Allah bir sevki tabi
ile Türkleri Orta Asya’dan Sürükleyerek Anadolu coğrafyasına getirip burada
sakin ve sükûn kıldırdı. Türkler imanları
ve kanları ile bu toprakları yeniden yoğurup şekillendirdiler. Batı ile Doğu
arasında Doğu’yu / İslam’ı Batının bela ve şerrinden korumak için bir bend, bir
bariyer ve bir bekçi kıldı. Bu yüzden İslâm
coğrafyası yüzyıllarca sükûn ve huzur buldu.
Eğer
Türkler bu bölgede hâkimiyet sağlamasa ve İslam coğrafyasını bir güvenlik
şemsiyesi altına almasaydı, bu topraklar Batının arka bahçesi ve mezbeleliği
olurdu.
İşte
bu nedenle Batı, kıtaları ve kültürleri yok edebilmek, hegemonyaları altına
alabilmek için İslâm medeniyetine
karşı verdikleri mücadelede karşılarında kimse olmayacaktı.
İslâm
coğrafyasına karşı Batının saldırılarına altı yüz yıl direnen Türkiye’yi tırpanlayıp
çökerterek; geride yenip yutulması daha kolay olması için bölük pörçük yüzlerce
devletçiğe böldüler. Bir avuç toprağa hapsedilen yeni Türkiye yeniden dizayn
edilerek, İslam ve Müslümanlar hayatın her alanından uzaklaştırılarak en büyük
bir darbe vuruldu.
Bu yetmediği gibi,
Osmanlıdan gelen Cihan hâkimiyeti mefkûresini devlet ve milletin hafızasından
silmek için yapılmayan kalmadı. Buna rağmen Batının hegemonik güçleri Türkiye'ye
her zaman belli bir mesafeden ve paranoyak bir kuşkuyla bakmaktan geri durmadılar.
Tarihin
nasıl işlediğini ve toplumun kültürel değişim yasalarını çok iyi bilen Batı, Türkiye’nin her ne
kadar Osmanlı'nın iddialarına ve misyonuna sahiplenmediğini ilan etmiş olsa da,
fiilen böylesi bir şeyin pek mümkün olamayacağının çok iyi farkındaydılar.
Bu
yüzden Batı, yeni Türkiye’nin
kendini ülküsünü inkâr ettiğini, yüzyılların deneyimi birikimini ve toplumun kültürel
dinamiklerini reddettiğini söylese de, bir gün tekrar milli hafızasına döneceği
şüphe ve kokusuyla yaşıyorlardı. Onun içindir ki Türkiye Türklere
bırakılamayacak kadar önemliydi. İslam’ın ve Müslümanlığın iktidar
aygıtlarını tanımlayıp belirleyecek bir konuma gelmesini önlemek için
Türkiye'yi kuşatmaya devam ediyorlar.
Türkiye’nin
bağrında Batının çıkarlarını koruyacak, istikrar unsuru / kendi medeniyet
iddiaların reddeden Batının uydusu bir ülke olarak kalması için yoğun çabayla
bir sürü iti-köpeği beslemeye devam ettiler.
Bu
topraklara insanlık ve Müslümanlık adına Türkleri yerleştiren Allah’ın
kendisiydi. Bu coğrafyayı
emperyalist güçlere karşı korumak için bahşettiği ve şehitliğe açılan bir ruhla
kan ve can verdirecekti. İslam; Türk’ün yegâne varlık nedeni ve sigortası
olduğu yeniden tahakkuk edecekti.
Onun
içindir ki, bugün Türkiye hem içerden hem de dışardan bu nedenle kuşatılıyor.
Türkiye'nin yeniden İslam’i ve milli kimliğine kavuşması, İslam’i medeniyet iddialarını
üstlenmesi, Batılıları ve
içerideki köpeklik yapan uzantılarını fazlasıyla ürkütüyor ve ürpertiyor.
Türkiye,
İslami ve milli kimliğine tamamen kavuşması demek, bu bölgenin tarihini Batılıların
değil yeniden bizim yapacağımız, Batılılarınsa buradan defolup gitmeleri
anlamına gelecektir.
Türkiye'nin
bölge ülkelerine öncülük etmeye
kalkışmasını ve Türkiye'nin İslâmî
bir medeniyet yürüyüşüne soyunacak şekilde eğitim, kültür, siyaset, fikir ve
sanat hayatını sil baştan İslamileştirmesini önlemek
için de dışarıdan ve içeriden kuşatmaya çabalıyorlar.
