Uzun bir yürüyüşün ardından, zor attı kendini eve, alışveriş yapacak ne hali ne de isteği vardı. Bol bol oksijen almış, hırsını adeta yollardan çıkarmıştı. Ev halkı alışıktı onun uzun yürüyüşlerine, en azından buna karışmıyorlardı.

 

Eve geldiğinde, hummalı bir şekilde koşuşturan annesini görünce, ilk önce anlam veremedi bu telaşına. Tam soracakken de vazgeçti, en azından anlamıştı ki; yarınki görücü faslına bir ön hazırlıktı tüm bunlar. Belli belirsiz tebessüm etti bir yandan da içi acıyordu. Öyle ya; sanki evin genç kızı o değildi de başka bir kıza aracılık ediyordu akılsız ailesi. Diğer yandan suçladı kendini; ailesi sadece güzel bir yuvanın kurulmasına vesile olmak adına bir uğraşa girişmişti. Akılsızlık değildi de olsa olsa düşüncesizlik ya da işgüzarlıktı bunun adı.

 

‘’Yorgunum, erken yatacağım,’’ deyip çekildi odasına. İki damla yaş süzüldü gözlerinden, bıraksa kendini hüngür hüngür ağlayacaktı.

 

‘’Hayır hayır akılsız olan benim, kimsenin suçu yok,’’ diye mırıldanırken, kendi kendine gelin güvey olduğunun bilincindeydi ve kimseler farkında bile değildi hissettiklerinin. Aslında duygularını ele vermemesi onun lehine idi. Böyle bir durum afişe olsa, hayatının en ağır cezasını alırdı büyük ihtimalle. Öyle ya, bu yaşına değin, değil âşık olmak erkek arkadaşı olma hakkı bile tanınmamıştı kendisine. Sayısız arkadaşı vardı; kız ya da erkek, ama onlar sadece arkadaşıydı. Değil özel bir bağ kurmak bahis konusu bile olmazdı, olamazdı bu. Kim oluyordu da içini açıp engel olacaktı gözünün önünde gerçekleşenlere. Yok yok büyük ihtimalle sürgüne gönderilirdi deniz aşırı bir ülkeye ya da en iyi ihtimalle müebbet hapse çarptırılırdı odasına, ömür boyu dışarı çıkmaması kaydıyla…

 

Oysa hiçbir suçu yoktu Zuhal’in tüm bu olanlarda. Aileye geç katılmış bir bebek olmasıydı tüm suçu ve tabii ki; ilk ve tek kız evlat oluşu. Babası yaş ve hayat tecrübesi itibariyle, gözetmek zorunda hissetmişti kızını hayata karşı, aşırı korumacı bir aileydi onun ailesi. Dış dünyanın tehlikelerinden ve erkeklerin sözüm ona ahlak dışı ya da olası sapkın davranışlarından korumak adınaydı tüm çabaları.

 

‘’Saf olma ,’’ diye söylendi tüm bunlar geçerken aklından. Kimden ne zarar görmüştü ki hayatı boyunca. Karma eğitimin hiçbir zararını görmemişti zira hayatının büyük çoğunluğu okulda geçerdi. Üstelik kimseyi de ayırmazdı birbirinden cinsiyet itibariyle. Severdi arkadaşlarını ve onların da kendini sevdiklerinden emindi. Harala gürele geçen günleri aslında o kadar da mutsuzluk vermiyordu hele ki okul ortamında hep mutlu olmuştu en azından tüm sıkı disipline rağmen, okulda rahat bir nefes alıyordu zira sürekli gözetim altında değildi evde olduğu gibi. Üstelik üniversitede yurt dışından öğrenci değişim programı ile gelmiş yabancı öğrenciler sayesinde farklı kültürlerle tanışma imkânı da buluyordu.

 

Tek çözüm, okul bittikten sonra adam akıllı bir işe girip, ayaklarının üzerine basmak ve gücünü kanıtlamaktı ailesine ve tüm dünyaya…

 

Yorgundu, ölesiye yorgundu… Beyni ayrı, vücudu ayrı bitap düşmüştü. Kolay değil; bir yandan okul, bir yandan ailesi, bir yandan da çalkantılı iç dünyası az sarsmıyordu onu.

 

Ne zaman uyumuştu, hiç farkında değildi. Gözünü açtığında saat henüz sabahın altısıydı. Kalkmak için oldukça erken bir saatti, mecbur da değildi üstelik.

 

Kim bilir nasıl bir gün olacaktı; aslında günün gidişatı ve nihayeti çok bariz bir şekilde durmaktaydı önünde. Eninde sonunda bağlanırdı bu iş. Fena kız değildi hani gelin adayı; eh, erkek tarafına söyleyecek söz de yoktu. O halde…

 

Kendine biçilen rolü düşündü bir an.’’Hadi hadi bırak bunları,’’ demesine kalmadı ki kardeşinin seslenmesiyle döndü gerçek dünyaya.

 

Ne yapıyordu ki sabahın köründe bu çocuk. Belli ki uykusu kaçmıştı.

 

‘’Ne oldu canım, bir şeyden mi korktun?’’

 

‘’Abla, yanına gelebilir miyim?’’ der demez, çoktan yatağa atlamıştı bile.

 

Ne zaman müstakbel damat adayı ile bir araya gelseler gayet güzel bir üçlü oluyorlardı.

 

Üç kardeş!!!

 

Hala çocuk kalmış bir adam, evin cici kızı ve ufaklık: Komik bir üçlü kısaca…

 

Sevgiyle baktı kardeşine, başını göğsüne dayar daymaz derin bir uykuya dalmıştı. Usulca kalktı yataktan, kardeşini uyandırmamaya dikkat ederek. Güzel bir kahvaltı sofrası hazırlamak adına en azından güne, zinde başlardı, hem de evdekilere sürpriz yapardı zira hiç mi hiç arası yoktu ev işleriyle.

 

Öğlen iki gibi de misafirler zaten arz-ı endam edeceklerdi büyük olasılıkla.


devam edecek.......


( Kalbin Sesi...3.bölüm başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 8.12.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu