En son okuduğu romandaki bir cümle kalbinin tiz yerlerini dürtmüştü.Sahiplenmeyeceği betimlemelerin altını dahi çizmiş,çamaşır mandalı gibi asmıştı not kakülüne.Canı acımışçasına hemen yerinden doğruldu.Etrafı izleme merakıyla pencereye doğru ilerledi.Havanın biraz değişmiş olduğunu anladı.Yürüyen insanların az önce okuduğu kitaptaki insanlara benzer taraflarının bulunması onu sevindirdi.Yaprak hışırtısı kulaklarına misafir oldu bir ara..kapı altından eğilerek içeri giren rüzgar kırıntıları,çorapsız ayaklarına temas etmişti.Bünyesine yazı yazılmayı bekleyen beyaz bir kağıt parçası,masadan süzülerek yere düştü.İlhamını kesmeyen bu görüntü rengi,içindeki bembeyaz duygulara elçilik yapıyordu.Bardağındaki kekik tortusu mutfağa gitmesini istiyordu.Bahçedeki mutlu insanların petek petek çevreye olan duyarlılığı,kalemine olan iştahını artırmaya yetiyordu.

 

            Çatı katındaki kuş tıkırtılarına benzer melodi aroması,ruhunun bamtelini sıvazlıyordu.Dışarı çıkamıyordu.Islak kaldırımlar ayaklarına hendek olmuştu.Her parkede leylak kostümlü bir talih göremeyebilirdi.Yaprağı dökülmemiş böğürtlen kalmamıştı çünkü.Kim ne bilsindi tandır küllerinin asfalt zeminde kaybolduğunu?Kim bilebilsindi kırılan güvercin yumurtalarının şefkatiyle yoğrulan yolda akıp gittiğini..akıyordu hasret,ilerliyordu yollar.

Pervanelerin ölüm sessizliği duyulmaya değerdi.Bahar kanatlarında istiflenmiş yaprakların saklanıyor olması,naz davulunu gün be gün çıldırtmaya yetiyordu.Portakal çiçekleri kar tanelerini mahmuzlamış gibiydi.Merdivenden akan sularda yetim kalmış çöplerin gururu varsa da,en son koparılan meyve bu değildi ya.Gök gürlemesi tatlı bir şenliğin kafiyesini kurarken,kuru yanaklara bebeksi gözyaşları narin narin damlıyordu.Titreyen ağaçlarda kış mevsiminin kalemleri yazı yazıyordu.Porselen oluklarda şıpır şıpır gülbank gölgesi vardı.Gölgeler gece vakti daha uzun oluyordu..ve gölgeler inanır mısınız,sımsıcak bir ikindi çayının uzantısıydı sanki.

 

Saçları örülmüş kardelenler birer birer zülüflerini etrafa döküyordu.Altın kanatlı kuşlar kamelya altlarında şakıyordu.Uyuyan gündüz sofrası dürtülerek uyandırılmaya çalışıyordu.Göz ziyafeti parmak uçlarına panjuru değdirtmiyordu.Kapatılmamayı bekleyen kalp pasajında rengarenk nabız ibrişimleri destan döküyordu.Bir kepçe nabız ibrişiminin lafı mı olur demeyin,tadına bananlara bırakalım sözü isterseniz..tükenmeyen servetin melek kanatlarıyla taclanması caddeye ayrı bir güzellik veriyordu.Çiçekler için hazırlanmış tarhın avucu fazlasıyla dolmuştu.Gümüş kubbelerdeki su tomurcuğuna kuş gagalarının akın etmesi enfes bir tuvalin serencamesiydi.Örgü örgü örülüyordu akşamlar.Zaman,yaşanacak dilimlere gebeydi.Sonsuzluğa merdiven dayama da  bu atkılarla gerçekleşecekti.

 

Şöminede raks eden kızarmış kütükler güneşe davetiye çıkartamazdı.Çevrilen kitap sayfalarında dört mevsim yaşanmaya devam ediyordu.Müjde getiren pervaz kuşları ise yuva yapmışlardı mermere.Karıncanın kuluçkaya yatması bu kalabalık havada görünmez olmuştu.Karınca kalabalığını delen yağmur katreleri ise sıcak yuvaların çatılarına akmaya devam ediyordu.Kaf dağından gelmiyordu bu soğuklar.Kırlangıçları birbirine küstüremezsiniz.Barış pençelerini mutluluk dallarına bağlar onlar.Dallardan fışkıran meyveler bunlardır.Göz bir meyve,gözün gördüğü ise apayrı birer meyve..

