"Firavuna düşmüş olsa da yazgım,
Asiye'nin gözleriyle baktığım Sen'sin..."
dün
büyürken ciğerindeki yara,ensenden döktüler toprağını aşkın
unut diye seni asiye..
üç vakit öncesi ağladın gözyaşı kuyusunda
içine düştüğün
içinle tutunduğun
ellerinden başladın seni ölmeye
ellerinden başladın seni gömmeye
ellerin ne soğuk asiye
evvel gün
muhtemelen üçüncü ölüşün
ilk doğarak ölünür
sonra o
son o
yüzünden başladın seni silmeye
yüzünden başladın yere düşmeye
yüzün ne donuk asiye
geçen gün
olabilmeyi ölümsüyorsun
yok sahasında var gibi durmak
var sahasına şunun şurasında ne kaldı asiye
suya bıraktın içinin karanfilini
can sesini duydun doğruldun
kan sesini duydun dirildin
sen sesini nerde unuttun asiye
çocuk olsan çok ağlardın biliyorum
olmak ne garip
yarın
bildirimlerle dağıtıyorsun içindeki karanlığı
uyku satıyorsun geceleri kimsesiz çocuklara
kaç kilometre yol var avuçlarında ayrılığın
yaklaştıkça sarılıyor boğazına bir kurşun izi
dedim ya çocuk olsan çok ağlardın
sen ağlamayı sende unuttun asiye
haftaya
ört gözlerini asiye
için mahşer yalnızlığı
yara çığları
kan kesikleri
buz yanıkları
adın unutuldu veda istasyonunda asiye
dön ve dök bavulundaki ağrıları
eziliyor sırtını seyrederken ruhum gece bitmeden gitme
karada boğulur kızıl saçların bitmeden bu aşk ölme
seneye
aç sesini tenine çarpa çarpa kaybolsun gülüşlerin
fay hatların kırılsın ellerinin işgalsiz beyazlığında
susunca mı ölünür,ölünce mi susulur asiye
bak hükümsüz geceler yine sensiz
demincek
senin mutluluğa yaşın tutmuyor
yas’ın tutuyor,gözün tutmuyor,dizin tutmuyor
hüznün tutuyor,başın tutuyor ama gölgen tutmuyor
kırk yerden kırıldı kırgınlıkların...
ah asiye bilmiyorsun
tensiz ve maskesiz sevişmektir aşk.