Hiçlikle iştigal
ettiğime kani olduğum bir dönemeçteyim hem de uzun zamandır. Aslında sen
gittikten sonra hayatın ritmi hepten değişti.
Hepten şekil değiştirdi
hayat ve imgeler ya da kani olduğum bir döneme denk geldi.
Rabıtası farklı ve
rakımı sürekli alçalıp yükselmekte…
Bazen tanıyamıyorum kendimi.
Hayır, ne bir ayna ne de bir cam vitrini bahsettiğim. Tam tersine
özümsediklerimi öğütme gayreti benimki. Biliyorum bir o kadar beyhude bir heves
ama inan ki başka türlü nefes alamazdım hele ki hele ki o günden beri.
Öylece geldin ve gittin
sen.
Ellerim avuçlarındaydı
ve başımı her okşayınca duyduğum o güven duygusu.
Bir sen okşardın saçımı
aheste aheste bir de annem okşamakta başım her dara düştüğünde.
Ne saçma bir hayat ve
sona kurulmuş bir saat. Hep geri kalan bir saat ve asla doğruyu göstermeyen.
Kim demişse, yanlış bir saat bile iki kez doğru zamanı gösterir diye nasıl da
safça inanmıştım. Tıpkı senin anlattığın o mutlu masallara bel bağladığım gibi.
Bel bağladığım ne çok
insan ve ne çok hayal.
Şükürler olsun ki her
hayalimi gerçekleştirdim tıpkı bana öğrettiğin gibi ve tüm o ilkeler hani tek
tek yazdırırdın gönül sayfama: hangileri mi… hangi birini sayabilirim ki, baba
hele ki eklentili ne çok sayfaya attım imzamı seninkilere nazire yaparmışçasına.
Yordanası çok şey var
doğrusu ve irdelenesi ve öykündüğüm… Öykündüğüm hiç kimse yok inan ki… İlla ki
ben evet, tüm derdim yine benimle.
Acımasızca eleştirmeyi
seviyorum ama sadece içimdeki saklı o beni. Sanırım bu da bir öğreti senden
miras. Ne de olsa bayan mükemmel rolü tahsis edilmişti kendimi bildim bileli.
Neyse ki megaloman olma safhasını es geçtim. Ne kibir ne gurur ama varsa yoksa
haysiyetim ve onurum. Ki payidar olmama budur namzet.
Doğrunun ve yanlışın
tezat düşmediği bir zaman içinde bulunduğumuz ki ufak bir çocuk olsaydım inan
ki işim çok zordu. Bak, bu yaştayım hala bir sürü tantanaya maruz kalıyorum.
Kısaca her şeyin karmaşık ve kavgalı o bulgusu ne de savsak bir zihniyete maruz
bırakıyor insanları.
Ait olup olmadığıma
bile vakıf değilim neye ya da kime değil mesele zira hep öngörülerim ve adı
batasıca ilkeler.
İyi bir savunma avukatı
olurdum ki hep arzu etmiştim ve hayalini kurmuştuk seninle. Üstümde siyah cübbem
ve mahkeme koridorlarını arşınlarken tahayyül ederdim kendimi. Hey gidi günler hey…
Ya şimdi…
Biliyor musun hayaller
ve gerçekler o girift yapısıyla fazlasıyla kurcalamakta zihnimi. Şükürler olsun
ki yetilerim yerli yerinde bir farkla ama eskiye oranla: Daha dikkatli ve daha
duyarlıyım…
Sensiz bir gün daha
sensiz geçen yıllara ek olarak ve hep sensiz geçmeye mahkûm. Gidişini
kabullenmek çok zaman aldı ki sana malum olduğuna adım gibi eminim ve diğer pek
çok şeyin malum olduğu gibi: saklı ümitlerim, saklı yarım, saklı yarınlarım ve
bitmek bilmeyen şikâyetlerim. Ama inan ki kimseyle paylaşmıyorum o şikâyetlerimi.
Ne de olsa insanlar nerde üzünç var arkasına bakmadan kaçıyor. Mahzun olmam da
önem arz etmiyor mazlum olmam da. Aslında nedir önem arz eden ya da kıymete
bilen inan ki anlamış değilim. Yine de olduğum gibiyim yine de olması gerektiği
gibiyim. Ne çok zorunluluk ne çok detay ve nasıl da yorucu. Zihnim yorgun hem
de çok yorgun ya ruhum… Onu hiç sorma. Ama hala o çocuğu kaybetmedim hem de
bıraktığın gibi beklemekte. Neyi beklediğini bilmese de nöbette her daim…
Özlemler, yılgılar ve ihtimaller…
Evet, hala bir ihtimal
var baba. Ya, sence…