Asi bir sokak lambası... Kara
ışık tutarmışçasına parlıyor. Ah be sokak lambası, bir de şu gönlüme ışık
tutsana! Kar nereye düşerse kafidir. Ama şu zavallı kalbim bilemiyor gecenin
bir vaktinde nereye gideceğini. İstanbul sokaklarında çaresizce gezinip duruyor. Ah be sokak lambası bir de şu gönlüme
ışık tutsana...
Kapkara gökyüzüne kızıllık
hakim bugün. Ay bulutların arkasına hapsedilmiş, çaresizce bekliyor. Nerede o eski
taksim; neşeli, cıvıl cıvıl, sevecen… Bülbülsüz kalmış gülistana dönmüş sanki.
Arabalar dans ediyorlar yolda, yaşlı amca düşmemek için zor yürüyor kaldırımda.
Ah zalim kar, Fatih'in şehrini sen mi feth edeceksin. Az ileride bir ressam, bu
beyazlar içindeki siyah tabloyu ölümsüzleştirmeye çalışıyor. Deniz kıyısına ilerliyorum,
karın istilasından kaçarcasına. Nerede o romantik aşıklar? Kız kulesi yalnız
kalmış. İlk defa. Sanki denizin
ortasında esir kalan bir kız gibi düşünüyor. Karın altında yalnız başına
çıkmıyor ki İstanbul'un keyfi. Tarihe ışık tutan bu şehir karartıyor içimi
nedense. İçimden bir kardan adam yapıp da tekmelemek istiyorum şuracıkta. Buz
gibi soğuk olan kar yüreğimi de donduruyor gecenin yarısında. Kayboluyor artık
beslediğim sıcak umutlarım. Haykırırcasına: “Az kaldı bekle sen baharı diyorum”
kışa inat. Yine taksim cıvıl cıvıl olacak, kız kulesi bu ızdıraptan kurtulacak,
ay ışığında sahilde aşıklar el ele dolaşacak, bahar geldiğinde gönlümdeki sıcak
umutlar tekrar canlanacak, bekle sen kış...
Daha
fazla dayanamıyorum karın siyah yüzüne. Bir balıkçı kulübesinde alıyorum
soluğu. Kışa inat tüm gücüyle yanıyor soba içeride. Pencereden karı seyretmekte
buluyorum çareyi. Asi bir sokak lambası kara ışık tutarmışçasına parlıyor. Ah be sokak lambası bir de gönlüme ışık tutsana.