Bir parfüm geçiciliğinde ilerliyordu semtten uzak kaldırımda.Üstüne başına dekor vermeden evden çıkmıştı.Halbuki çıkmadan önce aynaya baksaydı,kaşlarının arasında nasıl olduğunu bilmediği, hafif kurumuş kan lekesi vardı.Aynadan izin istercesine yüzünü lavaboda yıkama alışkanlığını fazla kazanmamıştı.Halbuki dilediğinde şık elbiseler giyebiliyordu.Hevesi süratli kaybolan bir kişilik yapısına sahipti.Yaşamın güzellikleri veya güzellik denildiğinde akla ne gelecekse onu bir an önce elde etmek ister gibiydi.

     Hiç ağladığını gören olmamıştı.Halbuki onun da mazgallara akıtmadığı gözyaşları vardı.İç dünyasını reklam tarzında anlatmayı pek sevmezdi.İçindeki duygular tüneyebildikleri kadar tünemişler,dahasını kendisi de merak etmemişti.Merak ederek başarıya ulaşabileceğini sanmıyordu,buna karşıydı zaten.Etme bulma dünyasında yaşandığını herkes gibi o da biliyordu fakat,kendisi ne yaptığının bilincinde değildi.Bilincini muhasebe definesini aramakla geçirme niyetinde değildi.Şimdilik bu niyetten uzak yaşamaktaydı.Bu bir darağacı mıydı konuşmayan?İçine kurt düşmüşçesine hece hece kelime kelime haykırmak istiyordu.Hayatı boyunca içinden geçirdikleriyle,bunları pratiğe dökme arasında bariz bir boşluk vardı.Hayatını gözünün önünden sinema şeridi halinde geçirmeye koyuldu.Boğazının kuruduğunu hatırlayarak su içmek istedi.Yorgun ve bitap bir halde mutfağa doğru ilerledi.Plastik sandalyesine oturdu ve lezzetli bir düşünceye dalmak istercesine işaret parmağının bir tanesini şakağına yasladı.

     Kaygan yollardı geçeceği köprüler.Altında dalgaların elbiselerini ıslattığı martı soluklu yollar yoktu.Tabiatın serenatını sanatsı gözleriyle izleyebileceği arkadaş ortamı yoktu malesef.

     Konuşmak istedi fakat ani bir refleksle kesildi.Canı sıkıldı,bir şey yapmak isteyip de hedefe ulaşamayan birisinin ruh haleti vardı üzerinde.Zaten ne zaman konuşmaya başlasa çok defa lafı kesilirdi.Ansızın evde suların kesilmesi neticesinde ne yapacağına karar veremeyen bir duygusal kütlenin yaşadıklarıydı bunlar.Hatta daha da fazlası.Neydi bu kendisini rahatsız edenler,hayatında niçin bunlar oluyordu?Bir türlü yorumlayamıyordu çitle çevrilmiş vaziyetteki karamsar hayatında.Yoruma açık kalem misafiri yoktu yanında.Apartman komşularına da uğramayalı bir aya yaklaşık zaman olmuştu.

