Eşek deyip geçmemek lazım. Onunda bir insan gibi karaktere sahip olduğunu biliyor muydunuz? Eşekler genellikle çift olarak yaşamlarını sürdürür. Arkadaşına güçlü bir duygusal bağlılık gösterir. Aynı zamanda özgürlüklerine düşkün olan eşekler, eğitimde atlar gibi eğitilemezler. Şayet ona hükmetmek için sert davrandığınız an sizden kaçıp uzaklaşır. Onu korkutmadan, sevecen bir üslup ile kendimizi yeterince anlatırsak, zamanla bizi anlayacak ve kendisinin de ne yapması gerektiğini anlayacaktır. Sahibi yanında ölse dahi asla onu bırakmayacak kadar, hatta attan bile vefalı harika insan dostudurlar… Günümüzde dünyanın pek çok bölgesinde yabani eşekler yaşamaktadır. Bu bölgeler arasında Afrika, Asya kıtasında Nepal, Moğolistan, Türkmenistan ve Suriye yer almaktadır.

Yaban eşekleri atlar gibi sürüler halinde değil, yiyeceğin pek kıt olduğu çöllerde tek başlarına yaşarlar. Bu yüzden oldukça güçlü bir sese sahiptirler. Yaban eşeklerinin sesleri üç kilometre öteden duyulabilir. Güçlü sesleri yardıma ihtiyaç duyduklarında başka eşeklere haber vermelerini kolaylaştırır.

Eşek, at ve zebrayla akrabadır. 
Eşeğin ana vatanı Kuzey Afrika’dır. Buradan Yunanistan, İtalya, İspanya ve Kuzey Avrupa’ya yayılmıştır. İspanyollar tarafından Amerika’ya götürülmüştür. 
Eşek günümüzden 12.000 yıl önce evcilleştirilmiştir. Mısır piramitlerinin yapımında yük taşımada kullanılmışlardır. Günümüzde lüks otomobillerde olduğu gibi eski zamanlarda da eşek, sahibinin zenginliğini gösteren bir semboldü. 
Eşekler çok duygusal hayvanlardır. 
Oysaki onlar hakkında çok fıkra, çok atasözü/deyim söylenildiği gibi fıkralara da eşek konu olmuştur.

“Eşeğe altın semerde vursanız eşektir işte.” Derler ya hani. İşte bu söze uygun bir fıkra da üretmiş insanoğlu… Fıkra bu ya;

Bir gün eşekler beğenmedikleri ve kötü semerci ölünce; köylerine yeni semerci gelmesi için dua etmişler. Eski semerci çok kötüymüş ve sırtları adi semerler yüzünden hep yara olurmuş. Ve köye gelen yeni semercide eskisinden bir farkı yokmuş. Daha fazla yaralar oluşmuş sırtlarında. Eski yaralar iyileşeceğine daha da berbat olmuş. Yine eşekler toplanmış ve dua etmeye başlamışlar. Duaları kabul olunca başka semerci gelmiş köylerine ama bu semerci bir öncekilerden de berbatmış. Ne yapacaklarını şaşıran eşeklerin sırtlarındaki yaralar daha da kanamaya başlamış. Ve eşekler bir süre sonra yeniden toplanmış dua etmişler. Ama bu kez ettikleri dua bir öncekinden çok farklıymış. Köylerine yeni bir semerci gelmesi için değil de “eşeklikten kurtulmak için” dua etmeye başlamışlar.

Dünyadaki eşeklerin karakterleri bile farklı.

İtalyan eşekleri çok inatçıymış. Nuh dermiş ama peygamber demezmiş. Sahibi bir çözüm bulmaz ise yol ortasında kala kaldınız demektir. Başı üzerine bir tahta uzantısı ve ucunda bir havuç sallandırılırsa o eşek koşarmış adeta.

1950”li yıllarda Amerikalı mühendisler gelmiş Türkiye”ye. Bir kısım imar çalışmalarına rehberlik ediyorlarmış. O zamanlarda yol güzergâhını belirleyecek alet yok, eleman yok. Nafı”a mühendisleri eşeği yokuşa sürüyorlar, arkasından elemanlar şerit metre çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış. Bunu gören Amerikalı mühendis, pratiği kavrayamamış ve sormuş: 
- Ne yapıyorlar böyle? 
- Rampada yolun güzergâhını belirliyorlar. 
- Nasıl yani, anlayamadım? 
- Eşek % 7 eğimin üstüne çıkmaz, biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergâhı belirliyoruz demişler. Amerikalı katılarak gülmeye başlamış. Yatışınca da sormuş: 
- Peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz? 
Yetkili bozgun… Cevap vermiş: 
- Amerika’dan mühendis getirtiyoruz.

