Savrulurken yorgun bir rüzgarla kuru
dallar, ayağının altında tiz bir çıtırtıyla çiğnenirken anılar, gözlerin
dalarken gam rengi ufuklara aydınlığı düşlemek mi hasretin bağrında? Gri bir
gökyüzünün altında buluşmak hırçın damlalarla, ıslak saçlarında taşıyıp hayal
kırıklığı tozlarını, yelken açmak mı rotası belirsiz derin sulara...
Sonra birden göz göze gelmek, o
tanıdık yüzle meydanın orta yerinde. Silkeleyip kendini, düzeltip yakanı, elini
uzatmak minnetle. Tanıdık bakışlarında bildik bir ışıltı...Beyaz elleri aynı
senin gibi uzun ince parmakları ... Kirpiklerinin hareketli kıvrımlarına inat,
gözleri hüzün siyahını giymiş üstüne. Tutuşmuş elleri sanki, yanmış, yok olmuş
avuç izleri de.
Daha da yakınında şimdi içine
düşecekmiş gibi bakışlarının uçurumunda. Sanki düşten çıkıp gelmiş peri misali.
Kanlı canlı elleriyle dokunuyor ıslak saçlarına, alıp hayal kırıklıklarını
basıyor şeffaf dudaklarına . Gözleri dolu dolu sığ şaşkınlığına üzülüyor belli,
yine de çağırıyor seni ısrarla kimsesiz kıyısına...
Gidemiyorsun, bir adım bile
atamıyorsun uzaklara. Tek ihtiyacın 'O' dur aslında. Çaresizliklerin içindeki
tek em... Yıllar önce küsmüştün ona... Asırlar önce kilitlemiştin içindeki kör
zindanlara... Ne kadar çok özlemişsin oysa. Hem de ondan kaçtığın her bir
adımda daha da artan bir coşkuyla...
Birden kararır her yer. Çoğalır
yağmur, zaman durur. Birbirinde kilitlenir çakmak çakmak gözler. Dizler
bükülür, esrar çözülür. O kendinsindir aslında . Sokak aralarına kaçıp ıssız
yalnız kaldımlara sığındığın.
Şimdi kağıttan gemilerde barış
sunsan seni affeder mi? ... Rüzgardan iki satır mektup salsan dinler mi?...
Şiirlerde bastırılması imkansız isyanlar çıkaralım desen gelir mi?... Gelse
bile günün birinde tekrar elinin tersiyle ötelemeyeceğini bilebilir mi?
///Nedense önce kırdığımız kalem
Hep kendimizinkidir
Suçumuz ispatlanmamış olsa bile…
Gözlerimizi kapatır
Dudaklarımızı mühürleriz yargısız
infazımıza
Sahte deliller suçüstü diye...///