Türkiye'nin
etrafının ateş çemberine çevrilmesi ve içinin terör belâsına maruz
bırakılmasının nedeni, Türkiye'nin artık yeniden tarih yapacak bir medeniyet
yürüyüşüne soyunma iradesi göstermiş olmasıdır.
Türkiye'nin
bölgeye çeki-düzen vermemesi ve içyapısının İslâmî bir yörüngeye oturtulmaması
bir asır boyunca direndiler.
Türkiye
medeniyet iddialarını sahiplenerek; içerisini ve bölgesini şekillendirecek bir
yolculuğa çıkıyor. Batı
ve içerideki köpekleri ne kadar direnirlerse dirensinler, sistemleri çökmüş ve
yeni bir dünya kurulmaktadır.
Türkiye
yepyeni stratejiler geliştirerek; bölge tarihinin yazılmasında medeniyet
iddialarını adım adım hayata
geçirmelidir.
Darbe
püskürtülmüştür ama tehlike bitmemiştir. Bu ülkede bütün ipler,
milletin eline, bu ülkenin has ve çilekeş çocuklarının eline geçinceye kadar
devam edecektir…
İp
ve köprü… Bir asırlık yok oluş ve yeniden doğruluşun iki yeni simgesidir. Bir asır önce bu milletin boynuna Batılı emperyalistler
tarafından bir ip geçirildi. Bu toplumun üç kıtada bin yıllık insanlık tarihini
yapmasını mümkün kılan medeniyet dinamikleri reddettirildi. Siyasî ve iktisadî, hukuki ve askerî iktidar aygıtları olan ‘ipler’ bu ülkenin has çocuklarının ellerinden
alınarak zorla gasp edildi.
Türkiye
‘medeniyet yürüyüşüne soyunmasın’ diye kuşatılmaktadır.
Cihana
binlerce yıldır nizam veren bu millet, tam bir asırdır travma yaşatılmıştır
Bütün rüyaları ve iddiaları, hayalleri ve hafızaları, tarihi ve tarihî
derinliğini inkâra sürüklediler. Batı özentili ödünç akıl ve kavramlarla, ödünç
bir dünyada yaşamaya mecbur edildiler.
Menderes
bir yarma harekâtı başlatmıştı ama hayatıyla ödedi. Aynı serüvene Özal’ı da Erbakan’ı da dâhil ettiler. Şimdi de Erdoğan yaşatıyorlar.
Türkiye,
bir asır önce yörüngesini, tarihî kimliğini ve medeniyet bilincini yitirdi.
Türkiye'nin ekseni bir asır önce kaydırılarak, bin yıllık medeniyet ruhundan ve
yolculuğundan uzaklaştırılmıştı. Son yıllarda -yaşadığımız sorunlarımızın
gerisinde, 7 şubat, 17-25 Aralık, Gezi Parkı ve 15 Temmuz çelmelerinde bu var oluş
ve yok oluş direnişleri yatar. O yüzden Türkiye âleme nizam vermesin diye,
içerden ve dışarıdan boğulmaya çalışılıyor.
Kendi
köküyle savaşan; köklerini kurutmaktan ve sürgünlerini uzatmaktan başka bir şey
yapamaz. Köksüz ağaç meyve vermez. Sonu ise ölümdür. Binlerce yıl cihana nizam
vermiş bir millete, sayısız dertle boğuşmaya mahkûm ediliyor. Bu saldırıların arkasında kimler mi var
dersiniz? Dün Çanakkale'de kimler saldırdı ise bu gün çok daha fazlası ülke
vardır.
Hep böyle gidecek, Türkiye yüzlerce yıl
kendi kontrollerinde kalacak sandılar. Türkiye ne zaman kendine gelip
doğrulmaya kalksa, işte o zaman bütün unsurlarıyla saldırıya geçtiler. 15
Temmuz da böyle bir saldırıdır. 15 Temmuz bu yüzden bir darbe girişimi
değildir. Türkiye'ye yönelen açık bir saldırı ve savaşın yeni şeklidir. Bu
kalkışma; Türkiye’yi bu topraklardan silip atmak için yeni ve son Haçlı saldırılarından
biridir.
Hesaplaşma henüz bitmedi. Olanca hızıyla devam
edecektir… Hesaplaşma özgür ve bağımsız bir ülke olana kadar devam edecektir.
Ordu içinde, sivil bürokraside, siyasette, medyada, iş dünyasında başta ABD
olmak üzere birçok ülkenin istihbaratına bağlı geniş çevreleri var. Cumhuriyet
tarihi boyunca bu ülkeyi vesayet altında tutan ana kadroları
henüz deşifre edilmedi. Onlar deşifre edilip tasfiye edilmeden
ve bu ülke ehil ve emin ellere geçmeden bu savaş bitmez.
