1.
Bölüm:
Araba son süratle
gidiyordu: Hiçbir tabelaya aldırış etmeden, sürücü neredeyse maksimum hıza
çıkmıştı; öyle ki, motorun gürültüsü had safhadaydı. Deli gibi sürüyordu
direksiyondaki genç kız; yani, her zaman olduğu gibi; yalnız tek farkla; yalnız
değildi arabada bu sefer. Annesini, ilçe merkezindeki hastaneye, rutin
kontrolleri için götürmüş, şimdi de geri dönüyorlardı.
Annesi hastanede
kontrollerini yaptırırken, o bir yerlerde oturmuş beraberinde de birkaç kadeh
şarap devirmişti; her zaman olduğu gibi. Gündüz vakti bile zaman yaratırdı
içmek için, sebep olsun olmasın. Yapmadığı şey miydi içmek; yıllardır arkasına
sığınmıştı içkinin. Tek dostu kadehlerdi…
Özellikle alkollüyken,
araba sürmek en büyük tutkusuydu. Birkaç defa yaralanmıştı yaptığı kazalarda,
ehliyetine de çok defa el konulmuştu; ama hiçbir şey durdurmuyordu onu.
Arka koltuktaki kadın
yarı uyuklar vaziyetteydi, kızıyla yola çıkması bir bakıma ölüme davetiye idi;
üstelik beraber gideceklerinden kimseye bahsetmemişlerdi. Aksi takdirde, rutin
tartışmalardan biri daha yaşanırdı iki kız kardeş arasında, yaşlı kadın
İllallah demişti artık; ne zaman ortaya bir konu atılsa, birbirine giren kız
kardeşleri ayırmak neredeyse imkânsız hale gelirdi. Her şeyi oluruna bırakmak
artık tek çaresiydi kadının.
Merve idi kızın ismi.
Bir yandan gaza basmış halde sürerken arabayı, bir yandan da içinden küfürler
ediyordu kız kardeşine. Ne de olsa düşmandılar birbirlerine ve en nefret ettiği
şey, ona müdahale edilmesiydi; özellikle de hız yapmama konusunda; hele ki bu
uyarıyı yapan ikizi Pınar ise.
‘’Senin gibi kardeş
olmaz olsun’’, derken, biraz sonra olacakların farkında bile değildi…
2.
BÖLÜM:
Genç kızın çığlıkları,
adanın en ücra köşesinden bile duyuluyordu. Günlerdir ilaçlarla uyutulan kız en
sonunda kendine gelmişti. Uyanır uyanmaz da basmıştı çığlığı. Anında doktor ve
hemşire odaya daldılar. Belli ki, rutin olarak gördüğü kâbuslardan birinin
etkisindeyken, gelmişti kendine: ‘’Ölme, anne, ölme’’, diye de feryat ediyordu
bir yandan.
Annesiyle beraber
geçirdikleri kazadan sonra, ilk defa bilinci açık bir şekilde, olayın süren
etkisiyle, avaz avaz bağırmaktaydı.
Elim kazada, ne yazık
ki, ikiz kardeşler annelerini kaybetmişlerdi.
Büyük bir televizyon
kanalında ana haber spikerliği yapan Pınar, kazanın şokuyla, olaydan hafif
sıyrıklarla kutulan kardeşini, derhal bir kliniğe yatırmıştı. Daha önce de
defalarca, alkol bağımlılığından kurtulmak için farklı hastanelerde tedavi
görmüştü Merve. Ama durum bu sefer farklıydı. Ölüme sebebiyet vermekten,
yargılandığı mahkeme tarafından suçlu bulunmuş ve tedavi görmesi yönünde karara
varılmıştı hâkim tarafından.
Kısaca, aile tamamen
dağılmıştı. İkisinin tek ortak bağı olan anneleri de artık ebediyete intikal
etmiş ve müsebbibi de Merve olduğu için, aile diye mefhum kalmamıştı onlar
için.
Medyada iyi bir kariyer
sahibi olan Pınar, olayın etkisi ve sansasyonel kardeşi yüzünden çok yara
almıştı. Özellikle kariyeri oldukça sarsılmıştı. Allah’ tan kalan miras hatırı
sayılır bir miktardaydı; ek olarak klinikteki kardeşinin varisi olarak da tüm
paranın yönetimi artık ondaydı.
Kazadan bu yana aylar
geçmişti. Birbirlerinden başka kimsesi olmayan kardeşler arasındaki bağ artık
tamamen kopmuştu. İşin kötüsü, hastanede yatan genç kız, her şeyden sorumlu
olduğu için, tedaviye yanıt vermekte oldukça gecikmişti. Hemen her gece gördüğü
kâbusların ardı arkası kesilmiyordu; alkolle olan savaşı bir yandan,
yapayalnızdı. Yine de yavaş yavaş olumlu tepkiler vermeye başlamıştı.
Tek yumurta ikizi iki
genç kadın: Biri saltanat sürerken, diğeri bir akıl hastanesinde. Bununla beraber
Pınar’ ın korkuları had safhadaydı. İkiziyle karşılaşmak da onun kâbusuydu.
Sırf bu yüzden, kliniğe düzenli olarak bir servet ödüyordu. Açıkça ümidini
kesmişti onun iyileşmesinden ve her anından da anında haberdar oluyordu. Tüm
doktor ve hemşireler onun emrindeydi ve ant içmişti. Hayatının sonuna kadar
tıkılı kalacaktı orada kardeşi; hatta iyileşse bile. Ne var ki, yine de
korkuyordu. Sebepsiz bir sıkıntı ve endişe ile tarifi imkânsız bir beklenti
içindeydi; bu yüzden de hep tetikteydi.
Kazanın ardından,
kariyerindeki deprem sona ermiş ve yine şaşalı günlerine geri dönmüştü. Bununla
beraber; içindeki hırs ve anlamsız korku onu yiyip bitiriyordu.
Son zamanlarda artık
aynaya bile bakmaktan korkar hale gelmişti. Ya, aynada gördüğü aksi değil de
kardeşi ise… Bu, zamanla bir saplantı haline gelmişti onda. Ondan ebediyen
kurtulmak için neler vermezdi; imkân olsa, elleriyle boğardı onu; eli kolu
bağlıydı o yaşarken. Tek avuntusu, sürekli gözlem altında tutulması ve maaşa
bağladığı doktorlardı.
Yalnız unuttuğu bazı
detaylar ve göz ardı ettiği önemli faktörler vardı.
Ve bunun bedelini ağır
ödeyecekti, her ne kadar, bedel ödeyenin klinikte yatan kız kardeşi olduğuna
inansa da…
Devam edecek…………..