Gücümüz Gidiyor!
Zalim Esed’in zulmünden kaçan Suriye’li kardeşlerimiz bize sığınıyorlar.
Türkiye böylece mazlumun yanında olduğunu ispat ediyor. Tıpkı 500 küsur
yıl önce İspanyol zulmünden kaçan Musevilerin Osmanlı’ya sığındıkları
gibi. Aynı yardım elinin uzanma sebebi, aynı yüksek ahlâktan kaynak
buluyor.
Türkiye, uluslararası medyada da övgüyle konu edildiği
gibi, sığınmacılar için en iyi şartları sağlayan ülke. Başbakanımız ve
Dışişleri Bakanımız başta olmak üzere ülkemiz yetkililerinin ve halkın
Suriye’li kardeşlerimize gösterdiği özen, görmezden gelinemeyecek kadar
önemli. Bugüne kadar mülteci kardeşlerimiz için 3 milyar dolara yakın
bir harcama yapılmış. BM’den ise yalnızca 130 milyon dolarlık bir yardım
gelmiş.
Dünya ülkeleri Suriye’deki katliamlara karşı
duyarsızlık sergiliyor. Bazı İslam ülkelerinin tavrı da diğer ülkelerden
farklı değil. Çoğu Müslüman yalnızca kendi gücünü, kuvvetini
hesaplıyor, servetine servet katmaya çalışıyor. Ne yaşananlar için bir
çözüm üretiyor, ne sunulan çözümlere kulak veriyor. Peygamberimiz(asm)
"Müslümanın derdiyle ilgilenmeyen onlardan değildir" buyururken, onlar
kendi derdine düşmüş, umursuzca yaşıyorlar. Sözü dinlenebilecek kişiler
ise ya ülkelerinde otoriteye karşı çıkmamak ya da makam ve mevki
kaygısıyla ses çıkarmıyorlar.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle,
bencillik ve kişisel menfaat düşkünlüğü insan fıtratına terstir. İnsan,
“gayrın elemiyle müteellim” (başkalarının acısıyla acı duyan) bir
varlıktır. Müslümanların himmet ve gayretlerini kişisel menfaatleri
elde etmeye odaklamaları, kalbî bir hastalıktır. Hem topluma, hem
insanlığa ve hem de insanın kendisine yaptığı zulümdür.
Müslümanların
yıllardır yaşadığı acıların, akan kan ve gözyaşlarının, baskı ve zulüm
altında ezilmelerinin en önemli sebebi yine Müslümanların parçalanmış
hâlidir. Allah’ın, birliği emreden ayetlerini göz ardı etmek, zulme
sessiz kalmak, umursamazlık, yalnızca kendini ve ailesini düşünmek,
dünya hayatındaki çıkarların ardına düşmek, nefsâni tartışma ve
çekişmelerle vakit öldürmek vicdanî değildir.
Biz, Allah’ın
emrine itaat edip birlik olmadığımız için, Allah güç vermiyor. Öncelikle
düşmanlığı bırakıp, kendi içimizde kardeş ve birlik olmak için çaba
göstermemiz gerekiyor. Şöyle uyarıyor bizi Bediüzzaman:
"Hâricî
ve büyük bir düşmanın hücumu zamanında, dahilî küçük düşmanlıkları
bırakmak elzemdir. Yoksa, hücum eden büyük düşmana yardım hükmüne
geçer." (Risale-i Nur, Emirdağ Lâhikası)
Zulmün bu şekilde devam
etmesine göz yummamalı. Müslüman ülkeler bir araya gelmeli. Sorunlar
ortaya konup, istişare ile çözüm aranmalı. Böylece hem İslam ülkelerinde
huzur ve barış sağlanır ve hem diğer ülkelerle olan ilişkiler sağlık
kazanır. Aksi, daha fazla kan, daha fazla acı, daha fazla gözyaşı ve
daha fazla zulüm demektir.
Bugün birlik bilincine en fazla
sahip olan, birlik olmanın gerekliliğini en fazla dile getiren ve
ittihadı en fazla arzu eden ülke Türkiye’dir. Hükümetimiz, başta
Başbakanımız Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanımız Ahmet Davudoğlu,
İslam Birliği’nin inşası yönünde önemli çalışmalar gerçekleştiriyorlar.
Sığınmacı kardeşlerimize gösterilen ilgi ve yapılan yardımlar, inşa
halindeki binanın temeline konan bir taştır; onu sağlamlaştırır. Bu
bina, Allah’ın izniyle Müslüman kardeşliği temelleri üzerinde
yükselecektir. Türkiye-her kim, her ne derse desin- dünyadaki tüm
Müslümanlara, elinden gelenin en fazlasıyla, tüm imkânlarıyla ağabeylik
yapmaktadır. Bundan böyle de bu bilinçle devam edeceği ortadadır.
Son olarak Üstad’ın hikmetli tespitlerine kulak verelim:
"İttihad-ı
İslâmın tam zamanı gelmeye başlıyor. Birbirinizin şahsî kusurlarına
bakmamak gerektir... Bunu da teessüf ve teellümle size beyan ediyorum
ki: Ecnebîlerin bir kısmı, nasıl kıymettar malımızı ve vatanlarımızı
bizden aldılar, onun bedeline çürük bir fiyat verdiler. Aynen öyle de,
yüksek ahlâkımızı ve yüksek ahlâkımızdan çıkan ve hayat-ı içtimaiyeye
temas eden seciyelerimizin bir kısmını da bizden aldılar, terakkilerine
medar(yükselmelerine dayanak) ettiler. Ve onun fiyatı olarak bize
verdikleri, sefihane ahlâk-ı seyyieleridir(beyinsizce kötü
ahlâklarıdır), sefihane seciyeleridir(beyinsizce karakterleridir)."
"Meselâ,
bizden aldıkları seciye-i milliye(millî karakter) ile, bir adam onlarda
der: "Eğer ben ölsem milletim sağ olsun. Çünkü milletimin içinde bir
hayat-ı bakiyem(sürekli ve devamlı hayatım) var." İşte, bu kelimeyi
bizden almışlar ve terakkiyatlarında(ilerlemelerinde) en metin esas da
budur. Bizden hırsızlamışlar. Bu kelime ise, din-i haktan ve imân
hakikatlerinden çıkar. O bizim, ehl-i imanın malıdır." (Hutbe-i Şamiye)
Fuat Türker, Haber Vaktim
(
Gücümüz Gidiyor! başlıklı yazı
fuatturker tarafından
25.03.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.