27 Nisan 2007 tarihinde TBMM’de oylamaya katılmayan ANAP ve DYP 11.cumhurbaşkanlığı seçiminin kaderini tayininde şok bir etki yapmıştır. Zaten CHP’den “malum zihniyet” tavrı bekleniyordu.
Halkın beklentisi “ANAP ve DYP’den oy vermeseler de, TBMM’ne girmeleri gerekirdi,” şeklindeydi. TBMM’ne girmeyerek CHP’ye kuyruk olmaktan ve yıkıcı bir malum zihniyete payanda olmaktan öteye geçemediler.
“Cumhurbaşkanlığı seçimine giden yolu kilitleyelim,” diyenler, sonunda demokrasiye giden yolu kilitlediler.
İşimiz gereği Anadolu yollarındaydık. Halk; merkez sağda varolma iddiasında olan ANAP ve DYP’nin kimliksiz, kişiliksiz, halksız ve hafızasız olacağını… Kendi meşruiyet şartlarını ve milli iradeyi böyle hançerleyeceklerini… Meclis muhabbetini bu kadar ucuza satacaklarını… Askerin siyasete müdahalesini meşrulaştıracaklarını… Hiç ama hiç beklemiyordu.
Peki, Neden böyle oldu?
“Bu süreç parlamentoya yapılan bir suikast değil de nedir? Her ne kadar hedefleri AKP gibi görünse de, bedeli parlamentoya ve milli iradeye fatura edilmedi mi?” diyordu vatandaş...
“Milli iradenin temsil makamının yetkileri Meclis dışına kaydırılarak, başka anayasal bir kuruluşa devredilerek yozlaştırıldı. Göz göre göre; anayasal düzenin ırzına geçilmesinde suç ortakları olmuşlardır,” diyerek tepkilerini dile getiriyorlardı.
27 Nisan bildirisinden çok önce, müdahale bekleyenler vardı. Eski kulağı kesik politikacıların mesajlarında bu belli oluyordu. Tuhaf olan askeri müdahalenin Menderes ve Özal’ın misyonunu taşıyanlar tarafından meşru kabul edilmesi değil midir?
Sayın Mumcu’nun ve Ağar’ın başlarına silah veya silah etkisinde tehditler bile olsa bu handikaba düşmemeleri gerekirdi. Bu bir müdahale korkusu ile mi yoksa siyasi bir hesapla mı yapıldı?
Yapılan fırsatçılığın neticesi çok yakında belli olacaktır. AKP ile seçmen arasındaki kapmadan çıkacak boşluğu doldurma düşüncesi içindeydiler. Hırsa kapıldılar. Sahip oldukları gelenekleri ve ilkeleri bir kenara bırakmakta mahzur görmediler.
Toplum hadiseyi onların algıladığı gibi algılamadı. Ne yazık ki hesapları tutmadı ve planları ters tepti… Yanlış hesap Bağdat’tan geri döndü. Baraj altında kalma korkusuyla alelacele birleşmeye çabalayışları bundandır.
“Demokratik Parti” adını almakla, günah çıkarma/aklanma da ne kadar başarılı olacaklar? Son iki haftada yaşananlar olmasaydı, bu birleşme bir anlam ifade edebilirdi!
Mecliste ilk tur oylamaya ret oyuyla bile katılmış olsalardı, demokrasi adına vatandaşın kendilerini taltif edilecek bir şeyleri mutlaka vardı. Özde değil, sözde DP’ne halkın söyleyeceği bir söz de mutlaka vardır.
Demokrasi sınavında çakan CHP’nin de korkuları vardır. “Birleşme, ancak bana iltihakla olur” diyen CHP’nin de kuyruğunun sıkıştığını gösteriyor mu?
ANAP ve DYP merkez sağa uygun bir tutum ve tavır sergilemiyorlar. Demokrasi suçu işlediklerinin tescil mührünü vatandaş yapacaktır. İki partiden bir parti çıkar mı? Çok zor görünüyor…
Bundan sonra milletten af dilemeleri, samimi olduklarına inandırmaları nerdeyse imkânsız gibi… Siyasi pozisyonlarını CHP’ye göre belirlemeleri, olup bitene göz kırpmaları tabandan ne kadar koptuklarını sergilemiyor mu?
Hukuk devletinde mahkeme kararlarına uymak, saygı göstermek zorundadır. Tenkit edilecek çok yönü vardır. Kahvehanelerde, evlerde, çarı pazarda konuşuluyor.
Mahkeme kararının vatandaşın vicdanında açtığı “derin” bir yara var. Ülke belirsizlikle debelenmekte, yeni cumhurbaşkanını kimin, nasıl ve hangi usulle seçileceğini –itibarlı hukukçular da dâhil- bilememektedir.
Taş gibi anayasa maddesini işlemez hale getirenler, şimdiden seçimde yüzde elli oy alacağı bilinen partiyi kapattırmamaları için bir sebep mi var?
Her seçimin mutlak bir mesajı vardır. 3 Kasım seçimlerinin de bir mesajı vardı. Eğer bu mesajı analiz edip yeni bir strateji belirleyemiyorsanız, siyasetin geleceğinde asla yeriniz olmayacaktır.
Devletiyle barışmak isteyen bir halka rağmen halkıyla barışmayı bir türlü beceremeyen bir devlet var. Küçük Türkiye’yi isteyenlere bu milletin söyleyecek, çok yakında bir çift sözü daha var.
Km–080507
(
Demokrasi Sınavının Günah Keçileri başlıklı yazı
KOCAMANOĞLU tarafından
10.07.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.