1 Şov Ve Mahrem
Görme ve Görülme
Gören (seyreden) / Görülen (seyredilen)
Üstünlük görende mi yoksa görünende mi? Seyreden mi, seyredilen mi?
Kadir-i Mutlak Allah, herkesi gören ama hiç kimse tarafından görülemeyendir.
Padişahlar halk içerisinde olanları kendi gözleri ile seyretmek istedikleri zaman tebdil-i kıyafet ile dolaşırlardı. Bu, görünmeden görme hiyerarşisidir.
Padişahlar, yaşmakların altından kendisini gözetlemelerine müsaade verecek olsa idi padişah olamazdı.
Padişah kızlarının damat adaylarını uzaktan (gizli) seyretmeleri üstünlüğün verdiği bir durumdur.
Halk arasında ise görme üstünlüğü yaşlı kadınlardadır.
Bu üstünlük oyun kültüründe de geçerlidir. Oyuncular kendi maharetlerini sergileyecekler (izlenecekler). Seyredenler ise oyunu değerlendirme yetkisine sahip olan büyüklerdir.
Yaşadığımız ortam içerisinde mevcut olan tesettür gericilik ve özgürlüğe vurulan darbe olarak algılanırken, eskiden ülkeyi yöneten en büyük otorite olan padişah bile kendini saklayarak ülkeyi denetlemekte idi. Günümüz yönetim sisteminde bile kendilerini “görünmez” kılmak için aynı model araçlara aynı plaka numarası takan başkanlar mevcut. “Görünmezlik” güvenliği sağlamak kadar, sahip olunan iktidar gücünün denetlenmeye kalkılmaması açısından da önem taşımaktadır.
Günümüzde gören ve görünen arasındaki hiyerarşi artık bozulmuş durumdadır. Fotoğraf, kamera ve en sonunda medya gücü insanları “fark edilme” dürtüsü içerisine itmiştir. Daha fazla göz tarafından denetlenmek büyük bir cesarettir! İnsanın kendi denetimini, sana menfaat kazandıramayacak olan bir varlığa yani insana teslim etmesi büyük bir ahmaklık olsa gerek.
***
Yaşadığımız hayat aslında bir senaryo. Bu senaryoda rol alanlar kendi cüzi iradeleri ile istediklerini yapabilirler. İnsan kendi rolünü biçimlendirirken, toplumun gözetimine mi yoksa yaratıcının rızasına göre mi ayarlamalıdır?
Kadın, toplumun en önem aktörlerindendir. Güzel bir çocuk, genç bir kız, taze bir gelin, çömez bir anne, başarılı bir iş kadını, tecrübeli bir kayınvalide, tatlı bir nine vs. Oynayacağı bütün bu roller onun eğitim düzeyi ile bire bir ilgilidir.
Son senelerde yapılan çalışmalar içerisinde camiler de kızlarımızın eğitimine önem vermiş ve bununla ilgili vaazlar, hutbeler hazırlamıştır. İşin tezat olan tarafı aynı camiler eğitimin tesettürlü (İslam dininin emirlerini ihmal etmeden) olarak yapılmasında düzeni bozacak bir durum olmadığı konusunda devleti ikna edici olamamıştır.
Halkın diyanete bakışı ile devletin diyanete bakışı çok farklı olduğu anlaşılıyor.
İslamcılık cereyanının önemli mütefekkirlerinden İzmirli İsmail Hakkı ise kızların eğitim görmelerinden maksadın, milletlerin saadeti olduğunu söyler. Milletin saadeti için, kadın da erkekler gibi eğitim ve öğretime tabi tutulur. Ancak kızların eğitim ve öğretimlerinin devam etmesi için belli şartlar gerekmektedir:
"Ancak bu husus, neslin azalmasına sebep olursa, bir fitneye, fesada yol açarsa, o büyük fesat ve kötülükten dolayı bu küçük fayda erkekten men olunduğu gibi, kadından da men olunur... Kadının eğitim ve öğretimi fıtrî vazifelerini ihlal etmeye kadar varırsa, mesela kadın ev işlerini terk ederek dış işlere giderse, zaruret olmaksızın maişet ve kazanç peşine düşerse, analıktan nefret ederse, evlenmeye karşı isteksiz olursa, bu gibi kötü durumları ortadan kaldırmak için tabii olarak eğitim ve öğretim sınırlandırılır." İzmirli İsmail Hakkı. "EI-Cevabü's-Sedid fi Beyani Din'it-Tevhid" s. 129/141(1339-1441)
İnsan haklarını savunmak için elinden gelen çalışmaları yapan Milli Görüş kadrolarını karalamak için başörtüsü fasıklar için güzel bir koz oldu. “Din siyasete alet ediliyor” denilerek bu güçlü kadroları yıpratmak istediler. Halk, fasık medya tarafından hep kandırıldı. Siyaha beyaz – beyaza siyah dendi. Amaç “Halka hizmet Hakka hizmettir” çizgisinde çalışan bir siyaset anlayışını yok etmekti. Beşeriyet gözü ile baktığımızda başarılı oldular diyebilirim.
İnsan hakları içerisinde “dini yaşama özgürlüğü” bulunmaktadır. Tesettür İslam dininin bir vecibesi olduğunu hepimiz bilmekteyiz (bazı ahmaklar inkâr etse de).
Tesettür dinin bir vecibesi olarak savunulmakta idi. 1970’li ve 80’li yıllarda ayet ve hadislerle savunulan tesettür, 90’lı yıllarda “kadın hakları” söylemi olarak değişti. Feminist duygular vb. beşeri çarpık ideolojiler devreye girdi. Mücadele Hakki boyutta iken nefsanî duygular ön plana çıktı. “Bu Allah’ın emri” diyemez olduk.

( Şov Ve Mahrem başlıklı yazı onur-alp-dem tarafından 7.05.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.