları  ve  kendini  teselliye  çalışıyordu.

 
                             D. ESKİŞEHİR-İLK  KİRALIK  EV
                  Haydarpaşa  İstasyonuna   vardıktan  sonra,  bavulları  ve eşyaları  yerleştirdik,   sonra  trenden  indik,  zar,  zor  da  olsa  bir şeyler  yedik,  tekrar  trene  döndük,  neredeyse  akşam  oluyordu  ve  tren  hareket  etti.

              Yol  boyunca,  bütün  gece,  gözümüze  uyku  girmedi.  O  ağladı,  Onu  ağlar  görünce  ben  de  ağlıyordum. Ağlıya,  ağlıya  Eskişehir’e  ulaştık.  Artık  sabah  olmuştu.  Bir  arabaya    binerek  eve  gittik.    Güzel  gözleri  hâlâ  yaşlıydı. Benzi  sapsarıydı.  Sanki,  zayıflamış,  çökmüş  gibiydi.  Sandalyelerden   birinin  üzerine  çöker  gibi   oturdu.  Gözleri  kapalıydı,  hiç  bir  yere  bakmıyor,  öylece  oturuyordu.  Yavaş,  yavaş  kendine  geldi,  etrafına  bakmaya  başladı.  Çıplak  bir  evdi,  sükûtu  hayale  uğramış  gibiydi,  ama  bir  şey  demedi.  Gururlu  bir  insandı.  Her şeyi  sineye  çekecekti  anlaşılan.

               Bu  gün  pazardı, Sabaha  kadar  beraberdik, Pazartesi  günü  mesai  başlayınca  nasıl  yalnız  kalacaktı  acaba?  Ben  de  Onun  için  üzülüyor,  Onu  düşünüyordum.

              Serde  ikmalcilik  vardı  ya!  Yiyecek  bir şeyler  alıp  eve  koymuştum,  İyi  ki  öyle  yapmışım,  Pazar  günü  olduğuna  göre  yiyecek  bir şey  bulamayacaktık.  Basit  bir  kahvaltı  yaptıktan  sonra  öyle  yemeği  için  ne  yaparız  diye  düşünürken  kapı  çaldı.  Ev  sahibesi  Yaşlı  kadının  kızı,  elinde  bir  tepsi  ile  kapıda  göründü.   ‘’Annem  bir şeyler  gönderdi,  afiyetle  yiyin’’  dedi. Ablama  dönerek  de,   ‘’hoş  geldiniz,  çok  da  güzelmişsiniz,  ben  yine  gelirim’’  diyerek  çıkıp  gitti.

               Onların   evine  de,  bizimkine  de  bahçeden  giriliyordu.  Onların  merdivenleri  yukarı,   bizimki  de  kapımızı  açtıktan  sonra,   birkaç  basamak  aşağı  iniyordu.  Bahçe  yüksek  duvarlarla  çevriliydi  ama  bahçeye  daha  bir şey  ekilmemişti.  Çünkü  evin  inşaatı  daha  yeni  bitmişti.

Artık  benim  de  bir  evim  olmuştu.  Akşamları,  eve  dönmemi   bekleyen  bir  insan  vardı.  Gerçi  görev  icabı,  vaktimin  çoğunu  şehirde  geçiriyordum,  ve  bazen  de  öğle  yemeği  için  eve  uğruyordum.  O  zaman  ablam  da   seviniyordu.

               Artık  mesaiden  sonra,  yavaş,  yavaş  şehri  dolaşmaya,  ev  için  ufak,  tefek  bazı  şeyler  almaya  başlamıştık.  Aldığımız  şeyler  ufak  da  olsa  geçekten  seviniyorduk.  Hele  bir  seferinde,  tanıdık  bir  yerden,  elektrikli  ızgara  almıştık,  ikimiz  de  çok  sevinmiştik,  Bu ızgara   alışverişini,  uzun  zaman  hatırlayacaktık. Bir  hatıra  olarak  beynimizde  yer  edecekti.

