Rüyadan önceki düşüncenin odak noktasındaydı.Bir adım daha atsa beyin mumu sönüp kalbi değişik bir atmosfere seyahate çıkacaktı.Hep böyle olurdu ve olacaktı.Gökyüzüne cüssesine göre serpiştirilmiş yıldızları seyretmek ve uzaklardan ışıklı karıncaları anımsatan şehrin lambalarına göz gezdirmek epey zevk verirdi ona.Yeryüzü ile gökyüzü kardeşliği bu olsa gerekti.Elinden tutamadığı sonsuzluk havasını bir nebze de olsa teneffüs edebiliyordu ancak.Cırcır böceklerinin şafak yorganını kaldırıncaya kadarki ötüşmeleri,gece izleri olarak yeterdi.

     Gördüğü rüyaları sabah kalktığında anlatmayı pek sevmese de,dili tutulmayan nasihat güdümlü olayları anlatmayı bazen tercih ederdi.Tabiatın özgür havasında canlı desenler halinde uçuşan kelebeklerin suçu olamazdı.Bir kelebek olmayı istemek suç sayılamazdı.Onları anlatmasa da aynaya bakabildiğinde kendisini coşturacak bir dürtüye mutlaka sahip olmalıydı.Muhabbet çayının dumanının eşlik etmesiyle benliğini kerpeten gibi çeken kalp meyveleri,mevsimi geçmeden insanlara ve insanlığa ikram edilmeliydi.Kireç yüzlü bohem sokaklar hiçbir zaman tatlı rüya göremezdi.Bunu çok iyi biliyordu.Çıkmaz sokaklarla sarmaşık düğümü atılmış yolda ilham rıhtımından söz etmek, insanı zorlayan bir güç sayılırdı ancak.

     Düşüncesini esir almak da istemiyordu.Elbette kabul göreceği şahsiyetli fikirlere bel bağlamasını da bilecekti.Kalabalıklar büyümesine büyüyecekti,buna paralel olarak hep aynı mekanın insanı da olmayacaktı.Tunç gibi bir ruh kostümüne sahip olmak ne büyük talihsizlikti!Gecenin harmanisinde gözünü örtmeyen direnci,ona hayat musluğunda hep hayatsuyu bağışlayacaktı.Öyle inanmış ve o yörüngede benliğini tanımıştı.

     Tüm bu his piramidiyle yolda yürümekteydi..karşısına yıllar öncesinden tanışmış olduğu çok değerli bir kitapçı çıkmıştı.Ayaküstü muhabbet yapmasını ikisi de sevmediği için,her zaman içini dinlendirdiği çay bahçesine doğru ilerlediler.Samimi bir şekilde göz göze gelmeleri,sohbete start veren ilk hengamdı.Heyecanlı elleriyle gömleğinin cebinden küçük bir kitapçık çıkartıp masanın üzerine koydu.Kitapçı bunu hediye etmek için böyle yapmıştı.”Bu kitabın içinde kalp var evladım,hayatın her ünitesini incitmeden süzen ve kuşatan..”

      “İlginç” dedi genç.Aslında bir arayış içerisinde olduğu belliydi.Her düşüncesini rüya kalesinden bakarak idare edemezdi tabiî ki.Suskunluğuna gem vurmak isteyen bir insan rolündeydi şuan.”Anlat kitapçı,seni dinliyorum.”

-Anlatırken şuuru elden bırakmadan göz gezdirmek lazım evladım.
-Neye göz gezdirmek?
-Her kaybettiğin senin olmadıysa,her yakalayabildiğin de senindir.Bir şeye ulaşamazsan bilumum terk etme!
-Avucuma sıkıştıramadığım rüyalarımın gerçekliğini hayatımda görmek istiyorum.
-Rüya,kalp işidir.Kalbinle sıvazladığını,gözün açıkken yapmak pek zor olmasa gerekir.Kalbindeki kıpırtıların düz yolda sağlam ilerleyebilmesi, kalbinde geçenleri olumlu yönde pekiştirmenle mümkündür.İki insanın yapmış olduğu muhabbet,kalp sayesinde sohbete dönüşür.Bir tebessüm bile kalpten gelen ikram çiçeğidir.
-Anladım.Özlüyorum artık bu heyecanımı.
-Özlem,her zaman ayağının ucuna bırakılmaz.Uzaklaştıkça kendisini hissettirir.Zindanda ışığa hasret yaşayan çiğ damlaları senin için özlem değil de nedir?
-İnsan,rüyada zindan hayatı mı yaşamaktadır demek istediniz?
-İyi anladın evladım…

     Bu şekilde doyurucu sohbetin olması,eritilen sürece ne verse kârdı.Şekerlik şeker için yapılmışsa,ikramın kıymetinin ipucu da bu küçük kutuda verilmiş oluyordu.İnsanın içerisine yerleştirilmiş olan kalpte de aynı halka devam etmekteydi.İnsan,yaşadıklarıyla vardı.Bir eşyanın dahi anlatabildiği çok şey olmalıydı.Nitekim oluyordu.Aynalar insanın içini okumasına katkı sağlamıyor mu?Niçin insanlar akan su çevresinde toplanırlar?Cazibesi nedir?Soru sormadan bir nesneye tutunabilmek meraksız davet sayılsa da,insan, düşünceleriyle zaten birtakım sorularını süzmüş demektir.

      Kitapçının destek ve moral sağlayıcı ifadeleri karşısında kitaba karşı ayrı bir sevgi duymaktaydı.Bir şeyi sevmek için mesleğe bağlı olmak gerekmez.Mesleği sevmekle kapılar açılır.Kalp mesleği hayatın fakültesindeki en önemli bir kurmaydır.Sahiplenilince insanlık devam eder.

      Bu duygular kervanında sohbetin en koyu yerinde ilerlediklerinin farkındaydılar.Soru-cevap şeklinde gerçekleşen sohbet doyurucu bir hava estirmişti.

-Görebildiğim kadarıyla sen,taşralısın amca?
-Hislerime yenilmeyinceye kadar,evet.
-İnsan bazen neye hayret edeceğini bilemezken,hayret uyandıracak sözler karşısında duygularını serbest bırakabiliyor.Yanılıyor muyum?
-Bu seviyedeki hayret makamına diyecek bir sözümüz yoktur.Düşünsenize,hayatın kıvamını yakalamış bir insanın kaybedeceği fazla bir ganimet olamaz.
-Kimler kaybeder?
-Hırsızı laboratuara sokamazsın,onun da kendine has dükkanı vardır.Kuyumcudan yediği tokadın elbisesine damlayan ibret hediyelerini görmez belki ama,hayatını çil çil katran saraylarda devam ettirir.Hayret doğrusu..Hırsıza hayret makamı yakışır mı sence?

     Sohbet sürükleyici tonunda devam ediyordu.Taşradan fırlatılan taş,şehir kulesinde mücevher haline dönüşmüştü.

                                            Gürsel ÇOPUR

( Taşrada Sipariş Verilen Kalp başlıklı yazı Gürsel ÇOPUR tarafından 1.10.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.