Hayatın kaynağı su. Olmazsa olmazımız. Yaşam için gerekli işlemlerin gerçekleştirilmesi için, sıvı bir ortamın varlığı zorunlu. Sıvıların en ideali daha doğrusu tek ideal olanı ise su. 

Suyun genel doğa kanunlarına aykırı gibi görünen aşağıda kısaca değineceğim bazı özellikleri, onun yaşam için özel yaratıldığının kanıtıdır. 

*Bilinen tüm sıvılar, ısıları düştükçe büzüşür, hacim kaybederler. Hacim azalınca yoğunluk artar ve katılaşan madde daha ağırlaşır. Ancak su, tam aksine, +4°C’ye düşene kadar büzüşür, sonra birdenbire genleşmeye başlar. Donduğunda ise daha da genleşir. Bu nedenle suyun katı hali, sıvı halinden daha hafiftir. Yani buz, bilinen fizik kurallarına göre ve diğer sıvıların katı halleri gibi suyun dibine batması gerekirken, su üstünde yüzer. Bu sayede, buzun altındaki canlılar için kışın bir barınak oluşmuş olur. 

Peki su diğer sıvılar gibi, katılaştığında yoğunluğu artarak suyun dibine batsaydı ne olurdu? 

Bu durumda Dünya’daki göllerin, denizlerin ve okyanusların çok büyük bölümü dev birer buz kütlesi haline gelirdi. Denizlerin yüzeyinde yalnızca birkaç metrelik bir su tabakası kalır ve hava sıcaklığı arttığında dahi, dipteki buz çözülmezdi. İçinde dünyanın nefes almasını sağlayan fotosentezi gerçekleştiren canlıların yaşayamadığı, denizlerin ölü olduğu bir ekolojik sistemde kara canlılarının varlığı da söz konusu olamazdı. 

Suyun +4°C’ye kadar büzüştükten sonra neden genleşmeye başladığı ise, halen cevaplanamamış bir soru. 

*Suyun bir diğer önemli özelliği, yüzey geriliminin bilinen sıvıların hepsinden daha yüksek olması. Yüzey gerilimi, sıvılardaki moleküllerin birbirlerini çekim kuvvetlerinden kaynaklanır. 

Suyun yüzey geriliminin özellikle bitkilerdeki etkisi çok önemli. Bitkilerin köklerindeki ve gövdelerindeki kanallar, suyun yüzey geriliminden yararlanacak şekilde tasarlanmış. Böylece toprağın derinliklerindeki su, tıpkı binalardaki hidrofor sisteminde olduğu gibi, metrelerce yukarı taşınır. 

*Vücudumuz yaklaşık 100 trilyon hücreden oluşur. Dışarıdan aldığımız havanın ve enerjinin, hücrelerimize damarlarımız yoluyla dağıtılması, artıkların da yine damarlar tarafından toplanması gereklidir. Kalp tarafından pompalanarak damarlarımızda akan kan, asıl olarak sudan oluşur. 

Suyun akışkanlığı, dolaşım sisteminin düzgün çalışabilmesi için çok önemlidir. Eğer suyun akışkanlığı katranınkine hatta zeytinyağınınkine benzer bir değerde olsaydı, kalp bunu pompalayamayacaktı. Kalp pompalasa bile, vücudun her yanını kaplayan milyarlarca kılcal damarın içinde kan akışı zor olacak ya da kan, damarların içine bile giremeyecekti. 

Kanın bu kadar dar olan damarlarda tıkanmadan hareket edebilmesi, suyun akışkanlığının yüksek olması nedeniyledir. Böylece kılcal damarlar, vücuttaki hücrelere oksijen, besin, enerji, hormon gibi yaşam için gerekli maddeleri kolaylıkla taşırlar.

*Suya bir oksijen atomu katıldığında H2O olan formülü H2O2 haline gelir. Bu, hidrojen peroksittir. Güçlü bir oksitleyicidir; onunla temas eden tüm canlı bileşikleri ya yok eden ya da onlara ciddi zararlar veren bir maddedir. Tek bir oksijen atomu, rahatlıkla içip kullanabildiğimiz, yaşamımızın en önemli parçası olan suyu, havadaki sis ve kirliliğin oluşmasında etkili olan, zehirli bir madde haline getirmektedir. 

Bilim adamları yıllar süren çabalarına rağmen en gelişmiş laboratuvarlarda bile su üretmeyi başaramamışken, etrafınıza bir bakın. Başta bedeniniz, musluğunuzdan akan su, denizler, göller, nehirler, şelaleler; Allah asla bir benzeri oluşturulamayacak özel bir yaratılışı sergilemektedir. Tek bir atomun bile dengeleri değiştirdiği sudaki bu eşsiz tasarım ve yaşam için uygunluğu, Allah’ın üstün iradesinin ve ilminin kontrolündedir. İçtiğimiz her yudum suda bu mucizeleri hatırlayalım...


Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? 
Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? 
Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi? (Vakıa Suresi, 68, 69, 70) 


Fuat Türker
( Su Özel Yaratılışıyla Tesadüflere Meydan Okur başlıklı yazı fuatturker tarafından 16.03.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu