“Dosttan
sevgili olur mu?” diye sordu nâsir. “Yazsana. Merak ediyorum… İnsan dostuna
âşık olabilir mi?”
Olabilir mi
sahiden? Düşünüyorum. Guruba yaklaşan güneşin karşısında biraz sonra karanlığa
gömülecek ama aydınlığa meftun gökyüzünün altında, aklımda bu soruyla oturdum
bir köşeye. Tenim de yorgun rüzgârın sessizliği, gözlerimde düşüncenin verdiği
buhran. Ne denir yahut ne yazılabilir ki? “Olmaz” desem gönlüm razı değil, “olur”
desem toplumun kurduğu ahlak düzeni buna karşı.
Kalp bu ya
işi belli olmaz. Görevini itina ile yerine getirir de en ufak bir kıpırtı da
sekteye uğrar. Gündüzü gece, geceyi gündüze uğratan gökyüzü misali… Ne
diyebilir ki buna yazıcı? Ne denir ki bu soruya.
Kendi kendime
tekrar ettim soruyu:
“İnsan
dostuna âşık olabilir mi?”
Tasavvuf
noktasında düşünen gönlüm “Evet” dedi, toplumun eğittiği mantığım “Hayır” diye
cevap verdi defalarca. İnsanların kendilerini gözeterek koyduğu katı ama
görünmez kanunlar “Hayır” dediyse bir kere ne denirdi ki. Ama yazıcının işi
buydu; düşüncelerini söyleyecekti utanmadan, sıkılmadan.
“Evet, insan
dostuna âşık olabilir.”
Evet, evet,
aşk denen illet dost, düşman ayırmaz. Yahut mantığın koyduğu o yıkılmaz
tabuları bile yıkmak için elinden geleni yapar; diyenleri umursamaz, susanları
görmez. Öyle ki aşkın tarifi namümkün, telafisi ise imkânsızdır. Tutuldu ise
bir kere gönlün ve inandıysa yüreğin kim ne diyebilir ki?! Katı kuralları olan
toplum dışında…
Dostluk karşı
cinslerde kardeşliğe dönmezden evvel aşkla münakaşa eder ise eğer nâsirin
sorduğu soruya cevap vermekte de o kadar mümkün. Zira ana-baba bir olmayan her
bireyin birbirinde gönül hakkı vardır. Ve hak bir gün gönlünün ona ait olduğuna
inandırırsa mantığını, geriye ne dostluk kalır ne de zedelenmez yaftası
yakıştırılan bilhassa toplumun koyduğu kanunlar. Ufukta görünen tek gemi aşktır
ve aşk ıssız bir adaya benzer; sevdiğin insan ile o gemiye binmek
zorundasındır; binemezsen ya mecnûn olur çöllere düşersin ya da Ferhat olur
Şirin için dağları delersin. İllaki ararsın çıkışını ve illaki bulmak
zorundasındır gidişatını. Bulamaz isen ki eğer, işte o vakit bir derdin
ortasına düşersin ki ne “yıkılmaz” dediğin toplum kurtarır, seni ne de “sarsılmaz”
yaftasıyla müşerref ettiğin mantığın tutar ellerinden.
“Dostum”
dediğin insan bir gün olursa “Aşkım” yahut “Sevgilim” Hint kumaşından biçilme
iftiralar yerleştirilir aşkla dolu göğsüne. Envai çeşit laf çıkar peşiniz sıra
da, en ağır ithamlarla sıfatlandırılırsınız. Ama âşıksınızdır. O devası yârda,
sevgili de olan dermansız illet yapışmıştır bir kere kalbinizin en orta yerine,
kim ne derse desin yahut kim hangi ipeklerden kaftan biçip üzerinize oturtursa
oturtsun bir yerler hep bol gelir bedeninize; zira siz aşkın elim hastalığına
tutulmuşunuzdur bir kere gözünüz yârdan başkasını, gönlünüz yârdan gayrîsini, aklınız/mantığınız
ondan sonrasını düşünmez olur. Aşk bir milattır, yazarın dediği gibi. Artık
zamanınız bile milattan sonrası yahut milattan öncesi olarak işlemez; ondan
önce veya ondan sonra olarak sürer gider.
Velev ki
dostlukta da vardır bir miktar aşk. Ama safiyane olan, salt olan aşkın nutku
geçer dostlukta. Tutku girdi mi işin içine kim ne derse desin mecnûn misali
âşıksınızdır dostum dediğiniz yareninize, yoldaşınıza.
Toplum her ne
zaman olursa olsun bıkmadan usanmadan konuşur. “Dost yoldaşındır” der ve ekler “Ama
aşkın değil.” Hâlbuki yoldaştan daha iyi âşık var mıdır şu dünya da?
Gözler vardır
bir de. Dostane bakan gözlerle, aşkane bakan gözler. Ya da arafta kalmış gizli
saklı ama bir o kadar da tutkulu bakışlar. İşte insanı ele verende budur
aslında. Budur insana insan olduğunu, kalbin kalp olduğunu hatırlatan. Mamafih
bir insanın bakışlarından anlaşılır aşkta, dostlukta, nefrette, düşmanlıkta.
Dilin farklı söylese de bakışların farklı konuşur; hatta her şeyiyle ele verir
ufacık kalbinin içinde kopan fırtınaları. Gel gelelim bakışlara dil de eşlik
etti mi çırılçıplak kalıverir tüm duygular.
Tekrarlıyorum
nâsirin sorusunu: “Dosttan sevgili olur mu?”
Evet, diyorum
bu kez korkusuzca. Nereden aldığımı bilmiyorum bu cesareti ama her şeye rağmen “evet”
diyorum. Toplum tarafından aforoz edileceğimi bilsem de “evet” işte.
Olur. Dostta
aşkın ürünüdür sonuçta. Sevgiyle ektiğin arkadaşlığın mahsulüdür dostluk. Ve dostunuza
tutkuyla bağlıysanız o sene yağmur bol, günler bereketli geçmiştir ve
kalbinizdeki sevgi ağırlığınca ürün almışınız demektir. Yağmur bulutlarınızı
aşkın fırtınası sürüklerse tepenize, işte aldığınız ürün de aşktan gayrisi
olmaz, olamaz.
Bir söz
vardır Anadolu’da “Kısmetten öteye yol gitmez” diye. Ama bir kural da vardır
Anadolu’da “Dosttan yâr olmaz” diye. Gel gelelim kalptir bu, işi belli olmaz. Sekteye
uğrar en ufak bir duyguda da değiştirir bakışları ve anlamları. Hissettiklerinizi
kendiyle bir eder de mantığa da topluma da savaş açar ve sonunda savaş açtığı
toplumun bireylerinin dilinde “Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine”
sözünü yer ettirir.
“Dosttan
sevgili olur mu, yazsana?” dedi nâsir.
“Olur” dedi
yazar. “Hem de öyle bir olur ki insanın aklı da mantığı da almaz
hissettiklerini.”
Aşkla kalın…