güneş nurlu ışıklarını toplayıp kaçtığında gece kadifemsi eteğiyle sarardı bu kenti.
taş avlumun kenarına çekilmiş gıcırtılarla kulak zarlarımı delen bedenimi dinliyordum üşüyordum buz tutmuş gözyaşlarım sarkıyor donmuş yanaklarımdan zifiri karanlık dokunuyor parmak aralarıma yalnızlığım cüzzamlı bir hastalık gibi yayılıyordu ruhumda
nefes alırken damarlarım kan topluyordu sanki sevginin kurmacalığına karşın tek bildiğim bildiklerimin hepsinin sahte oluşuydu tıpkı aşk gibi
sahte maskeler dökülüyordu bir bir taştan avluma bulamadığım romeolar, bulupta sevemediğim yalanla yalanmış sevgilere kandığım imlası bozuk yüreklere sığındığım her maske çevremi sarmıştı.
ve sıra hiç gelmeyen düşlerdeydi aklımın renksiz camlarına kanatlarıyla çarpıp düşen düşlerim ruh çekişlerini dinleyip, sadece gözyaşı döken ben bir cenazeyi bile hak etmedik mi diye soran hayatın sayfa aralarında kuruttuğum düşlerim
aklımın sokaklarında yonttuğum aşk siluetide artık son nefesinde sözyaşlarımı hayatın sürahisine doldurduğum son anlar işte tam burda düşüyordum anne dizinden
şefkatiyle beni saran dolunayda karanlık bulutlarda kaybolmuştu son buldu gözferimdeki tek ışıkta son durak ve ben yalnızdık artık her ikimizde
( Son başlıklı yazı Siyah tarafından 27.06.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. ) Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.