Tiksinene kadar tıkındım hayatı
Kusmayı düşünmüyorum.
Ölene kadar
Bir
ev var. Bir oda. Odayı açtığında bir çok kutu göreceksin. Üzerlerinde isim
yazmıyor. İşte sınavın. Kendini bulabilecek misin?
Ne
yapardın ilk? Onca kutunun arasında kendi yerini belirleyebilmek için , ilk ne
yapardın ?
Önce
orada var olduğun için sevinirdin. Ya konmamış olsaydın aralarına. Yıllar
ardında boş bir düşe inandığını , sandığın gibi bir yerin olmadığını da
görebilirdin. Oraya sadece hiç var olmadığını anlaman için de çağrılmış
olabilirdin. Muhtemelen bütün kutuları
açtıktan sonra dağılmış bir odada içinin de dağılışına tanık olduğun bir an
demekti bu. Şimdi kapıda duruyorsun. Kutulara bakıyorsun. İçlerinde bir yerde
olduğunu düşünüyorsun. Ama emin değilsin , ilk ne yapacaksın?
Böyle
başlasaydım mektubuma sana hala aşık olduğumu düşünürdün. O yüzden
başlamayacağım.
Biliyorum
hala aklın kutularda. Hala yerini sorguluyorsun. Rengini,şeklini , büyüklüğünü
nasıl göründüğünü düşünüyorsun. Kutunun içindekini düşünmek için çok erken
diyorsun. “Önce kutuyu bulmalıyım. ”
Dedim
ya. Bir ev yok , bir oda ve kutular yok.
Varsa da bunlar görünebilir değil. Seni halüsinasyona itiyorum. Dengeni bozabileceğimi biliyorum.
Dengesizliğinden yararlanmayı düşünüyorum. Kaybettiğim dengemi yeniden bu
şekilde kurmayı planlıyorum. Ya da kabaca intikam alacağım senden. Ve sen bu
satırları okumaya başladığın için mektubu yırtmak istiyorsun. İlk kutuyu açtın.
İçinden cesaret çıkmasını istedin. Yanıldın.
Şimdi
neden geldim diyorsun bu eve. Tuzak mıydı? İhtiyacın mı vardı hala sevildiğini
bilmeye ? Egon hadi yürü mü dedi? Çok mu
emindin kendinden ? Herkes gider ben kalırım mı dedin? Kaldın mı acaba? Bir
kutu daha açtın , tek yön tabelası çıktı içinden. Demek ki dönülemeyen bir
yerden geçtin. Nasıl fark etmedin orayı? Paniklemek üzeresin. Çok kutu var. Ve
var olan zamanın hakkında hiçbir fikrin yok.
Zaman diye bir şey var. Sen üzerinden geçtin, geçtin, geçtin. Neleri
ezdiğini hiç düşünmemiştin o zaman. Şimdi düşündün.
Artık
hata yapmaktan da korkuyorsun. Ama yıllar evvel yüzüme bakıp olmaz dediğinde
korkmamıştın. Üstelik az evvel odanın kapısının üstüne kilitlendiğini de
anladın. Sıkıştın. Madem ki gerçek değil bir çıkış olmalı diyorsun. Bir kutu
daha , onda da yoksun, ötekinde de. Ya hiç yoksan? Aklında sürekli dönen soru
bu. Ya hiç olmadıysam …? Yıllar sonra hayal kırıklığına mı uğramak üzeresin? Oysa buraya gelene dek
hayat güzeldi. İşler tıkırında , rutin bir yaşam ama belirgindi. Şimdi
bulanıksın. Miden de bulanık. Düşüncelerin de.
Sen
bunları yaşarken ben bitki çayı içiyorum. Garip bir sakinlik içindeyim.
Mektubumu yazarken ayıktım bu arada. Aklımın kalan kısmına sahip çıkmıştım.
Yıllarca iyi bir seri katil gibi hazırlandım. Önce senin yüzünden senden
sonrakileri öldürüp gömdüm. Maalesef onların kutuları da o odada. Henüz kimseye
denk gelmediğin için hep tek kaldın sanıyorsun. Şimdi içine bir kurt düştü.
Kemiriyor seni. Başkaları… senin dışındakiler , olabilir mi ? Hırsla bir kutu
daha açtın. İçinden bir kutu atarax çıktı. Kaygı bozukluğuna iyi gelir. Al bir
tane.
Korktuğun
başına geldi. Kutulardan birileri çıkıyor sürekli. Bazıları senden daha mı
tutkuluymuş. Senden daha çok seven ,
cesaretli olanlar varmış hayatta. Ne oldu yıkıldın mı? Sen nasıl
bıraktıysan öyle mi kalacaktım. Ama kalmamışım , değişmişim. İhanet etmişim.
Bir güzel de arşivlemişim. Önüne dökmüşüm. Kutular azaldı. Sen hala yoksun.
Kapıyı kırmayı düşünüyorsun. Birinci katta olduğunu ve pencerede parmaklık
bulunmadığını fark edemedin mi daha ?
Son
kutu. Son şans. Hayatının değişeceği son nokta. Gerçeklerin ortaya çıkacağı son
an. Kutuyu açtın , içinden bir kutu daha çıktı , bir tane bir tane daha. Böyle
gitti.
Böyle
başlasaydım mektubuma sana hala aşık olduğumu düşünürdün. O yüzden
başlamayacağım.
27.04.2013 01:30
Tekirdağ ( Stavros Lantias - Vals Of The Eyes dinlerken )