               Geceleri  de  dışarıya  çıkmaya  başlamıştık. Eskişehir’in  ortasından  geçen  Porsuk  nehri  ve  üzerinden  geçen  köprüler  vardı.  Nehir  boyu,  sanki  mesire  yeri  gibi,  kalabalık  insanlar  dolaşıyordu. Bazen  biz  de  onların  arasına  katılıyorduk.  Geceleri  de  sinemaya  gider  olmuştuk.  Tabii,  dramatik  Türk  flimleri  olduğunda,  ikimiz  de  duygulanıyor,  ağlamaktan  filmi  izleyemiyorduk.

              Ağlamak  deyince,  bir  gün  yaşlı  ev  sahibemiz,  bahçede  beni  gördü  ve  konuşmak  istedi. Meğer  ablam,  ben  mesaiye  gidince,  evde  yalnız  kalıyor, v e   yüksek  sesle, çocuklarım,  çocuklarımı  özledim  diye,  feryat-figan  ağlıyormuş.(bu  satırları  yazarken  benim  ağladığım  gibi)

Bu  durumu  ablama  söylediğimde,  ‘doğru’’  dedi   ve  ilâve  etti.  ‘  ‘’ben çocuklarım  diye  feryat,  figan  ağlarken,  yaşlı  kadın  kapıyı  çalıyor,  elinde,  ya  bir  süt  kabı, ya  yumurta,  ya  da  yoğurt  çanağı  ile  geliyor  ,’ bunlar  Çitteler’den  geldi,  sana  da  getirdim’’  diyerek  içeri  giriyor  ve  Onu  teselli  etmeye  çalışıyormuş.  Hiç  bir  gün  de,  ‘niye  ağlıyorsun!?,  neden  çocuklarından  uzak  burada  kalıyorsun  diye  soru,  sual  etmezdi’  dedi.                                                                Aradan  zaman  geçti,  ev  sahibesi  yaşlı  kadın  hastalandı  ve  Yaseminin  kucağında  ruhunu  teslim  etti.  Yasemin  çok  üzülmüştü  ama  cesur  olduğu  için  kadının  çenesini  bile  bağlamak  Ona  düşmüştü.  Yaşlı  kadının   Kendi  kızı  üzüntüden  bir şey  yapacak  durumda  değildi.

                                E. ESKİŞEHİRDE  İKİNCİ  EV

                Bu  ölüm  hadisesinden  sonra  Yasemin,  ‘ ‘burada  fazla  kalmayalım,  bir  ev    bulalım’’  diye  bana  yalvardı.  Artık    kiralık  bir  ev  aramaya  başlamıştık.   Oturduğu  yerden  sokak  bile  görünmüyordu.  Arayıp  tararken  İstasyon  caddesine  yakın  bir  ev  bulduk  Artık  oraya  taşınacaktık  Kendisine  de  gösterdim.  ‘Eh  ne  yapalım,  hiç  olmazsa  burası  caddeye  daha  yakın,  sokak  da  görüyor, şimdilik  idare  eder’  dedi.    Eski  tipte  bir  evdi  ama,  hiç  olmazsa   merdivenleri,  zeminden   aşağı  değil,  yukarı  doğru  çıkıyordu. Evin  içini   şöyle  bir  badana  yaptırttım  temizlettim  ve  eşyaları  taşıttık..   Hatta,   kasım  ayı  içinde  olduğumuzdan    sobayı  bile  kurdurmuşduk..

.               Benim de  daha  iyisini  tutmak  için  imkanım  olmadığını  biliyordu.  Hiç  olmazsa,  istasyon  caddesine  çok  yakındı,  o caddede  güzel  evler,  caddede  dolaşan  insanlar  ve  canlılık  vardı. Bazı  insanlarla  ahbaplık  etme  imkanımız  da  muhtemeldi
( Zorlu Dönemeçler-2-b2-c-e başlıklı yazı coni tarafından 26.02.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu