Akılsız cevaplarım
olmalı belki de sıra dışı olduğu içindir anlam olmaya değmez derken, irkildiğim
o sancı.
Duyarsızlığın tavan
yaptığı belki de ilklerin birincil özelliklerini kaybedip tüm durağanlığıyla
ardı ardına eklentilerle kıramadığımız o kalın zincir.
Tüm tutarsızlığı ile
ilk etapta olmak ve kovuşturamadığımız gölgelere fazlasıyla yüklenmek…
Serap gibi: Adı da
varlığı da aynı ıslıkla çalınan gizemli bir kadın Serap. Adını nereden
öğrendiğime gelince: Bu da hayatın bir sunumu işte. Ve farz edin ki bir serap
gördünüz yazıyı okuduktan sonra zaten duyumsayacaklarınız kalıcı olma
ihtimalini yitirecektir bir başka metinde asılmışken küreklere/yüreklere.
Devrik arzular gibiydi
Serap.
Kanıksadığı değerlere
rest çeken ahvalinin terennümü eksik şiirlerinde de fazlasıyla yer tutuyordu
gelin görün ki; kinaye yüklü söylemlerde ve edebini yitirmiş tezat iklimler
gibi iken varlığına atıfta bulunan o bir nebze de olsa yüksünmüyordu zira
seçimi ona ait değildi bu hayatın. Belki öfke belki de hüzün belki de yoksunluğun
huzmesinde bir damla yaş dahi akıtmazken sanıyor muyduk ki eşlik eden tek bir
damla yok, her yalnızlıkla baş başa kaldığında.
İlk kez bir pastanede
çayını içerken gördüm onu ve tam o sırada sesini duyuramadığı garsona ayağa
kalkmış sesleniyordu ki sahi, dedim: Bir kadın için hayli uzun ve bir o kadar
da iri kıyım ve detone olmuş bir şarkı gibiydi kulağımda çınlayan: ‘’Garson,
neden ikinci siparişimi yine duymazdan geliyorsun?’’
Kalın bir tondaydı sesi
hatta bir kadına göre pek de alışagelmedik.
Dikkatlice bakınca-ki
buna ne hakkım vardı ne de beni ilgilendirirdi gelin görün ki merakıma
yenilmiştim-gözlerindeki o buğulu dünya beni içine esir etti. Oysaki en çok
hüzün bana yakışır, dememek için nasıl da zor tutmuştum kendimi.
Yan masada oturan genç
çift oldukça acımasız ve bir o kadar yüksek tonda uyardılar Serap’ı.
‘’Biraz yavaş olur
musunuz? Elbette gelecektir garson. Hem burada tek siparişi geciken insan da
değilsiniz.’’
Hışımla geçti yerine
Serap. Ne bir tepki vermişti ki beden dili ile yapacağını yapmıştı lakin tek
kelime dökülmedi dudaklarından ama sildiği o tek damlayı hayal meyal
hatırlıyorum.
Yorgundum hayli. Avrupa
yakasında onca iş birikmişti ve sabahın sekizinden beri koşturup duruyordum.
Taşınma telaşı içinde evin ne eksiği varsa çoğunu almış ama bir o kadar da
ayaklarıma kara sular inmişti. Değil eve kadar yürümek konuşacak halim yoktu ve
muhtemelen ben de hayli ter dökecektim garson masama gelsin diye.
Dememe kalmadı ki peyda
oldu tıknaz garson sanki elimde sihirli bir değnek ile çizmiştim garsonun
geleceği istikameti.
‘’Buyurun, efendim: Ne
alırdınız?’’
Ben daha yeni gelmiştim
lakin hem ne ara görmüştü daha doğrusu okumuştu aklımı?
‘’Hoş geldiniz,
hanımefendi. Evet, bizde hizmette sınır yoktur ve hemen de getirmek isterim
siparişinizi.’’
‘’Peki’’dedim:
‘’Ya, yan masada oturan
hanım?’’
Çok önemli bir sır verecekmişçesine
eğilip fısıldadı usulca:
‘’Hiç sormayın ah, hiç
sormayın.’’
‘’Neyi’’dedim belli ki
olağan dışı bir olay olmuştu da dertleniyordu adam.
‘’O…’’demesine kalmadan
Serap dürttü beni tam da konuya dâhil olacaktım ki…
‘’Sorun değil’’dedi
kadın hem üstüme ne vazifeydi de tanımadığım bir kadın hakkında yapılan
dedikoduya müdahil olacaktım?
‘’Onlar değil ki tek
sorun arz eden. Ben bu semte taşındığımdan beri hangi birini sayabilirim ki bu
denli muhalif olan?’’
