Aşk Secdedir Kulun Âlemlerin Rabbine

 

(Zaman Aşkla Örülmüştür Örülü Olanı Çözmek İsteyene…)

 

Zaman çalandır kendisinin farkına varmayanın

Zaman alandır geçip gittiğinin farkına ermeyenin

Zaman verendir kendisiyle yanına gelenin gülümsetenin

Zaman gösterendir görmeyene görmek isteyen gösterendir

Zaman hakka erdirendir ermeyi dileyene hoş geldin diyene

Zaman verdirendir ahiret için kazanç al saklama dağıt diyendir dağıtana

Zaman ne saklayana ne kaçana ne varmayana anlamak istemeyene bir azaptır kapısını açar

Zaman çalana kazancından vermeyene kazancı olanın kazancına göz dikene azaptır elinde taşıdığı bıçaktır kasaptır…

Zaman hesaptır hesap var diyen

Zaman hesapsız davranırsan nar var diyen

Zaman kitaptır okumayı isteyene

Zaman hitaptır dinlemek isteyene

Zaman nakittir kazanmak isteyene

Zaman aşkla örülmüştür örülü olanı çözmek isteyene, gülmek isteyen, güldürmenin peşine düşene cennet kapısıdır, cennet bahçesidir…

 

Aşk bir kapına varışla istemez demez ki haydi yarışa, gelişidir vardırmak barışa kendinle âlemle bir idrak seviyesidir, gel gel demesidir, gülümsetmesidir… ‘Aşk odu önce maşuka, andan âşıka düşer.’ derler, malum, Mevla gönderir al der kulum almazsa da içeriye girer, kul tadına varınca der bu yolum hakka varışım. Başlar usul usul aşk ateşi tatlı tatlı heyecanla yakmaya önce sevilene ondan sonra sevene düşer ateş, anlatma varma. Yol uzundur ya da kısadır fark etmez aşkı tadan için, sarar aşk gelişiyle bir andan, dirilir can bir anda kalmamıştır eski can, yandıkça can olur, konuşan olur konuşacağını hakkı sonra gönülleri bulur.

 

Gözleriyle konuşur gözüyle konuşur, susmasıyla konuşur. Buluşur Mevla’sıyla, varır sevdiği bir Gönül’e güzele, kendine özele, yandığı gibi anladığı gibi sevilende de yakar bir ateş, yakılan nurlu bir ateş, nurdur nur kokar, anlarlar derler ki birlikte yanmalı, hasreti olsa da gönülden sarılmalı, gönül olur pervane döner nurdan ateşin etrafında, pervane olunca gönül gözü o ateşi görür, hayranlığına hayran kalır sarılır, sarıldıkça nura karışır, bu yüzden aşığı görünce herkes deli sanır aslında olmuştur nura karışarak veli olmuştur, başı döner güzellikten, aklı gitmiştir gönül aklı olmuştur, âşık olan bakar anlar diğerleri belki sonra aşkının farkına varır ya da varmaz hep yanılır, kapısı kapalıdır bildiğimiz kapı değil gönül kapısı, içeriden açmaz kapatır sıkı sıkı.

 

Pervane olan gönül aşkını vardığın kendisiyle olduğunu gösterebilmek beraberiz diyebilmek çağırdın geldim diye bilmek için gördüğü anda ışığı, nurdan aşkın sevginin etrafında dönmeye başlar, anlar başlar. Bir gülümsemedir gülümset diye bir çağrıdır ya başka nedir bu? Aşkla hayat gittikçe daralan bir çemberi vardır, bu Mevla tarafından sınanmak, yandıkça ayrı kaldıkça koşması için. Döner nurdan ışığın aşkın etrafında döner, döndükçe nurdan kaybolmak karışmak için biraz daha yakından dönmek içine girmek, ışığı nuru yaratan Mevla’sını görmek ister, ister, ister, ister. Yaklaştığı aşk nuruna yaklaştıkça gördüğü anda aşkı ilmel yakin mertebesi olarak tanıyan pervane yani gönül, onu aynel yakin bilmek istediği için gittikçe nurun içindeki çemberi daraltıyor, hasretle, gurbetle, gitmekle, söylemekle, görmeyene anlat görsün diyerek.

