O gün
altıncı katta pencereyi açmıştım.
Elimde
kahve fincanı vardı.
Hava
soğuktu.
Aşağıya
baktım.
İzdüşümüm
çam ağacına denk geliyordu.
“Ya
kurtulursam” dedim içimden.
“O zaman ne
yaparım ? ”
“ İnsan çok
garip değil mi ? ” demiştin o son görüşmemizde.
“ Olmaz
sanıyor , oluyor. Sonra yeniden alışıyor ,sıkılıyor. Nasırlaşan bir yaraya
dönüşüyor insanın kalbi. Söz de göz de dokunamıyor bir süre sonra. ”
İkimizi
anlattığını bilmeden mırıldanmıştın tüm bunları. Karşında benden nasıl
koptuğunu bir kez daha izliyordum. İçim çok acıdı , kalbim de. Yol ve
yolculuklarım, aldığım yaşım , sana doğru verdiğim nefes acıdı. Ama sen acımadın bana. Herkes gibi alıştın ve
uzaklaştın.
Ben seni
hiç suçlamadım. Kimseyi suçlamam ki ben , bilirsin. Hep hata bendedir. Köpek
ısırsa durduk yere ben korkmuşumdur oda hissetmiştir mesela. Yolda çukurlara
düşsem aklım gökyüzünde olduğundandır. Çiçekler ölürse penceremde yok hayır
bakamamışımdır , ondan. Ben nasıl bir safım , öyle bir saflık düşle ki hep ben
başaramadım. Yaşamak dahil.
Ne önemi
var şimdi yalnızlığımızın… o da yan yanayken güzeldi mesela.
Koyu bir
karanlığı iğne ucuyla delerken güzeldi yalnızlık.
“ Aman ışığı kim ne yapsın ”demiştim .
“ küçücük
bir delik açabildiysek peşinden koşmak istediğimiz hayata, bu büyük bir
yırtılmanın habercisi olabilir elbet.”
Kusura
bakma çok hayalperest kalakalmıştım o gün karşında. Tiyatral bir havada
söyledim tüm bunları , elim adeta o karanlığa doğru uzanmıştı havada , bu büyük
hayale - sen – bile inandın o gün. İşte
tüm bunları yaparken güzeldi yalnızlık.
Bir
yönetmenin gözünden hayata bakarken , bir müzisyenin kulağından dünyayı
dinlerken ki arada kaçırmamacasına detaylarını müziklerin , o kadar geçerken
kendimizden “saçmasapan bir şeyler konuşmak da ihtiyaç ” demiştim.
Konuşmalıydık,
yoksa deliliğimiz herkese yayılacaktı… oysa bir birbirimize anlattık
yaptıklarımızı , yapamadıklarımızı , yapacaklarımızı ve ötesinde yapmamız
gerekenleri. “ben bu kareyi hiç sevmedim ” demiştin.
Yağmurlu
bir akşamüzerine yatay düşen tüm kelimeler bir ok gibi zamana saplandı.
İnan hiç
farkı yoktu kelimelerin okyanusa çakılan bir uçaktan. İçimizde türlü türlü
can ,can çekişirdi. Hayat meydanlarında
insanlar , bahis masalarında hırs , ateşli bir kavgada gömlek yakaları , gibi
gibi uzardı hiç sevmediğim çekişmeler. En güzel çekişme kovalamaca oynayan
çocukların uzayan kıyafetleriydi. Ah keşke böyle eskiseydi her şey hayatta.
Gülerek , kahkahayla… bizde mi böyle eskidik , çok mu oyunlar oynadık sonra çok
susayıp çok mu sarıldık birbirimize. Yağmur yağıyordu ,çocuklar kuytulara
koşuyordu ,ıslanıyordu … biz birbirimize baktık, sustuk... Güzeldi yağmur. Ama
işte – bir uçağın okyanusa çakılması gibi düşüyordu damlalar – içimizde türlü
türlü can , can çekişiyordu.
Zaman çok
hızlı geçip gidiyordu. Her yeni günde daha az hatırlar, iyiden iyiye özlemez de oldun beni. Her şey
eskiyordu. Dilden kayan kelimeler aniden parçalanıyor , eksiliyordu cümleler.
-
nasılsın
-
iyiyim , ya sen
-
ben de iyiyim.
Sonrası
sessizlik , sessizlik , sessizlik…
Ne önemi
var şimdi yalnızlığımızın… o da yan yanayken güzeldi.
Şimdi o
bile çirkinleşti.
19.05.2014