Efendim, bir gün Hoca ile Padişah tartışmışlar. Hoca, Padişah’a, “izzatlü ve haşmetli efendimiz, gerektür padişahımız her duyduğu ve gördüğü şeyi doğru yorumlaya”. 
Padişah: “mesela” demiş. Hoca da şu günde şu vakitte sarayın camından meydanda beni seyret demiş. 
Şu gün ve vakit gelince Hoca saray meydanında eşeğin üzerine ters oturmuş biçimde belirmiş. Hocanın bu halini görenler başlamışlar gülmeye. Zira padişah da kendini tutamayıp gülmeye koyulmuş. Akabinde Hoca saraya gelmiş. Padişah kendisine sormuş: “Hoca, eşeğe neden ters bindin”. 
Hoca: “ya efendim, ben doğru binmiştim, ama eşek ters duruyordu” demiş.

Eşeklerin bir başka özellikleri vardır; hani Midas’ın uzun kulakları gibi… Bu uzun kulaklar sayesinde güçlü bir işitme duyularına sahiptirler. 
Ayrıca çok oburlar, bir türlü doymak bilmezler neredeyse bir tugayın çöplüğünü yeseler bile onu sindirecek güçlü sindirim sistemleri vardır. Bunun yanı sıra develerden daha dirençlidir çölde. Su gereksinimlerini, bitkilerden en fazla su alma ve vücutlarında saklama kapasitelerine sahiptirler. Öyle ki çok uzun mesafeleri susuz kat edebilirler. Küçük bedenleri çölün yakıcı sıcağına ve ayazından daha az etkilenmelerini sağlar. 
Eşeklerin inatçı olduklarını çoğumuz bilir. Buna neden ise onların çevrelerini çok dikkatle gözlem yapmaları, tehlikenin gelebileceğini sanarak temkinli duruşları inatçılık olarak algılanır. Oysaki o hayatta kalabilmesi için bu içgüdüsel bir tepkiden başka bir şey değildir.

Eşeğin yavrusuna sıpa diyoruz. Bu sıpalar annesinin karnından tam bir yıl sonra dünyaya gelir. Çocuklarımızı severken veya azarlarken “eşek sıpası seni” deriz. Çünkü sıpa çok şirin ve sevimli görünümü ile hayvanlar âleminin en güzel yavrusudur.

Eşeğin yük taşımasından başka faydalarını saymakla bitiremeyiz. Onun sütü, inek sütüne oranla daha az yağ, şeker ve daha fazla protein içerdiğinden ilaç sanayisinde de kullanılmaktadır. Hatta prematüre bebeklere, veremli ve hasta insanlara eşek sütü verilmiştir.

Ya işte eşek deyip geçmeyince neler neler akla geliveriyor. Eşekten düşen sakat kalıyor da attan düşen hafif sıyrıklarla idare ediyor. Adamın birine “aslanım” derseniz yüzünde mutlu gülümsemeler, neredeyse ağzı kulaklarına ulaşıyor; ama bir “eşek” deyin hele, aynı tepkiyi verecek mi size. HÂŞÂ! Kan davası güdeler maazallah!

Atalarımız eşekler hakkında birkaç söz etmişler; bu sözlerde dilden dile günümüze kadar gelmiş.Günlük yaşamımızda kulağımıza çok aşina sözleri, zaman zaman bizler de kullanıyoruz.

“Adam adamdır olmasa da pulu, Eşek eşektir olmasa da çulu.”

“Atlar tepişir, eşekler arada kalır.”

“Attan düşene yorgan döşek, eşekten düşene kazma kürek.”

“Ben eşek olduktan sonra semer vuran çok olur.”

“Canı acıyan eşek, atı geçer.”

“El elin eşeğini türkü çağırarak arar.”

“Emanet eşeğin yuları gevşek olur.”

“Eşeğe altın semer vursalar, eşek yine eşektir.”

“Eşeğe cilve yap demişler, çifte atmış.”

“Eşeğe gücü yetmeyen semerini döver.”

“Eşeği dama çıkaran yine kendisi indirir.”

“Eşeği düğüne çağırmışlar ‘Ya odun eksik ya da su’ demiş.”

“Eşeği sahibinin dediği yere bağla da, varsın kurt yesin.”

“Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme, kimi uzun der, kimi kısa.”

“Eşek at olmaz, ciğer et olmaz.”

“Eşek bile bir düştüğü yere bir daha düşmez.”

“Eşek küçüktür ama dokuz deveye yeter.”

“Eşek dokuz türlü yüzme bilir ama ırmak kıyısına gelince hepsini unutur.”

“Ölmüş eşek kurttan korkmaz.”

“Sahipsiz eşeği kim olsa döver…”


Sevgi ve ışıkla

Emine PİŞİREN

 

( Eşek Dersin Kızarlar Aslan Dersin Kızmazlar başlıklı yazı BelkiBirGün tarafından 9.10.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.