1
Varlığın eş güdümlü
gayesi olsa olsa hüznün depreştirdiği. Bazen sıra dışı bir izlek yansıyanın
yaratısında saklı olan öyle ki varlığın malikinin bile tahayyül etmekte
zorlandığı. Bir dürtü ise ele geçiren o kifayetsiz irade, baskının izdüşümü ile
hiçbir edimde bulunamazken. Zafiyet, açlığın doyumsuzluğu ve külfet omuza binen
bir tek Allah’ın kulu objektif bir tanımlama sunamazken bu açılıma.
Kısır bir döngü sadece
yeknesak gel-gitlerle sabit bir devinime maruz kalmış. Ve bir o kadar maruz
kalınası tezahür içeriği hiçbir denkleme tekabül etmeyen.
Kesinlikle anlamsız ve
yetilerin sınır ihlali ile doz aşımından kaynaklanan bir ölüm.
Geçmiş o tozlu
kayıtlarda pis pis sırıtırken anlık dökümler de teyidini beklemekte telaş
içinde. Soyut bir aktarım o akıl dışı imgelerle var olma telaşı ile çarpıcı ve
somut bir düzlemde yer bulma gayesi ile onca tortu birikmiş ruhun
derinliklerinde.
Suskusu ya da tepkisi
insandan insana değişen.
Duyumsal çağrışımı
fazla gürültülü kâh depresif bir yılgıyla gözyaşı taşıyan kah manik bir sızı
ile boğulurken kahkahalara. Aşkın ve hayatın cilvesi ise tek gerçek.
Bir yandan
duyumsadığımız mutluluk diğer yandan çaresizliğin yarattığı o çok seslilik ve
tekdüzeliğin yok oluşu ritüelin esnekliğinden.
Beklenmedik onca
varsayım yarına çıkma korkusu ile eşleşirken zaman. Kaygının tavan yapması ile
uzlaşıcı bir birliktelik çalıntı günler ile kısalırken yürüyüş mesafesi.
Hangi söylence gerçek
ya da kaynağı nedir tüm o söylemlerin?
Mütemadiyen çınlayan o
seslere kulak vermek belki de seçme gayreti içerisindeyken kaynağını. Belirsiz türevleri
insan doğasının tüm getirisi ve bir o kadar verilen kayıplar.
Huzurun tınısı,
kaygının dehşetengiz tutarsızlığı nice dokunuş kâh fiziksel kâh duygusal ama
bir türlü alt edemediğimiz.
Görüş alanına dâhil
olmayan bir perspektif ise konuşlandırıldığımız elde var çelişki.
Arayışın çözümsüzlüğü
belki de varılan mesafenin boyutsal devinimi an ya da mekân gözetmeyen. Ana odaklı
ne çok anı bazen sürrealist bazen tüm doğallığıyla esir ve yenik düşmüşken komüne.
Ne de olsa ‘’insan insanın cehennemidir’’ oysaki ayaklarımızın altına sunulmuş
iken cennet: Ne paralel edimler ne yansıtılan izlek ne da sayısız söylence
darboğaza girmiş iken vicdan sebepli sebepsiz üstelik.
Kim ise öykündüğümüz,
kim ise taarruzuna maruz kılındığımız belki de miadını doldurmuş bir tahakküm
sayısız yaptırıma endeksli.
Lezzetli bir yemeğin
mimarı her ne kadar galip gelse de sunumu ile tüm realitenin talepkar bir
üslupla elinizdekiler teker teker çalınırken göz göre göre üstelik.
Bariz bir yanılsamadan
ibaret olsa keşke döngü ve keşke baştan bir sıfır mağlup başlamasak oyuna
tarafların dahi kestirilemediği o düzlemde.
Duyguların savsaklığı
kadar da akla zarar tüm o ihtimaller bir sonrakini dahi kestiremezken.
Hayatın kıyılarına düşülen
sayısız not atalardan miras: ‘’Saygıda asla kusur etme ve sınır tanıma severken…
‘’
Dünden nice öğreti ama
yarınlarda yer teşkil etmekten aciz ne de olsa pek çok kavram içerik itibariyle
sözlüklerde yer bulmakta. Sevmeye dair iken her şey nefretin anlatısı feri
kaçmış o gözlerde adeta haykırırken:’’Uzak dur hayattan ve koru benliğini!’’
Saygıda kusur etmezken
ağlak mizaçları ile örselenirken insan ve vicdan.
Ne çok sanı.
Ne çok çekince.
Ne çok ihtiras.
Ne çok ego.
Ne az gerçek insan
gerçekten meylederken aslına ve canhıraş haykırırken öğretiler.
İmgelerin varlığı ve
kişide yarattığı o izdüşümü.
Sakin bir ömrün
kıyısında açılan o dipsiz uçurumlar.
Samanlıkta iğne aramak
kadar sancılı artık sevmek ve sevilmek. Sevmek kolay olsa da tek yönlü bir akım
yüreğe sığdırılamayan ve bir o kadar yere göğe sığdıramadığınız sakıncalı
varsayımlar severken yerilen ve överken eleştirilen. Durduk yerde yaftalanmak
da cabası düşmekten kendinizi alıkoyamadığınız.
Sakıncalı nice söylem
kulaktan kulağa yayılan ve peşinden koşturan kitleleri.
İsimsiz mevsimler ve
tanımsız bir boyunduruk düşmüş iken payınıza.
Gerçek dünyanın düş
sakinleri bizim gibiler sürekli ve biteviye takılıp kalmış tüm o detaylarda…