Ters giden bir şeyler
vardı ve eğer doğru tahmin ediyorsam…
‘’Siz siparişleri
yetiştirin kim ise bekleyen. Bir daha da buraya ayak basarsam.’’
Dönüp tüm nezaketimle
kadını masama davet ettim:
‘’Buyurun lütfen. Eşlik
eden masama hem de garsonların iki işi birden çıkar tek seferde getirecekleri
ne ise.’’
Kadın şaşırmıştı yoksa
gücenmiş miydi de bakışlarını kaçırıyordu?
‘’Siz…’’demesine mahal
vermeden iki polis memuru belirdi kapıda.
‘’Serap Binboğa?’’
‘’Evet’’ dedi kadın.
‘’Bizimle karakola
geliyorsunuz.’’
‘’Suçum ne ki?’’ diye
sordu kadın.
‘’Biliyorsunuz ve
lütfen işimizi güçleştirmeyin’’
‘’Daha dün gece çıktım
nezaretten. Yine ne yaptım da götüreceksiniz?’’
‘’Hakkınızda şikâyet
var yeniden. Komşu apartmanlardan da ihbar aldık.’’
‘’Bakın…’’demesine
rağmen devamını getirmedi.
‘’Para kazanmanın daha
kolay yolları yok mu sizce?’’
‘’Benim ahlak bekçim
olacağınıza gidin de bir Allah’ın kuluna sorun bakalım, kaç zamandır iş
aradığımı.’’
‘’Tıpış tıpış geliyor musun
yoksa zorla mı götüreceğiz seni?’’
‘’Bir bardak çay bile
içmeme izin vermiyorsunuz. Hay, ben böyle…’’
‘’Hanım, hanım yoksa
bey mi demeliyim? Bana bak topla ağzını burası edepli bir mahalle hem…’’
Ben şaşkın bakışlarla
incelerken etrafı, garson dönüp sordu:
‘’Çayınız soğumuştur.
Yenileyim mi?’’
İçtiğim çay mıydı yoksa
zehir mi enjekte etmişlerdi de bir kadını daha ateşe atmanın verdiği hezimet
yakıyordu içimi?
***
‘’Peki, ya sonra hiç
görmedin mi onu?’’
Çayının olmayan
şekerini karıştıran Nihal’di sorusuyla muhatap olduğum ki kaç kez anlattığımı
bilmiyorum Serap’ın hikâyesini ama ben sadece bir ara durak bellemiştim
karakolu.
Sonunda ağzımdaki
baklayı çıkardım:
‘’Nihal, dün
onunlaydım.’’
‘’Ah’’ dedi Nihal.
‘’Hiç akıllanmayacaksın
sen, değil mi? Altı üstü bir hayat kadını üstelik kadın mı erkek mi o bile
belli değil.’’
‘’Çok acımasızsın
sen…’’
Yine kesmişti lafımı.
‘’Hiç bile sadece
toplum kurallarına riayet ediyoruz.’’
‘’Al da oku bakalım!’’
Üç gündür kimselere
anlatamadığım derdimi nihayet söyleyecektim birilerine gerçi nasıl bir tepki
vereceğini bilmiyordum ama.
Gazetedeki resme baktı.
‘’Bu o mu?’’
Fal taşı gibi açmıştı
gözlerine.
‘’Çok üzgünüm inan ki
hem…’’
‘’Bu saatten sonra
üzgün olsak ne fayda Nihal? İmam ve benim haricimde kimse yoktu cami avlusunda.
Ayrıca bir de polis otosu.’’
‘’O neden ki?’’
‘’Arkadaşları gelir de
olay çıkartırlar diye önlem amaçlı.’’
‘’Kimse gelmedi mi?’’
‘’Tek bir…’’
‘’Yaşadığı o derme
çatma binada yine komşuların şikâyet ettiği…’’
Hıçkırıklara boğulduğum
dün gibi hatırımda ve Nihal sildi gözyaşlarımı.
‘’Sevgilisi mi ya da onu pazarlayan…’’
‘’Hayır, Nihal.
Bırakmıştı bu işleri ve bir iftiraya kurban gitti hem de üvey babasının yaptıkları
yetmezmiş gibi peşine taktığı o adamlar zaten uzun zamandır takibindeymiş.’’
‘’Cidden bu röportajı
yayımlayacak mısın köşende?’’
‘’Yapacaktım ama
vazgeçtim en azından mezarında rahat uyusun.’’
‘’Hala söylemedin
mezarı başında kimin gözyaşı döktüğünü.’’
‘’O zaman tanıştırayım
sizi. Oğlum, gel buraya. Hadi, nazlanma da sevelim seni hem belli mi olur o da
gülümsüyordur gökyüzünden bize senin yeni evindeki varlığını hissedip.’’