 

Terleyen yıldırımlar bile cesaretini bizim topraklara boşaltır.Yalancı maket sevgiler uzaktır bu diyara.Bardaktan boşanırcasına boşanmaz insanlar yağmur yağdığı zaman.Ayrılmayan kirpikler bu birliktelik için kapanmıştır.Camlara taht kurmuş buğulu düşler,yağmur düşmüş nemli eller tarafından izale edilmiştir.Islak mendilde tükenmeyen nakarat,şemsiyeler altında varlığını devam ettirirdi.Sahi,kim demişti ki şemsiyelere el kancası diye?Elden ele zarar getirmeyen yağmur mektuplarıydı onlar.Yağmurdan kaçan bir savaşçı kalkanı ise asla değildi.Gözyaşları nilüfer desenli bir büyük insanın şu sözünü hatırladım:

 

“Bazıları havadan nem kapıyorum der.Onlara ruhum feda olsun.Ya yağmur yağdığı halde ıslanmayanlara bilmem ki ne demeli!”

Şemsiye,bu sözden etkilendi diye mi ona iftira attılar?Ne garip..sulusepken vefası bir kelebek kanadını dahi incitmeye kıyamazdı halbuki.Düşman şemsiye, ince papatya dalını gelişigüzel kıranlardır.Güneşin kuruttuğu çamaşırlara çamur dökmekle insanlık albümüne misafir olunabilir mi?

 

Kiremit altında belkemikleri ağrımayan serçeler yağmur yağdığı için doğaya küsmüyorlardı.Tekerleklerin fışkırttığı sular, duvarlarını kirletmiyordu ya!Bahar meltemi zamanında salkımsöğüt kanepelerine kepenk kapatılmıyordu ya!Küçük kursakları turunç başaklı meyveden mahrum edilmiyordu ya!Şemsiye altındaki yağmur fısıltısının binbir hacmi,serçenin masumluğunu haykırıyordu bugün..şimdi..yağarken..

 

Yağmur,yeryüzü tabağına en leziz gıdanın ikram edilmesiydi.Avuç büyüklüğündeki düz zemin ile çöl denizinin hiçbir farkı yoktu yağmur için.Bir ilham kıvılcımı bu büyüklükte parlamıştı.Sönmeyen kıvılcım zararsız ateş ile arkadaştı.Sönen kibritin hakkı yağmurdan istenemezdi.İnsan,kuşatabildiği ortamdan sorumludur.Yağmur altında ıslanan,çöldeki kaktüsten intikam alamazdı.Asıl,kalpteki güneş sönerse yağmur yağmazdı.Sorun buradaydı..içteki kuraklık yağmurun kepengiydi.Balmumu işçiliği gizli sepetlerle inşa edilir ama görülür.Bahara ertelenmiş koza sabrı ipek peykleri zamanı gelince hissedilir.Yağmurun topraktaki haklı parseli ise her zaman nakşını vurmuştur.

 

..kelimelerin sıraya geçtiği anda dahi yağmur billur billur yağmasına devam ediyordu.Kalpteki yıldırım radarının yağmur yüklü bulutlardan farkı yok gibiydi.Kapıyı açıyor ve süzülüyordu.Caddede sallana sallana yürüyen yetim kıza annesi kızmıyordu.Yeni takmış olduğu pembe kurdelelerin ıslanmasına gücenmiyordu.Yağmur tanecikleri yetim kızın saçlarını şefkatle okşamaktan zevk alıyordu.Artık toz alır mıydı kelebek kanatlar?Mürekkebi kurumamış kağıttaydı asıl anlatılmak istenen.Ahşap köprünün karşısına geçmekle kahraman olunamazdı.Gemileri yakanlar denizde vermişti kararlarını.İçinde bulunulan ortam ona bir saray gibi gelmişti.Hayat gemisinde anlaşılırdı suyun ve yağmurun varlığı.Ortam yağmurla yıkanıyordu şuan.Yağmura hoşamedi zamanının geldiği ise yeni anlaşılmıştı.

 

Yağsındı yağmurlar ve dökülsündü sular..

 

                                   Gürsel ÇOPUR

( Vitrinden Çıkmayan Yağmur başlıklı yazı Gürsel ÇOPUR tarafından 4.09.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.