Geçenlerde şehre inmişti. Ahmet amca yürürken yine nefesi tıkanmış bir öksürük peydah olmuş enerjisini alıp götürmüştü. Gelmişken bir de doktora uğrayıp şu melun öksürük nedir bir baktırsam diye düşündü. Yok, canım şimdi bir dolu tahlil isterler, gücümü mahveder, bir netice de vermezlerdi. Yorulduğu da yanına kar kalırdı. Hem de böyle doğal bir çevrede insan kolay kolay hasta olmazdı. Basit bir üşütmedir diye geçirdi içinden.
Daha birkaç adım atmamıştı ki Azrail boynuna sarılmışçasına nefesi kesildi. Kan ter içinde kaldı. İlerdeki banka düşmeden kendini zor attı. Uzunca bir süre dinlenip biraz nefeslendikten sonra fikri değişmiş bir halde hastanenin yolunu tuttu. Doktor neyin var amca diye sorduğunda bir şeyim olduğunu zannetmiyorum evlat üşüttüm her hal. Bizim oranın insanlarının ciğerleri boğa ciğeri gibi güçlüdür. Bu söylediklerimi kulak ardı etme sakın. Ona göre muayene et beni, kuru bir öksürük. Bir de nefesimde tıkanma var. Hadi yazıver de birkaç ilaç kendime gelirim. Birkaç güne kadar diye ekledi.

Doktor, amca birkaç tetkik yaptırsak iyi olurdu deyince itiraz etmesi söylenmesi gereken yaşlı çınar kendisini pek de iyi hissetmediğinden öyle rahat edecekse yaptıralım bakalım evlat diye seslendi. Doktora birkaç saat sonra sonuçlar gelmişti. Doktor uzun uzun inceledi sonuçları. Ahmet amca hadi evlat daha halledecek bir dolu işim var uzatacaksan gerek yok vazgeçtim. Meryem’imi görürsem bir şeyciğim kalmaz diye mırıldandı.
Doktor kendisine en küçük bir hastalığı yakıştırmayan bu ak saçlı kocaman yürekli vakur duruşlu adama durumu nasıl izah edeceğini düşündü. Durum hiç de sandığı kadar basit değildi. Seni birkaç gün misafir etmemiz gerekecek Ahmet amca dedi. Ne misafiri doktor delendin mi sen diye çıkıştı. Doktor durum zor da olsa uzun uzun anlattı. Hastalığın ciddiyetinden bahsetti. Yaşlı çınar yaşından değil kederinden çökmüştü adeta. Nasıl olur doktor bana her yerin hasta de ama ciğerin hasta deme. Nasıl olur bizim oraların havasında insanın ciğerleri hasta mı olurmuş? Şifadır hava ilaçtır bizim için. Hem şimdiye kadar hiç kimse böyle bir rahatsızlık yaşamadı bizim orada. Nasıl olur? Nasıl olur? Doktor ne olur bir hata var de bana. Sen kanser değilsin de diye doktora sarıldı. Hıçkırıklara boğulup olduğu yere yığıldı.

Doktor yardım edin yardım edin diye bağırdı. Hastabakıcılar geldi. Adamı bir sedyeye yatırdılar. Yaşlı adam almış olduğu serumun da etkisiyle her şeyden uzak bir uykuya daldı. Sanki her şeyi unutmak istiyordu. Bir müddet sonra gözleri açıldı. Sağa sola baktı. Ben neredeyim diye mırıldandı. Başucunda doktoru görünce her şeyi hatırladı. O şaşkın gözlerin yerini endişeli hüzünlü bir bakış aldı. Gerçek adeta bir şamar gibi yüzünde patlamıştı. Yattığı yerden usulca doğruldu. Karşısında duran aynaya baktı. Ak saçlarının içinde seyrek de olsa bulunan o gençlik yıllarının simgesi simsiyah saçlarda bembeyaz olmuş benzi sararmış solmuştu.
( Ölümün Ucundaki Işık-2(okul Hikayesi) başlıklı yazı erkan-bilgil tarafından 4.04.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.