Başını önüne eğdi. Sorarken sesi adeta tüm vücudu gibi zangır zangır titriyordu. Doktor henüz bir şey söylememişti ki neden neden ben diye ağzından çıkan kelimelerin yerini hıçkırıklar aldı. Onlardan nasıl ayrılırım üstelik beş on gün, birkaç yıl değil doktor söyle nasıl ayrılırım?
Doktor Ahmet amca hastalığın ciddi bir hastalık ama sevindirici tarafı çok da geç kalınmamış olmak dedi. Yaşlı adam başını kaldırdı ve doktoru dinlemeye başladı. Doktor ekledi; uzunca bir tedavi uygulayacağız sana, zaten yaşadığınız yerin temiz havası o bol oksijen senin en büyük ilacın olacak, bir de söylediğim gibi iyileştiririz seni ama aksi takdirde bu sinsi hastalık yavaş yavaş ilerler aniden yatağa düşürür seni diye de ekledi. Yaşlı adam ismineydi senin oğlum diye sorunca doktor barış amca diye cevap verdi. Anlat bakalım barış şimdi ne yapmamız diye sordu. Doktor ilaçlarını yazdı. Kontrolü için bir tarih belirleyip yapması gerekeni uzun uzun anlattı.
Artık hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Son otobüsün hareket zamanına da yarım saat kalmıştı. Sanki hastalığının kabullenmişcesine tüm işlerim aksadı biliyordum böyle olacağını diye kendi kendine söylenerek yürüyordu ki birden iç dünyasında büyük bir fırtına koptu. Olanları nasıl anlatacaktı. Ne diyecekti. Elif hanımla Meryem’e. yok yok hiç bir şeyden bahsetmemeliydi. Her şey içinde kalmalıydı. Hayatta her şeyden sakındığı üzülmelerini en son istediği o iki yaşam kaynağını böyle bir haberle ezemezdi kararını vermişti.
Hiçbir şey olmamış gibi evin kapınsa gelince seslendi. Elif hanım nerdesiniz? Bahçeden bir ses yükseldi. Buradayız Ahmet ekmek yapıyoruz. Bahçeye doğru yürüdü. Mis gibi börek kokuları geliyordu. Yanına çay da yapmışlardı. Birlikte akşam yemeklerini yediler. Yaşlı adamın aldığı her lokma boğazında düğümlense de içtiği ayranla onları yutmaya çalıştı. Birlikte konuştular güldüler, yaşlı adam renk vermemek için elinden gelen her şeyi yapıyor bir tiyatro oyuncusu gibi rolünü çok iyi oynuyordu.
Meryem sınavlara birkaç ay kaldığı için çalışma temposunu biraz daha artırmıştı. Babası bu durumdan çok şikâyetçi idi. Kızım neredeyse yüzünü hiç görmez olduk diyordu. Meryem’in tek hayali edebiyat öğretmeni olmaktı. Belki de onun bu narin şişir gibi yapısı onun bu zarafet duygu ve sanat yüklü bilim dalına itiyordu. Büyük gün gelmiş çatmıştı. Akşam erken yatıldı. Eee ne de olsa iyi bir uyku almak Lazsımdı. Sabahleyin hep beraber kalkıp sınav yerinin yolunu tuttular. Ahmet amca hani pek de kazanmasını istemiyordu Meryem'in. Ayrılmazdı ondan. Biricik kızını da kıramazdı. Olursa bizim buranın üniversitesi olsun hanım. Yoksa ben kızımı yaban ellere göndermem diyordu. Sınavı iyi geçmişti Meryem'in. Bir müddet sonra sonuçlar açıklanmıştı. Meryem sevinçten çıldırıyordu. Kazanmıştı. Hem de o çok istediği bölümü kazanmıştı. Bu mutlu haberi ailesiyle paylaşmak için hemen eve koştu.
( Ölümün Ucundaki Işık-3(okul Hikayesi) başlıklı yazı erkan-bilgil tarafından 4.04.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.