     Daha dün akşam, kitap ödüllü bir yarışma olan televizyon programına katılmıştı. E-mail ile cevabını göndermiş fakat kendisine cevap gelmemişti.Kazanacağından ve ismini bilmediği o kitaba sahip olacağından emindi.İçinde yaşattığı heyecan rahatlığıyla geçici bir tebessüm aşketti.Karşısında duran akvaryumun içindeki balığın ağzından çıkan baloncukları seyrediyordu.Baloncuklar çocukken oyun niyetine oynadığı baloncuklara çok benziyordu.En azından böyle betimlemişti hayal dünyasında.Turkuaz renkli su borularını küçük kesitler halinde arkadaşlarıyla birlikte keser,sonra deterjan karışımlı suya nefesiyle köpürtme yöntemini uygulayarak baloncuklar çıkartırdı.Onların etrafa yayılmasını izlemek çok hoşuna giderdi.Tatsız kazalar yaşamakta da üzerine yoktu.Hatta bir gün,yanlışlıkla elinde tutmuş olduğu boruya nefesini fazla daldırmıştı.Boğazına kaçan deterjanlı suyun içini yakmasıyla şiddetli şekilde öksürmesi bir olmuştu.Annesi ses çıkartan sesiyle koşarak yanına gelmişti.Mağmalar gibi köpürmeye müsait olan annesi o gün fazla ses çıkartmamış,sadece acı bir tebessüm yansıtmıştı yüzüne.Şimdi o tebessümü hatırladı iliklerine kadar.Kaybolan baloncuklarıyla arkadaş olmuşçasına içine bir sessizlik cemresi düştü.Hissetti ve irkildi.Kendine gelmenin rahatlığıyla balkona doğru ilerledi.Balkonunda iki değişik türden karanfili vardı.Birisini karşı dairedeki komşusu hediye etmişti.Tomurcuklanma sürecine gireli bir hayli olmuştu.Biraz da inat edercesine çiçeğini henüz göstermemişti.Diğeri ise,hazır paketlere ambalajlı şekilde konularak satılanlardandı.Baharatçı dükkanından satın almıştı,çiçek beslemesini fazla sevmese de.Bir ay içinde hayata eşlik eden ve çiçek veren cinstendi.Çiçeğinin rengi,pembeye batırılmış süt kıvamındaki ebru sadesiydi.Kendisine sorulsa tarif etmek bile istemez, pembe der lafı geçiştirirdi.

     Bazen sıkıldığı zaman geniş cüsseli balkona çıkardı.Hava alma gayesiyle etrafı izlerken bu pembemsi hilkat muştusunun da yanaklarını okşamayı ihmal etmezdi.Bari esen rüzgârla yüzleşip şifahi olarak dertleşebilsindi.Buydu şu anki hevesi.Rüzgâr deyince,daha geçen Cuma günü hiç uğramadığı ve sokağın bitim yerine yakın arsaya inşa edilmiş olan camiye gitmişti.Ruhen boşalmak için.Caminin giriş kapısına yakın ,eşiğe yarım metre mesafede dilenmek için yeri avuçlayan bir ihtiyar görmüştü.Dilenci olduğu endamının her ünitesinden anlaşılmaktaydı.Onca kimliksizliğine rağmen merhamet sinyalleri paslı hücrelerini tetiklemeye başlamıştı.Cebindeki bir miktar kâğıt parayı vermek istedi şadırvan gözleriyle.Dilencinin insanın içini dağlayan bakışlarıyla kendisi arasına,havada esmekte olan bir rüzgâr kümesi girmişti.Elindeki zayıf parmakları arasına sıkıştırmış olduğu kâğıt para bir anda cami avlusundaki çınar ağacının ayak uçlarına süzülmüştü.Mahallenin haylaz çocukları da fırsattan istifade ganimetin üstüne konmuşlardı.İçlerinden bu işin en beceriklisi parayı kaptığı gibi oradan sıvışmıştı.

     Caddelerin ve evlerin silueti dahi yürüyüş ritmini değiştirirdi.Yoldan geçen taşıtlar bile bazen lafını keserdi.Bazen çok sevdiği bir arkadaşıyla yolda karşılaşır,konuşur ve sohbetin tam kıvamlı yerinde beynine kalabalık bir ses gürültüsünün geldiğini anlardı.Bu sayede sohbetini fazla uzatmaz,inceldiği yerden bırakırdı.

     Düşünürken,hicran güdümlü bir ilhamın karabulutlar halinde içine göç ettiğini hissetti.Yıllar öncesinden küçük bir çocuğa(tüm masumluğuna rağmen) şaka ile karışık sesli tonda bağırmış ve çocuğun kekeme olmasına vesile olmuştu.Bunu biliyordu ve zıpkın gibi içini parçalayan gerçekle yüzleşmenin de hesabını veriyordu.Daha doğrusu vermeye doğru yol alıyordu.Ayaklarına dikenlerin battığını hisseder gibi oldu.Perçemi yanmak üzere olan sabi heyecanı benliğini kuşattı.Kuşatılmıştı artık ve hesap verecekti çıkamadığı odadan.Tutkal gibi yapışmış vaziyette bulunan bu mâzi düşlemesinden bir an için sıyrılsa iyi olacak sanmıştı.Sıyrılamıyor ve zaman ilerledikçe bir anaforun cazibesine atıldığını pişman gözlerle seyrediyordu.Yüzme de bilmiyordu bu düş hatırına..

