1
Sende kaldı bütün gök gözlü mutluluklarım.
Güne umutla bakan yarınlarım artık senin.
Susarken lal olan dillerim,
yangınlarını bir damla gözyaşında sakladı.
Hiç yaşanmayacak yüzleşmelere
hiç konuşmayacak cümlelere
gebe bir coğrafyanın,
yağmurlarında ıslanmayı öğrendim.
Deli tayların vuslat rüzgârında,
loş ve sağır odalar biriktirdim usumda.
Cümlesiz sevgilerde sen oluyorum,
Karadeniz gibi hırçın ve asi
esiyorum, savruluyorsun bende.
Yağmurlar kadar engin ve derin
kederimde kayboluyorsun sonra.
Sesinde rengini bulan bulutlarım
göğüme doğan çoban yıldızı oluyor.
Ne çok sen biriktiriyorum içimde.
Benliği sende erittikçe
çoğaldıkça çoğalıyor yüreğimin rüzgârları.
Geç kalan bir bestenin notalarının
kokularını sürüklüyorsun pencereme.
Bir umudun ışığına tutunamayan
tüm benlerimi ve gök gözlü çocuklarımı,
sesinin siyah gri renklerine bırakıyorum.
Şimdilerde yağmursuz iklimler çoğalıyor.
Maziden kalan ne varsa
rüzgârın diliyle uçuşup gidiyor benden.
2
Ben ki bütün dinlerin ve dillerin
Peygamberlerinden icazet aldım
aşka dair.
Benliği senlikte buldum.
Bir şiirle devrimci çocuklar yarattım.
Ah o ben ki sevdanın adresini
ayetlerde kutsayan Kâbe’yi, kıbleyi
sana tayin eden
ebedî aşkların bahçelerinde gezinen abdal seyyah…
Yüreğimin kuraklığı birikirken sefil coğrafyama,
unutmanın naçar kapılarında
ayrılıklar bırakıyorum sana.
Ah o ben ki
mabetlerimde bıraktığın
kalp izinin takipçisi…
Kadim toprakların bağrında
bin yeminle ahdettiğim sözlerin afsununu
kırk eren kapısında bozdurmaya geldim.