Devlet içindeki milli ve yerli çevreler
açık saldırılara karşı savunma hatları oluşturmalı, tüm direnç
merkezleri harekete geçirilmelidir. Yaşananlardan çok daha vahim büyük tehlikelere
karşı tetikte olunmalıdır. Tarih aymazlıkların ve küresel güç
hesaplaşmasının ana cephesi bu coğrafyadır. Ve Türkiye ise bu coğrafyanın
merkezindedir.
Devletin tüm kademeleri gibi siyasi
partiler de kendilerini yabancı unsurlardan temizlemelidir. Karşı karşıya olunan
sadece Gülen çetesinin darbe girişimi değildir. Onlar asıl vurucu unsur olan
küresel savaşçıların un öncü kuvvetleridir. Küresel güçler bir tarihi sona
erdirmeyi hesaplıyorlar.
Öyleyse ülkenin her noktasında direnç noktalarını güçlendirilmeli ve içeriden
işgale karşı içeriyi temizleme dönemidir.
Küresel Siyonist güç bütün
dinleri hadım ederek dize getirdi ama İslâm'ı hadım edip dize getiremedi.
İslâm'ın içini boşaltarak küresel güce itiraz etmeyen ve dünyaya söyleyeceği
hiçbir şey kalmayan bir dine
dönüştürmenin savaşını veriyorlar.
İki asırdır hukuku ve vicdanı hiçe sayarak diktatör ve darbeleri
destekleyen Batının esareti altında yaşayan İslâm dünyası kan ağlıyorsa, bunda
durup düşünmek ve nerede hata yapıyoruz diye yeniden değerlendirmek gerekir.
Küresel güç iki asırdır dinlenmeden İslâm'la savaşıyor. Hedefleri bin yılda kurulan Ehli Sünneti çökertmektir…
Çünkü hedeflerinin önündeki en büyük engel budur. İki asırdır tüm coğrafyaların
sorunlarını ve sınırlarını İngilizler belirledi. İslâm dünyasını
karıştırabilecek stratejik
birikim ve donanıma yalnızca İngilizler sahipler. İngiliz aklı ise Siyonizm’in tahakkümü
altındadır.
İslam
ülkelerinin toparlanabilmesi için iki asırdır İngilizlerin esareti altında olan
Mısır’ın İngiliz esaretinden kurtarılması icap eder. İslâm dünyasını toparlayacak bir güce ulaşacak Türkiye'nin önündeki en
büyük ve tek engel yer ise Mısır'dır. Mısır'ı kontrol eden İngilizler, Arap
dünyasını da kolayca kontrol edebileceklerini çok iyi biliyorlar.
Nasıl ki Rusya küresel sistemde eksen ülkeyse; Mısır da, Arap
ve İslâm dünyası genelinde bir eksen ülkedir. Gülen ABD’den gönderilmesi
halinde tek gidebileceği ülke Mısır’dır. Mısır üzerinden İslam ülkelerine zarar
vermeye devam edilecektir ki, Türkiye'nin toparlanma ve İslâm dünyasını
toparlama girişimleri de boşa çıkartılabilsin...
Afganistan ve Irak işgal edildi. Pakistan paçavraya çevrildi.
Mısır düşürüldü. İran, Orta doğunun en stratejik yerlerine, Suriye ve Yemen
gibi kıtalararası tampon bölgelere yerleştirildi. Son Kale Türkiye’dir. Düşürüleme
ve dize getirilmenin son yeridir.
Türkiye düşürülemedi ama Türkiye'nin güneyi çepeçevre ateş
çemberine çevrildi. Türkiye'nin içi, dışarıdan kontrol edilen tehlikeli
şebekelerle sarsılıyor. Türkiye, içeride de, dışarıda da direniyor. Bu yüzden küresel
güç ve uyduları tarafından hedef tahtasına yerleştiriliyor.
İslam’ı İslâm'a karşı İslâm projesiyle çökertmeye
çalışıyorlar... Yanında Şiî dünyasının
güçlendirilmesi ve Sünnî yapının çökertilmesine gayret ediyorlar. İslâm dünyasında Sünnî yapının iki bacağından biri Türkiye, diğeri Mısır idi. O yüzden
Türkiye'yi kuşatmaya, Mısır'da İhvanı boğmaya çalışıyorlar. Oysa dünya İslâm'a gebe ve bu yüzden
insanlık da bizi/Türkiye’yi bekliyor.
Ant-310716