     Kurtarıcı bir el mi bekleyecekti şu rutubetli dakikalarda?Bir pir-i fani mi konuk olsundu bembeyaz çaresizliğine?Böyle mistik dokunuşları hayatı boyunca sevmezdi.İstemezdi böyle hayata kapı aralamayı.Felsefeye çok merdiven dayamış,sosyoloji branşına hahiş derecede merak sarmıştı.En iyi konuşabildiği ve ruhen boşaldığı anlar şüphesiz kitaplarıyla baş başa olduğu zaman dilimleriydi.Dağlardan kopup gelen ve şırıl şırıl akmayı dünya bahçesinde bir bayram havasında kutlayan velut çeşmeydi sanki onlar.Ağzı kapatılmamış çeşme ve şirâzesi okumaya endeksli kitap en muhteşem hayat argümanlarıydı onun için.

     Bedeninin yorgunluğunu hissetti.Uyumak için yatak odasına yöneldi.Sabah mahmurluğunun hediyesi olan düzeltilmemiş yatağına uzandı.Elyaf rahatlığındaki yastığına,gündüz yaşamış olduğu olayların putrak dilleri komşu oldu.Çaresiz duran başını yastığa koydu.Desensiz yorganını da gevşek bir hamleyle üzerine çekti.Bir rüya görmek istiyordu içe damıtılan.Damarlarında sicim halindeki kıpırtılardan yeni bir şeyler yaşayacağını umuyordu.Çok defa böyle olmuş ve içindeki haklı tahminler kendisini haklı çıkarmıştı.

     Aynı yastık,aynı yorgan ve aynı odayla hayata bakmaktan sıkılmıştı artık.Değişik yönelişlere katılmalıydı belki de.Lisede okuyorken öğretmeninin yıllar öncesinden söylemiş olduğu şu sözleri hatırladı:”Evladım,insanın bazı duyguları yaşadığı ortam ve eşyalardan etkilenir.Ortama göre konuşabildiğin gibi,hiç hareket etmeyen bir eşyanın yıllarca kendisine arkadaş olduğu evde onu etkileyebileceği sırlar vardır.Eşyanın sessiz duruşunda dahi duyguları seslendiren zaman sinyalleri vardır.Zamanı gelince ve nasibinde varsa anlarsın.”

     Anlamıştı..ne de güzel anlatmıştı şimdi bu başını koyduğu yastık ve desensiz yorgan.Demek ki aşırı rahatlığın akla faydası yoktu ve hayata bir düzen gerekliydi.Uykusunu ve kimliğini emanet ettiği bu odadan artık girdiği şekilde çıkmak istemiyordu.

     Göz kirpikleri kepengini kapatmış ve uykuya dalmıştı.Tatlı girizgâhını oluşturduğu duygusal haliyle umduğu rüyaya doğru yelken açmıştı.Kendisinin iç donanımını değiştirecek kristallerle döşeli çok güzel rüyaydı bu.Belki de uyandığında pişman olacaktı gözleri açıldı diye.Açılmasındı rüyası bir paket halinde.Oysa hediye paketiydi bu hayat parkesine konulan.Hiç tanımadığı ve ondan ayrılmak istemeyeceği melek gibi bir insan görmüştü rüyasında.Rüyasında bile kendinden utandığını hissetti.Belki de melekti bu hediyeyi getiren.Hayatı boyunca bu seviyede ruhunun boşaldığına şahit olmamıştı.Uykudan uyanmazdan önceki ve anlatmaya kıyamadığı bu rüya süvarisinin son sözü şu şekilde sona ermekteydi:”..büyük hataların olsa da büyük üzülme.Kaos bir hayat virüsüdür.İçinin sesini şimdi dinle ve şu gördüğün rüyaya yaşamın boyunca saygı duy.”

     Fazla nasihat dinlemeyi sevmezdi ama uyandığında çok farklı bir alemin kendisini beklediğini anladı.Sanki kalbi yeniden atıyordu.Bir kalp veya ruh ameliyatı geçirmişti rüyasında.İlk ve son ameliyatının bu olmasını istiyordu.

                                                      Gürsel ÇOPUR

( Bir Katre Bir Çare başlıklı yazı Gürsel ÇOPUR tarafından 25.09.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.