Anladıkça nurdan çember minber daraldıkça anlamaz âşık bunu gönül oldu ya pervane döndükçe hoşlukla hoş oluyor, hoş olanı buluyor, daha hoşunun aşkın cennetten bahçesinin kokusunu duydu ya onu artıyor, nedir hasret, gurbet aşığa kendi diyarı şevki artıyor. Şevki arttıkça da cesareti basireti artıyor, karışıyor nura. Aşk nasiple gönlün cesaret işidir, herkes sevmeyi aşk zan eder değildir sevmedir basittir. Aşk gönlü pervane etmek sevdiğini insanı âlemi azizi bilmek onun dersine düşmektir cesaretle gönül kanadını şöyle bir değdirir nurdan ateşe, varır kardeşe, gün görmemişe, beklemişe sevmemişe, anlatır çoğu anlamaz deli divane der, doğrudur aşkla deli divane olmuştur cennet bahçesinde gezince kokusunu alınca, nasıl deli olunmaz ki o güzelliği yaratan Mevla’sından gelmiştir. İşte bu lezzettir gerisi geride kalan ise bir acı, ne yabancı ne yalancı anlar, alt tabaka yoksullar anlar ihtiyacı vardır tanır, kapısını açar yatırır, anlatınca yakın olur yakınlaşır, zaten âlemde Âlemlere Rahmet peygamberimizin S.A.V. Aşkıyla yaratılmadı mı?

 

Dün geçen her aşksız gün acı verir, yakar aşığın içini, uzak etmez gelişini. Lakin gelin görün ki acıda şifadır ona, Mevla göndermiştir vardır bir hikmeti bilir artık acı o kadar hoşuna gider ki, acıyı tatlı etmek şeker gibi etmek için koştukça koşar aşar aştıkça vardıkça yaşar, aşk nurunun ateşinin önünde içinde daha fazla dönmeye başlar. Acı ve lezzeti buluşturmak karıştırmak için, acı bu nedenle verilmiştir tatlı eylemek için, aşk idraktir, gelmektir, sevilmese de bunu da bilmektir, gelmeyene gitmektir her insan taşıyamaz ve anlayamaz… Birbirine zıt bu iki duygunun bir arada olması insanın bakıyorsun bazen az ekmek yemekle ya da sofrasında üç gün et varsa dördüncü günü yoksa basıyor talihe şansa bahta feleğe çatmaya ah ah! Şimdi aşkla olmak nasıl mümkün olsun böylesi bizlerle? Aşk bize bu anlatımıyla, azap varsa azabın sonunda ferahlıkta vardır durma acıyı azap veren dikeni kaldır bu senin görevin sen acının içine şeker gönlünü kat dikenleri gönlünle elinle al dikeni sana batsın, diken nedir anla bil kaldır dikenleri âlemde der.

Aşk secdedir kulun Alemlerin Rabbine, dünyaya gönderenine, her şeyini verene, istemeden verene, içine az dert koymuşsa kabulüm diyene az sonra bitecek olanı bilene, biz yazana siz okuyana anlayana cana varana, cananın canını aziz bilp sarana… Rabbini kendini bilene, insanım ben diyene… Aşk günde beş vakit Rabbim çağırır çağrını Rabbim duydum, çağrına geldim demektir

 

İşte aşk böylesine lezzettir ve lezzetli olmasındaki sırrı budur bunu anlamak yakalamak aşkla gereklidir, gerisi dedikodu etmektir, kazanç peşinde yürümektir tir tirde tir… Yalnız bu beleş değildir, karşılığında nurdan nur aşka sahip olursan böylesine yüklediği yükü vardır, varanlardan olmak dileğimle, vesselam.

Mehmet Aluç


( Aşk Secdedir Kulun Alemlerin Rabbine başlıklı yazı kul mehmet tarafından 17.09.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.