EY
ORUÇ TUT BİZİ
“Afrika’ya ilaç göndermeye karar
vermiştik;
Fakat hepsinin üzerinde TOK
karnına yazıyordu.”
Açlık sorunu ciddi manada tehlike
işaretleri vermeye başlayan Afrika’daki insanlar için bir şeyler yapmalı geride
kalanlar. Ramazanı şerif onların halini idrak edebilmemiz için çok ama çok
önemli… Ne olursa olsun dini dili rengi bütün insanlık onların açlığını
bastırabilecek, yok edebilecek çözümler üretmelidir.
Bir tanka ayrılan para ile kaç
Afrikalı aç çocuk doyurulur? Bir savaş uçağına ayrılan para ile kaç Afrikalı
çıplak çocuk giydirilir? Bir savaş gemisine harcanan para ile kaç hasta
Afrikalı çocuk iyileştirilir?
Hesap ortada, ayan beyan insanlık
açlıkta…
Bir fitreni gönder Afrika’ya. Kaç
midesi yaralıya fitil olsun. Bir iftarlığını gönder Afrika’ya. Kaç zamandır aç
olan bir yaşlıya soluk olsun. Bir sahurluğunu gönder Afrika’ya. Gözlerine renk
gelsin bir kez bile olsa! Zekâtını gönder Afrika’ya. İnsanlık ölmemiş densin.
Sadakanı gönder Afrika’ya. Aç gönlün doysun. Gönder ki tok açın halinden anlamış
olsun. Gönder ki akbabalar açlıktan
ölmek üzere ola Afrikalı bir çocuğun bedenin başında onu yemek için beklemesin.
Açlığın sömürüsü olmaz. Açlığın
dalgası olmaz. Açlığın Hristiyan’ı Müslüman’ı olmaz. Beyazı siyahı hiç olmaz.
Açlık maddenin tesiri altında
hükmedenlerin yaratmış olduğu bir dünyada, sömürünün hâkimiyet kurduğu ve
ülkeleri bir vampir gibi emdiği bir yüzyılda bütün insanlığın ayıbıdır.
Oruç önemlidir; empati kurabilmek
adına… Onları daha iyi anlayabilmek adına… Yüce rabbim açlıkla sınamasın
toplumları, yoklukla test etmesin bir daha.
Yiğit Karan usulca yanaştı
yanıma. Mavi gözlerinde bir sevinç ve yüreğinde heyecanla “Baba” dedi “Bana
oruç al ben de tutacağım.” Dedi. Afrikalı bir çocuk geldi aklıma. Kara
gözlerinde bembeyaz bir umut ve sözlerinde Abı Kevser hasretiyle “Baba bana
ekmek al ben de ekmeği katıksız yiyeceğim.” diyen. “Oruç alınacak bir şey
değil!” dedim Yiğit Karan. Afrikalı çocuğun babasını hayal ettim kara teninde
bin bir yara, kırılacak bir dala benzeyen ellerinde bir çaresizlikle: “Ekmek
öyle kolay alınabilecek bir şey değildir oğlum!” Kara gözlerinde kapkara bir
hüzün, kocaman yüreğinde kocaman bir yokluk.
“Baba ben hiç oruç görmemişim.”
dedi Yiğit Karan saf ve masumane. Afrikalı çocuk geldi dile yine: “Baba ben hiç
ekmek görmemişim.” Diye. Bir çift mavi gözden bir çift kara göze bağ kurdum
hemen. Umut olsun istedim bu satırlar, ışık olsun istedim, kapı açsın ve
pencere olsun diledim. Güldüm ve yanıtladım: “Oruç görülebilecek bir şey de
değildir.” Yiğit Karan. Afrikalı çocuğun babası konuştu hemen; sesi kısık,
rengi soluk, kolu kanadı kırık: “Ekmeği ben bile görmedim çocuk sen nasıl
göreceksin? ”diye.
Bir güzel ağladım halime.
Açlıktan ölmek üzere olan çocuğu düşündüm ve ona ekmek bulamayan bir babayı.
Bütün çocuklar Yiğit Karan’dır.
Açlıkla mücadele eden ve yaşama tutunmaya çalışan her bir çocuk içimde derin
hüzün yaraları açmaktadır. “Ekmek al!” diyen çocuğun feryadını hisset! “Ekmeği
ben görmedim sen nereden bileceksin çocuk?” diyen babanın yüreğini gör!
Noktayı bir hikâyecikle koymak
istiyorum.
Bir ailenin televizyonu bozulur
ve tamirci çağırırlar. Televizyonun içi açıldığında bir sürü ekmek kırıntısı
çıkar. Evin hanımı, bunu evin küçük yaramaz kızının yaptığını hemen anlar fakat
pek çok annenin yapacağı gibi ona kızmak onu cezalandırmak yerine kızını
karşısına alır ve neden yaptığını sorar. Kızın cevabı karşısında oradaki hiç
kimse gözyaşlarını tutamaz. Küçük kız, televizyonda Afrika`daki aç çocukları
gördükçe her gün kendi ekmeğinden ayırıp televizyonun arkasındaki deliklerden
onlara ekmek kırıntısı atıyormuş.
Ey oruç tut bizi!
Ey insanlık anla bizi!